Zanka

Hamileyken korona virüse yakalanan ve bebeğini yalnızca birkaç saniye uzaktan görebilen Dilek Akçabelen, yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini kaybetmişti. Türkiye’yi gözyaşlarına boğan Dilek Hemşire’yi, acılı eşi Tansu Akçabelen anlattı ve “Dilek çok özel bir ruhtu. Kimseyi incitmeden gitti bu dünyadan” dedi. Babalık sevinci yarım kalan Akçabelen, eşinin anne olmayı ne kadar çok istediğini ve ne kadar harika birisi olduğunu anlatırken, gözyaşlarını da tutamadı…

30 yaşındaki Dilek Akçabelen İstanbul'da Mehmet Akif Ersoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakım hemşiresi olarak görev yapıyordu, 10 yıllık hemşireydi, mart ayında korona virüs salgını başladığında heyet raporuyla erken doğum iznine ayrıldı.

Zor bir hamilelik dönemi geçiren Dilek hemşirenin çalıştığı hastane kalp ve damar cerrahisi hastanesi olduğu için kadın doğum bölümü yoktu, hamilelik takibini başka bir hastane yapıyordu. Hamileliğinde böbrekleriyle ilgili sorunlar yaşadı hatta bir operasyon geçirdi. Doğum iznine erken ayrılmasının sebebi de buydu.

34 haftalık hamileyken korona virüse yakalanan Dilek hemşirenin ailesinde virüs tespit edilemedi, virüsü komşusundan aldığı düşünüldü. 11 Nisan'da hastaneye kaldırılan Dilek hemşirenin durumu ağırlaşınca üç gün sonra bebeği sezaryenle alındı. Dilek hemşire, 2,5 kilo doğan oğlu Tunç'u birkaç saniye görebildi.

Dilek hemşirenin böbrek rahatsızlığı ve hamileliğinde zayıflayan bağışıklığı nedeniyle durumu hızlı ilerledi, akciğerleri fonksiyonlarını yerine getirememeye başladı, nakil ihtiyacı doğdu. Dilek Akçabelen, akciğer nakli için organ nakli sırasına girdi, ancak yorgun bedeni daha fazla dayanamadı. Dilek Hemşire aramızdan ayrıldı…

“O AMELİYATHANEDE YAŞADIKLARINI ANLATIRDI, BEN ÜRPERİRDİM”

Dilek Akçabelen’in eşi Tansu Akçabelen, Hürriyet'ten Gülay Barbaros Altan’a onu anlattı.

Dilek Hemşire ile eşi Tansu Akçabelen 2014 Haziran’da, bir ortak arkadaşlarının vasıtasıyla sosyal medyadan tanışmış. O zamanlar Tansu Bey Zonguldak’ta, o İstanbul’da. Sonra Tansu Bey İstanbul’da iş bulmuş, ilişki de ciddiye binmiş. 2017’de nişanlanıp bir yıl sonra 28 Nisan’da evlenmişler.

Uzaklara bakıp gözleri dolarken şunları söyledi:

“Dolu dolu bir kızdı. Pozitif. Çocukları ve yaşlıları çok severdi. Mesleğini isteyerek seçmişti, işine âşıktı. Beş yıl yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştı. Evlenme sürecinde ameliyathaneye geçti. Hastane ortamını ben sevmem, kokusu bile beni kahreder. O ameliyathanede yaşadıklarını anlatırdı, ben ürperirdim. Atan kalbi elinde tuttuğunu anlatırdı mesela...”

“KEŞKE DAHA ERKEN EVLENSEYDİK”

Tansu Akçabelen’in bir pişmanlığı var: Keşke daha erken evlenseydik

Rüya gibi geçmiş iki yıllık evlilikleri. Sık sık tatillere gitmişler, aile köklerinin olduğu köylere, kuzenlerin çalıştığı şehirlere... Hayalleri de eğer bir gün olursa İstanbul dışında küçük bir şehre yerleşmekmiş.

“Girdiği her ortama ayak uydururdu. Karşısındaki kişiye hemen pozitif enerjisini yansıtırdı. O farklıydı” diye anlatıyor Akçabelen.

HAYATTA EN ÇOK ANNE OLMAK İSTEMİŞ…

Dilek Akçabelen, en çok çocuk sahibi olmayı istemiş hayatı boyunca. İlk bebeğini düşükle kaybetmiş.

