Zanka


Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 210

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 211

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 211


Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 213

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 214

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 215



Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 242

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 243

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 243

Zor olduğunu düşündüğü bir güne başlayarak açtı gözlerini. Umut etmeye zorluyordu kendisini. Bir gece öncesinde dinlediği haberlerden pek de umut edecek hali yoktu ya… Gün boyunca bünyesine acı bir iğne gibi nüfus eden haberleri dinlediği yetmiyormuş gibi gecenin bir yarısı televizyonu açıp izlediği televizyon kanalının o haber programını izlemeye koyulmuştu. İşte o yüzdendi uykusuz kalma sebebi. Tek uykusuzluk olsa iyi! Ülkesindeki gerçekler bu kadar acımasız olmasaydı gecelerce uykusuz kalmaya da razıydı. Sosyal adalet sisteminin böylesine yıprandığı, ekonomik krizin tırmanarak devam ettiği, günden güne daha çok insanın güven bunalımı yaşadığı ülkede bir de “Corona virüs” denilen bir hastalık çıkmıştı. Bir gece öncesinde virüsün ülkesinde ve dünyada bir günde binlerce kişiyi öldürdüğünü düşünerek, üstelik gerçekler üzerine bir duvar gibi abanmışken, uykusu kaçmıştı doğal olarak.

“Bir tek o var” diyerek, sevdiği birini ya da bir anıyı gözlerinin önüne getirdiği belliydi. Belki de umut etmesinin en önemli nedeni ve hayata dayanma noktasıydı o. Solgun ve yorgun gözlerini kırpıştırarak daha çok açmaya çalışıyordu ki o sesi duydu: “Anne…”

Gittikçe kendisine doğru yaklaşan bu ses ona dünyanın en güzel sesiymiş gibi geldi. O ses onu hayat enerjisiyle doldurmuş olmalıydı ki yatağından neşeyle doğruldu. Açık olan yatak odasının kapısında beliren küçük kızın uzun saçlarında odadan içeriye giren güneş ışığı bakırımsı pırıltılar bırakıyordu. Hayattaki her umudu gerçekleşmiş bir kadın gibi kollarını açarak, “Gel bakalım prensesim” dedi annesi, küçük kızına. Kız rutin olarak yaptığı bir hareketmiş gibi önce yatağa sonra annesinin kucağına çıktı kıkırdayarak. O anda oynaşma faslı başladı. Anne – kız, birbirine coşkulu bir “Günaydın” diledikten sonra sarmaştılar. O sırada kadının aklından farklı bir şeyler geçtiğine dair bir ifade belirdi. Başucundaki saate bakarak, “Aa saat daha erkenmiş Melis’ciğim. Haydi biraz daha yatalım” dedi kızına. Yatağın üstüne çıkmış ve hop hop zıplayan küçük kızınsa belli ki hiç niyeti yoktu tekrar yatmaya. Ağlamaya hazır yüzünü ekşiterek, “Hayır, uyandım ben!” diyerek daha çok zıplamaya başlamıştı yorganın üzerinde. Annesinin kızını evde tutmak için başvurduğu bu ilk oyalama numarası etkili olmamıştı. Corona virüs yüzünden dışarı çıkılmaması gereken bu dönemde annesi ne yapmalıydı da 23 Nisan’da kızını dışarıdan alıkoymalıydı? Küçüklere büyüklerin gerçek dünyasını anlatmak bazen ne kadar da zordu! Yatağın üzerinde en tatlı şımarıklığıyla tepinen kızına bakarken işte bunları düşünüyordu genç kadın. Birden aklına parlak bir fikir geldi: Kızını kendi çocukluğuna götürecekti. Onun çocukluğunda 23 Nisanlar çok büyük bir coşkuyla kutlanır, stadlar bayram alanına döner, dünyanın dört bir yanından gelen çocuklarla bir araya gelinip şenlikler düzenlenirdi. Devlet televizyonu olan TRT’de bu şenlikler tüm gün boyunca gösterilirdi. Şimdi zaman ilerlemesine rağmen her şey daha güzel ve çocuklara yakışır olacağına ne yazık ki coşku ve neşeden uzaklaşılmıştı. Kendi çocukluğundaki coşkuyu kızının yaşayamadığı duygusu kadının içini burkmuştu. O, çocukluğunda okulunun folklor takımına girmişti. İşte hafızasındaki en güzel 23 Nisan, 1985 yılında o henüz 9 yaşındayken katıldığı şenliklerdi. Ne iyi yapmıştı da o zamandan kalan fotoğrafları eski albümlerinde saklamıştı. Kağıt fotoğraflarla belki bundan sonra hayatında karşılaşmayacak olan küçük Melis, annesinin o güzel çocukluk anılarını aslında çok şey anlatan o fotoğraf kağıtlarına bakarak nasıl anlamlandıracaktı acaba? İçine çocuksu bir heyecan düştü annesinin. Bu fikirden aldığı moralle kızını kucağına aşağıya indirerek , “Sana bir sürprizim var” dedi.

