Zanka

Yıl iki bin bilmem kaç, yer Türkiye. Yakın gelecek, henüz gökyüzünde uçan arabalar, android kolluk kuvvetleri, parlak elbiseler giyinmiş hapla beslenen insanlar yok. Ülkenin yüce kurucularının sağlam temellere oturttuğu ve ilelebet payidar olacak dedikleri Türkiye Cumhuriyeti geçirdiği akıl almaz onca badireden sonra şaşırtıcı bir şekilde hâlâ dimdik ayakta. Ülkeyi komünist bir parti yönetiyor. İlk zamanlar geçmişteki her parti gibi eşitlikten, ilerinin de en ilerisi demokrasiden, güzel günlerden, çiçeklerden böceklerden bahsediyor. Gayet uzlaştırıcı, samimi ve yumuşak bir dil kullanıyor. Diyor ki: “Evet, biz komünist bir partiyiz, parti başkanımız, milletvekilleri ve bakanların pek çoğu ateist ama biz herkesi kucaklayacağız.” Bizden olmayanları, bizim gibi düşünmeyenleri ötelemeyeceğiz, hor görmeyeceğiz, ayrımcılık yapmayacağız. Devlet kademelerine ateistleri, deistleri, ne şiş yansın ne kebapçı agnostikleri, panteistleri değil, hak edenleri yerleştireceğiz. Liyakati esas alacağız, riyakârlık yapmayacağız.

Sevgili okuyucu, bu ağzı, parçalanan edebiyatı çok iyi biliyorsun, daha fazla uzatıp da kafanı şişirmek gibi bir niyetim yok. Her neyse, parti ikinci seçimi de kazanıyor ve tek başına iktidar olmaya devam ederken günden güne güçleniyor, o güçlendikçe muhalif sağ partilerin eleştirileri ve muhaliflikleri de sertleşiyor. Devlet makamının en başında yenilgi yüzü görmemiş Ateist Cumhurbaşkanı, güç ve iktidar sarhoşluğuna kapılıp her fırsatta Allahsız kitapsız olduğunu yüzüne vuran sağ partilere ve muhalif vatandaşa karşı hoşgörüden uzak sert tavırlar sergilemeye, birlik kardeşlik söylevinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyor. Dilinde ayrıştırıcılığı, eyleminde caydırıcılığı ve korku yaymayı esas alıyor. Muhalif Siyasal İslamcı, orta yolcu sağcı gazeteciler, sosyal medyada Ateist Lider hakkında ileri geri konuşan vatandaş sorgusuz sualsiz içeri atılıyor. Öteden beri ta Osmanlı’dan bu yana tepesinde demir yumrukla yönetilmeye, korkarak, sinerek, el etek öperek yaşamaya alışmış halk, bu baskıya hiç düşünmeden derhal boyun eğerek cevap veriyor.

Ne mi yapıyor, misal en dindarı, beş vakit namaz kılanı, üç aylarda tastamam oruç tutanı bile korkudan ve zarar görme endişesinden olsa gerek ağız değiştirmeye, ele güne karşı yaman bir komünist vatandaş izlenimi vermeye çalışıyor. Cuma namazından çıkmış hacı emmiler “Selamünaleyküm” şeklinde birbirlerine selam vermek yerine, kolunu havaya kaldırıp zafer işareti yapıyor, “Selam sana Hacı Yoldaş” demeyi tercih ediyor.  Bu son derece absürt gelebilir. Fakat bugüne değin yaşadığımız akıl almaz olayları, mantığımızın almadığı şeyleri hatırlayın. Keskin bir ideoloji değişimine giden ülkede halkın nasıl bir tavır takınacağını kestirmeye çalışıyor ve sadece hayal gücünüzü harekete geçirmeye çabalıyorum. Düşünün, gözünüzde canlandırın.

İnançlarından, yaşayış biçimlerinden, ibadetlerinden bir anda vazgeçemeseler de baskıcı Ateist Cumhurbaşkanı’na ve komünist partisine karşı ellerinden geldiği kadarıyla uyum sağlamaya gayret ediyorlar. Cenaze namazı kıldıran camii hocaları bile musalla taşındaki mevtayı işaret ederek: “Merhuma Allahtan rahmet diliyorum” demiyor, bunun yerine “Merhum ışıklar içinde uyusun” diyor. Ramazanda TV programlarına çıkan tek tük ilahiyatçı hararetle evrim teorisinin bugüne değin en akılcı teorilerden biri olduğunu ve yenisi gelene dek geçerliliğini sürdüreceğini anlatıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortaokul, lise ve üniversitelere tekrar başörtüsü yasağı geliyor. Halk bu yasağa hemencecik ayak uyduruyor, zaten başörtüsü kadının özgürlüğünü kısıtlıyordu, siyasal bir simge olduğunu da herkes biliyor kabul ediyordu, diyor yeni uygulamayı destekliyor. Başı açık olanların memurluğa, devlet dairelerindeki diğer işlere daha kolay alındığını görünce, ailecek laisizmi benimsediklerini göstermek adına kırk yıldır başı kapalı, yaşmaklı anacığının örtüsüne bile el uzatmaya kalkıyor.

Velhasıl halkımızın büyük bir çoğunluğu hızla “Yoldaş” oluyor, işçi, köylü ve emekçinin dostu; şeytan kapitalizmin sömürüsüne, kolaya, hamburgere, cep telefonuna düşman kesiliyor. Dindarlar emperyalizmin simgesi bu ürünlere günah demeyi tercih ederken, kimi orta yolcu ve solcular azılı birer komüniste dönüşüyor, apartmanların kapısına “Tanrı yok, din uydurmaca” yazılı broşürler bırakıyorlar.

Pek tabii bütün bunlar kurgu. Fakat gerçek olsaydı bu rezilliğe “Vatandaş usulü tedbir” diyecektik. İkiyüzlülüğün en âlâsı; korkaklık, döneklik, çirkin bir şekilde işini bilmek diyebilecek miydik?



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
812