İkinci kez hamile kalınca yere göğe sığamamış sevinçten. Tansu Akçabelen haberi aldığı günü şöyle anlatıyor:

“Eve geldim, bir küçük paket verdi bana. Zaten hep hediye alırdı. Sürpriz yapmayı severdi. Her özel günde ve ne zaman isterse... Açtım paketi, bir küçük çift patik çıktı. Anlamadım. Göz göze gelince...”

 “DOĞUMDAN GÜLEREK ÇIKTI, HER ŞEY NORMALDİ”

Birlikte gezmek ve yemek yemekmiş Tansu ile Dilek’in en sevdikleri. Mutfağa girmek, birlikte pişirmek, bir de ‘nerenin nesi meşhur’ takip edip, buldukları ilk fırsatta gidip deneyimlemek:

“İstiklal’de bir profiterolcü varmış haberini mi okuduk, ‘Haydi gidelim’ der, çıkardık. Saat geç erken fark etmez. Nasıl gideriz demeden çıkar, tatlımızı yer, dönerdik. Her şeyden mutlu olurdu, ‘Şu eksik, bu eksik’ demedi hiç. Keşke daha erken evlenseymişiz... Kendimi en kötü hissettiğim andı, cenaze arabasıyla, düğün salonumuzun önünden geçmek... Bitti!”

“EVDE KENDİNE ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ SERUM TAKTI”

Tansu Bey teşhisten öncesine ilişkin ise şunları söylüyor:

“Böbrek rahatsızlığı başladı hamilelik sürecinde. Evdeydik. Kendine çok dikkat etti. Dışarı çıkmıyordu. Bebeğin bütün eşyalarını internetten aldık. Ağrıları başladı, böbreklerine yordu; ‘Hamilelik ağrıları, olur’ dedi. Ateşi yükselene kadar şüphe etmedik. 9 Nisan’da ateşi çıktı. O gün evde kendine ateş düşürücü serum taktı. Ben sıktım kolunu, kendine damar yolu açarken. 10 Nisan’da hastaneye gittik. Bir-iki ilaç verildi. Serum yapıldı, eve geldik. Gece tekrar gittik, nöbetçi doktor yatırdı. Ertesi gün de pozitif sonucu gelmişti. 13 Nisan Salı günü, 13.30’da doğum yaptı. Her şey normaldi. Gülerek çıktı doğumdan. Bebeği kucağına alamadı... Vermediler.

COVID katına çıkardılar, loğusa olmasına rağmen. Annesi ya da ben girmek, onunla kalmak istedik. Kabul etmediler. Yalnız kaldı odada. 14 Nisan’da her şey normaldi. Görüntülü konuşuyorduk. 15 Nisan’da ‘Nefes darlığım var’ dedi. Çok sık konuşamadık. Arıyordu ama nefesi daralınca kapatıyordu. Çok sık ağlıyormuş meğer... Loğusa ruh hali, hastalık... 16 Nisan gece yarısı görüştük en son. Yüzü bembeyazdı. Söyledim... Gece 3’te yoğun bakıma alındı. Yaklaşık 46 gün yoğun bakımda kaldı. 40 günü ECMO’ya bağlıydı. Yapay akciğer ve kalp. Normalde o makinede iki hafta tutuyorlar. Ama Dilek 40 gün kaldı. Yaşatmak için çok çaba sarf etti arkadaşları. Akciğer fonksiyonları bitince organ nakli aramaya başladık. Nakil sırasına girdi ama akciğer en az çıkan nakillerden biri. Zaten başvurduktan bir hafta sonra kaybettik.”

ÜÇÜNÜN OLDUĞU SON KARE

Yoğun bakıma alınmadan önce eşiyle görüntülü konuşuyorlarmış. Bu ekran görüntüsüyse üçünün bir arada olduğu son kare.

Sadece uzaktan görebildiği Tunç bebek de kuvöze alındı doğunca. 20 gün kaldı. Tansu Akçabelen hep ikisinin beraber çıkacağının hayalini kurmuş:

 “Hastane sürecinde bütün özel günlerimizin tarihleri geldi, geçti. Sürpriz yapmayı severdi ya, hep bir sürpriz yapıp uyanmasını bekledim. Olmadı...”



Bu içeriğe emoji ile tepki ver