Zanka

“Her zaman anlaşılır, kısa ve net yazılar yazmaya gayret ederim. Bu yazı konusu ve anlatmaya çalıştığı şey itibariyle az da olsa ağır gelebilir. Bu yüzden ağır ağır, düşünerek ve dikkatli okumanızı rica ederim.”

Modern ilahiyatçılar bir gayretle İslam dinini modern çağla; demokrasiyle, cumhuriyetle, laiklikle, ulus devletçilikle uyumlaştırma çabasına girdiler. Bu çabanın bu felsefenin öncüsü Yaşar Nuri Öztürk’tü. Onun halefleri ise sınır tanımıyorlar. Aslında din budur söylevinde yaman bir gayretle dini sırıkla atlatıyor, yüz metre rekoru kırdırıyor, deplasmanda beş-sıfır galibiyet aldırıp gülle atmada dudak ısırtan dereceler yaptırıyorlar.

Bu kadar mübalağa haliyle samimi ve de gerçekçi gelmiyor. Kur’an’daki bir kelimeden yola çıkarak “Aslında bu kelimenin anlamı şudur, böyle olunca mana tamamen değişir, ayet gerçekte bunu demek istemektedir. Bin dört yüz dokuz senelik kelime… O ho, siz nerden bileceksiniz,  bilemezsiniz ama ben bilirim, bu yüzden ayet bilinenin neredeyse tam aksini anlatmaktadır” deyip yeni bir Kur'an yazdılar. Kadın haklarına, demokrasiye, laikliğe uygun bir din yaratma peşine düştüler.

“Tanrı bunu demek istiyor, Tanrı şöyle yaşayın diyor” şeklinde kesin yargılara varıp tıpkı bin yıl önceki din âlimleri gibi hararetle dini ve Kur'an'ı anlatıyorlar. Bin yıl önceki din âlimlerinin yaşadığı çağ da modern çağdı. Onların içinde bulundukları dönemin, yaşadıkları şartların gerçekliğini yansıtıyordu. O dönemde cumhuriyet, ulus devlet anlayışı, laiklik, kadının erkekle eşit haklara sahip olması konuları henüz icat edilmemişti fakat bin yıl önceki dönem, kendinden beş yüz yıl önceki döneme göre modern ve gelişmişti. O dönemin din âlimleri de bugününkiler gibi hararetle dini, Kur’an’ı anlatıyor, fıkıh ve kelam üzerine önemli eserler veriyorlardı.

Yaşadığımız çağ ile karşılaştırıldığında bugün okuma yazma oranı o güne oranla muazzam derecede arttı ve en önemlisi Kur’an’ın Türkçe meali yazıldı. Fakat buna rağmen komiktir ki hiçbir şey değişmedi. Geçmişte din âlimleri “Siz okuma bilmezsiniz, biz Kur'an'ı okuduk, düşündük, kendi aramızda konuştuk. Ne sünnettir ne değildir belirledik. Peygamberin sözlerini derledik toparladık. O yüzden ey ahali! Bunlar günah bunlar sevaptır. Bunlar haram şunlar mekruhtur. Böyle oturulmalı şöyle kalkılmalı” diye vaaz verirken, bugün yine aynı noktadayız.

Modern ilahiyatçılar “Kur'an bin dört yüz yıldır bilinenin aksine aslında şunu anlatmaktadır. Allah size bunu demektedir” şeklinde “Okuma yazma bilen halka” dini anlatma derdindeler. Diyeceksiniz ki “Çok fazla yobaz var, dini kullanarak toplumu aşağı çekmeye çalışıyorlar. Bu insanlara karşı modern ilahiyatçılar emniyet supabı görevini üstleniyorlar.” Doğrudur fakat bin yıl sonrasını düşünün. Bin yıl sonraki ilahiyatçılar bugünkü modern ilahiyatçıları bağnaz bulmayacaklar mı sanıyorsunuz? Cumhuriyet, laiklik gibi başka kavramlar çok daha farklı ideolojiler, yönetim biçimleri olacak ya da bilgisayar ve uzay teknolojisinin hat safhaya ulaştığı bin yıl sonraki dönemde bizim bildiğimiz manada bir yönetim biçimi olmayacak bile. İşte o dönemdeki din âlimleri bu dönemin modern ilahiyatçılarını, insan hak ve özgürlüklerinden bihaber, çağın gerisinde bulacaklar. Ve onların bugün yaptığı gibi modern çağa uygun yeni bir Kur’an ve din oluşturmaya çalışacaklar. Onlar gibi Tanrı adına konuşup Tanrı aslında bunu istiyor, diyecekler. Bu tuhaf durum Hristiyanlığın aksine İslam'ın insanın tüm yaşamını planlamasından, kurallara bağlamasından kaynaklanıyor.

“Bin yıl sonra din kalır mı?” diyebilirsiniz. Tanrı inancı ve din, bin yıl sonra da var olacak, beş bin yıl sonra da. İnsanların mağaralarda yaşayıp incir yaprağıyla mahrem yerlerini kapattıkları dönem diye bahsedilen on iki bin yıl öncesinde, Şanlıurfa-Göbekli Tepede mabet inşa edilmiş. Beşerin kendinden daha üstün bir yaratıcıyayaratıcılara inanması dünya kurulduğundan bu yana var. Bundan sonra da olacak. Zamanla Tanrılar teke, din üçe-beşe düştü.

Din ve Kur'an üzerinden hem modernistler hem de geçmiş yaşam şekline özlem duyan gerici zihniyet, insanları manipüle etmekten vazgeçmelidir. Evet, Yaşar Nuri Öztürk’ün başlattığı ve giderek büyüyen bir akım var fakat bu da tehlikeli. Okuma yazma bilen modern insanın, reformist ilahiyatçılarla gelenekselciler tarafından, yakasından paçasından bir o tarafa bir bu tarafa çekiştirilmesinden gına geldi. Âdem’le Havva artık inancını birilerinin güdümünde değil, kendi düşüncesi fikriyle yaşamalı aklını devreye sokmalıdır. Zaten Kur’an da sıkı sık düşünmez misiniz demez mi?



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
2