Zanka

Yedi Mart Cumartesi akşamı Zanka TV'de Ferit Atay'ın konuğu Furkan Vakfı kurucusu Alparslan Kuytul’du.

Yandaş medya ile karşısındaki muhalif medyanın aksine, her sese her fikre söz hakkı tanınması ve her sesin her fikrin ciddiyetle dinlenmesi taraftarıyım.

Alparslan Kuytul programın başında vakfın haksızlığa uğradığını, yargılama sürecinde adil davranılmadığını anlattı.

Yazılan yorumlardan vakfın Adana, Mersin ve Gaziantep ile civarında oldukça destekçisi olduğunu gördüm.

Program ilerledikçe Kuytul’un açıklamaları oldukça ilginç bir hâl aldı. Ya da benim için ilginçti desem daha doğru olur.

Ferit Atay’ın, “Siyasal İslam tüm dünyada düşüşe geçti deniliyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” Sorusunun ardından laf lafı açtı.

Ve Kuytul Siyasal İslam’da ve Siyasal İslamcılarda herhangi bir sorun olmadığını, sorunun sistemden kaynaklandığını söyledi.

Ülke laik olduğu için Siyasal İslamcılar hedefinden şaşıp olur olmadık işlere girişiyorlarmış...

Laiklik olmasa sapma, rayından çıkma gibi sorunlar yaşayamayacaklarmış…

Yani Siyasal İslam'ı savunan, onu tesis etmeye çalışan hiç kimse bu dava prim yaptığı, taşra nezdinde kabul gördüğü, oy topladığı, ihaleleri kaptığı için davaya gönül verir değilmiş…

Aylar öncesinden büyük koltukların rezervasyonlarının yapıldığı, kişiye zenginlik ve bazı çevrelerde saygınlık hatta adaleti tesis eden kurumlarda herkesten daha adil olma gibi bir ayrıcalık getirdiği için de tercih etmiyorlarmış.

Tek sebep Allah rızası imiş…

Liste uzar, mantık silsilesi Siyasal İslamcıların okuduklarında yüzlerini buruşturacağı şu konuları da önümüze getirir:

Siyasal İslamcılar kendilerine rakip gördüklerini ya da varlıkları için tehlike oluşturanları saf dışı bırakmak üzere adaletsiz işlere girişmiyorlarmış…

Aynı göbekten geldikleri diğer Siyasal İslamcıları, Vakıfları, Tarikatları yok etmeye kalkışmıyor, böyle gayri ahlaki işlere el atmıyorlarmış.

Sayın Kuytul'un kurduğu cümlelerden bu sonuca ulaştım. Çünkü ısrarla ne Siyasal İslamcılara ne de Siyasal İslam’a toz kondurdu. Sadece sisteme verip veriştirdi.

Kişilerin en başta iyi niyetli olduğunu, sonradan şeytan düzenin onları baştan çıkardığını anlattı.

Bu iddia haliyle pek akılcı ve inandırıcı gelmedi.

Geçmişte ümmet olduğumuzdan, hep bir arada barış içinde İslami bir yaşam sürdüğümüzden, Batı'nın bizi bölüp aramıza sınırlar koyduğundan bahsetti.

Büyük bir ihtimalle geçmiş ve ümmet derken Osmanlı İmparatorluğu’nu kastediyordu.

Osmanlı İmparatorluğu şeriatla mı yönetiliyordu? Sözde değil gerçekte bir İslam devleti miydi?

İslamiyet kurulup HZ. Muhammet hayatını kaybettikten sonra hangi dönem barış ve kardeşlik içinde geçti?

Ümmetin birbirini kucakladığı, bir ve birlik olduğu bir zaman olmuş mu? Böyle bir dönem var mı? Yok.

Tüm bunlar tarikatların Siyasal İslamcıların şablon ve en vahimi ezber söylevleri.

Acıdır ki bu söylev her zaman işe yarar ve devasa taraftarlar toplar.

Mesele gelip gidip laikliğe, ulus devlete, demokrasiye, cumhuriyete; onlara göre kadının İslam'dan uzaklaşmasına, günahkâr bir kimliğe bürünmesine, gerçekte ise kadının hak hukuk sahibi olmasıyla onların bunu bir türlü hazmedememesine dayanıyor.

Bunları tesis eden Atatürk ve silah arkadaşlarıdır. Öyleyse Siyasal İslam'ın var olma nedeni Mustafa Kemal Atatürk’tür, tarikatların hedefi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Ey Atam! Sen ne kadar büyükmüşsün.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1221