Zanka

Dindarlık insanı melek huylu yapması gerekirken son yıllarda artan İslamcı terör saldırılarının, özellikle masum sivillere yönelik kanlı intihar eylemlerinin dayanağı nedir diye hep merak edilir.

Aslında tüm İslamcı terör hareketlerinin fetvası Hudeybiye Anlaşmasının sorunlu bir maddesine ve o maddenin kaldırılması için eşkıyalığı seçen peygamber dönemindeki bazı müslüman gençlerin macerasına ve o gençlere destek çıktığı düşünülen Peygamberin –güya- onaylamasına dayandırılmaktadır.

İslamcı teröre cesaret ve ilham veren olaylar zinciri Hz. Muhammed ile Mekkeli putperestler arasında yapılan Hudeybiye antlaşmasına dayanmaktadır. İki tarafın savaşmaması üzerine kurulu antlaşma olan Hudeybiye, önceleri müslümanların aleyhine maddeleri içerdiği düşünülse de, sürecin gerçek bir diplomatik başarı olduğu ileriki süreçte kabul edilmiştir.

Hz. Ali’nin kaleme aldığı barış antlaşması metni Hz. Peygamber ve Süheyl b. Amr tarafından imzalanmıştı. Antlaşmaya müslümanlardan Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebi Vakkās, Ebu Ubeyde b. Cerrâh ve Muhammed b. Mesleme, müşriklerden ise Mikrez b. Hafs ile Huveytıb b. Abdüluzzâ şahitlik ettiler.

Kureyş’in birçok isteğinin kabul edildiği antlaşmanın belli başlı şartları şunlardı:

1. Müslümanlar o yıl Mekke’ye girmeden Hudeybiye’den geri dönecekler, umre için ertesi yıl gelecek ve şehirde ancak üç gün kalabilecekler.

 

2. Mekkeli bir kimse Hz. Muhammed’in yanına kaçarsa velisinin isteği üzerine geri verilecek, fakat bir müslüman kaçarak Mekke’ye sığınırsa iade edilmeyecek.

 

3. Barış on yıl sürecek; taraflardan biri bu ittifaka dahil olmayan herhangi bir kabile ile savaşa girerse diğeri pasif kalacak. İki taraf, kendi hâkimiyetleri altındaki toprakları kervanların geçişi, hac ve umre için emniyet altında tutacak.

 

4. Diğer Arap kabileleri taraflardan istedikleriyle ittifak yapabilecekler.

 

5. Bu şartlara tarafların dışında kendileriyle müttefik olan kabileler de uyacak. Hz. Ömer dâhil müslümanlar bu anlaşmaya tepki gösterdiği halde Hz. Muhammed anlaşma şartlarını kabul ettiğini söyleyince herkes bağlılığını bildirdi. 

Ancak antlaşma yazılırken Ebu Cendel adlı bir genç İslam’ı kabul ederek Mekke’den kaçıp Hudeybiye’ye gelmiş ve Hz. Muhammed, arkadaşlarının hoşuna gitmemesine rağmen antlaşma şartları uyarınca onu babası Süheyl b. Amr’a teslim etmişti. Buna karşılık yine aynı günlerde ona sığınan iki kadını, antlaşmada sadece erkek mültecilerden söz edildiğini belirterek geri vermemiş ve Kureyş de bunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Daha sonra Ebu Basîr adlı bir genç, Mekke’den kaçıp Hz. Muhammed’in yanına Medine’ye geldi. Kureyşliler antlaşma gereğince onun kendilerine iade edilmesini istediler. Hz. Muhammed de kabul etti. Ebu Basîr yolda kendisini götüren iki muhafızdan kurtulup Medine’ye döndü; ancak tekrar Kureyş’e teslim edilmekten korktuğu için buradan ayrılarak Mekke-Suriye ticaret yolu güzergâhındaki Îs veya Sîfülbahr mevkiine yerleşti. Başta Ebu Cendel olmak üzere kendisi gibi Mekke’den kaçıp antlaşma uyarınca Medine’ye giremeyen yeni müslümanlar da ona katıldılar ve kervanları tehdit etmeye başladılar. Bunun üzerine Kureyş, İslam’ı kabul ederek Medine’ye sığınan Mekkelilerin geri verilmesi şartının kaldırılmasını istedi 

İşte bugünkü İslamcı ve cihadı vahşetlerine alet eden dinci gruplar, Ebu Basîr ile Ebu Cendel’e Hz. Muhammed’in ilişmemesini ve onları önleme adına yasaklayıcı emir vermemesini gerekçe yapmakta, hatta intihar eylemlerine fetva dayanağı olarak bu eylemleri göstermektedirler.

İnsanlığa rahmet olarak gelen bir peygamberin, insanlığa bela olan terörü onaylaması, desteklemesi veya mazur görmesi elbette mümkün değildir ama peygamberi kendi vahşi siyaset ve stratejilerine dayanak yapmak isteyenlerden bu noktaları fark etmelerini beklemek maalesef hayal kurmak gibidir.

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
3