“Haydi bakalım lolipopum! Önce tuvalete gidip yüzümüzü yıkıyoruz, sonra kahvaltı sofrasında buluşuyoruz. Sonra da güzel bir sürpriz bekliyor seni.” Çocuk şaşkın ve meraklı, “Neymiş o?” diye arka arkaya sormaya başlamıştı ki, annesi  “Şşşt, söylenmez ki! Yoksa sürpriz olmaz” dedi kızına göz atarak.

Çocuk meraklı bir sevinçle koşarak tuvaletin yolunu tuttuğunda kadın gülümseyerek kızını gün boyu fotoğraflarla oyalayabileceğini umut ediyordu. Mutfağa gidip çayı ve kahvaltıyı hazırlarken eski bayramlar hüzünlü bir film şeridi gibi gözünün önünden geçmeye başlamıştı. Keşke kendi doğumundan önceki 23 Nisanlara dek gidebilseydi. Hatta ta ki 100 yıl öncesine dek! Şimdi kendisinin bilmediği ama kaynakların hafızasından edindiği bilgilere dayanarak siyah – beyaz bir film şeridi geçiyordu hızla: TBMM’nin kuruluşunu, Meclis açılırken Ata’sının halkı selamlamasını,  kırmızı bir bağımsızlık simgesi olarak dalgalanan ay yıldızlı Türk bayrağını… Milli egemenliğin sembolü olan TBMM’nin açılışının yıldönümünde kızına vermesi gereken ilk öğretinin Atatürk sevgisi olduğunu düşündü. Atatürk’ü sevip anladığında ulusal egemenliğin de ne kadar önemli olduğu anlaşılırdı ki zaten. Nitekim Atatürk olmasa 23 Nisan hatıraları da olmayacaktı, kızına anlatacakları ve göstereceği fotoğraflar da… O anda fişek gibi bir hızla küçük kız girdi mutfağa. Belli ki annesinin bahsettiği sürprizi merak ediyor ve içi içine sığmıyordu.

Kızının iyi anlaması için “Önce kahvaltımızı yapıyoruz sonra sürprizimi açıklayacağım” diyerek sözlerini vurguladı annesi. Küçük kız, masaya yerleşmeye çalışırken sordu: “Bugün çocukların bayramı, değil mi anne?”

“Evet, bugün çocukların ve hepimizin bayramı kızım. Çünkü bugün biz büyükler de çocuk oluyoruz, biliyor musun?”

Annesinin bu sözü küçük kızın çok hoşuna gitmişti ki kıkırdayarak gülmeye başladı: “Sende mi çocuksun anne?”

“Evet, bugün ben de çocuğum. Hatta Atatürk de 23 Nisanlarda çocuk olmuştu” dedi annesi gülümseyerek.

Anne – kız neşeyle gülüşüp kahvaltılarını yaparken kadın kızına kendi fotoğraflarıyla birlikte Atatürk’ün salıncaktaki ve çocuklarla birlikte çekilmiş resimlerini de göstermeyi düşündü. Bir yandan da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı ilan eden Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarla ilgili söylediği bir sözü geldi aklına. Duygulandı, gururlandı ve geleceğe dair umutlandı böylelikle…

“Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizlersiniz.”



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
4