Zanka

Türker Ertürk

Twitter Instagram


Türker Ertürk

Geçen yazımızda ayrıntılarıyla anlatmaya çalışmıştık; bugün Türkiye’nin en büyük sorunu siyasi iktidardır. Tabii ki bu iktidar göreve başlamadan önce de Türkiye’nin birçok sorunu vardı. Ama iktidar, geçtiğimiz 18 yılda Türkiye’nin sorunlarını çözmediği gibi, daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdi ve mevcut sorunlarımıza çok sayıda yeni sorunlar ilave etti.

 

Türkiye olarak sorunlarımızın her geçen gün daha karmaşık hale gelmesinin ve gündemimizde olmayan yeni sorunların mevcut sorun stokuna ilave olmasının kök nedeni; iktidarın çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi ile geçmişin aklı olan ve gerçekleşme şansı milyonda bir bile olmayan “Yeni Osmanlı” hayalidir.

 

İktidarı Vermemeyi Planlıyorlar!

 

İktidarın bu çağdışı ideolojisi ve hayali nedeniyle Türkiye’de devlet kurumları tahrip edilmiş, liyakatsiz kadrolar devletin içine doldurulmuş, Cumhuriyetin ekonomik değerleri haraç mezat satılmış ve yabancılaştırılmış, din istismarı tavan yaptırılmış ve Türkiye, istisnasız her konuda iflas ettirilerek felakete doğru sürüklenen bir duruma sokulmuştur. Bu durumdan çıkabilmenin tek yolu iktidarın değişmesidir.

 

Demokrasilerde veya demokrasisi kusurlu da olsa iktidarların sandıkla değişebildiği ülkelerde sorunları çözemeyenler gider, yerine sorunları çözme iddiasında bulunan ve halkı ikna edenler gelir. Ama halihazırda ülkemizi yönetenler; anti demokratik baskıcı uygulamalarla hem halkın iradesinin sandıkta doğru tecelli etmesinin önüne geçmeye çalışıyor hem de bunun bile yetmeyeceğini gördüğü için artık kaybedeceğini anladığı seçim sonuçlarını yok sayarak ve oldubitti yaratarak iktidarı vermemeyi planlıyor.

 

Umarım Değerlendirmem Yanlış Çıkar

 

Bu sadece bizim tespitlerimiz ve analizlerimiz değil. Üç aşağı beş yukarı bu analizler dış dünyada da yapılıyor, yazılıyor ve konuşuluyor. Esasında iktidar da bu algının topluma yerleşmesini istiyor! Muhalefet yapmanın ve iktidara karşı demokratik yollarla mücadele vermenin yararsız olduğu, iktidara biat etmenin ve teslimiyetin halkın bekası açısından şart olduğu izlenimini vermek için! Umarım bu değerlendirmem yanlış çıkar! Çünkü değerlendirmem doğru ise bu iç barıştan vazgeçmek demektir. Bu halk teslim olmaz, olmayacaktır, 18 yılın bilançosuna bakmak yeterlidir!

 

Daha da kötüsü; iktidar gerçeklikle bağını koparmış bir vaziyette hayal âleminde yaşıyor, kendisi gibi düşünmeyenlerle iletişim bağlarını koparmış, onları düşman olarak görüyor, uyarılarına sağlıklı düşünme yetisini kaybetmiş zihinlerin gösterebileceği yanıtları veriyor ve adeta laf salatası yapıyor.

 

Anlam Kıran

 

Laf salatası; kelime ve ifadelerin anlamsız ve karışık bir şekilde kullanılması anlamında olmakla birlikte, genellikle sağlıklı olmayan ruhsal durumun dışavurumunu tanımlamak için de kullanılır. Laf salatasına “anlam kıran sözcükler demeti” de denebilir. Dil bilgisi kurallarına uygun ve ilk bakışta anlamlı gibi gözükse de anlam bütünlüğü kopuk sözcüklerdir. Laf salataları; henüz konuşmayı tam öğrenememiş ama büyüklerine özenerek onların tavırlarını taklit ederken rastgele sözcüklerle cümleler kurmaya çalışan küçük çocukların konuşmalarına benzer.  

 

İktidarın muhalif düşünceye ve kendisine karşı somut verilere dayanarak yapılan eleştirilere ve uyarılara karşı yaptığı tek şey; laf salatasıdır! Yani rahatsız olduğu eleştirilere anlam kıran sözcükler demeti ile cevap vermek, hatta saldırmak, suçlamak ve karalamaktır. İktidarın laf salatasının olmazsa olmazları ise dinsel ve milliyetçi hassasiyetleri kaşıyan sözcüklerdir.

 

Bayrak İnmez, Ezan Dinmez, Vatan Bölünmez!

 

Örneğin; iktidara yolsuzlukların, devlet kurumlarına egemen olan partizanlığın, kafasında tüy bitmemiş yetimin ve öksüzün hakkını yiyenlerin, geçmediğimiz köprülere ödenen kamu kaynaklarının hesabını somut delillere dayanarak soruyorsunuz, yanıt olarak size “Bayrak inmez, ezan dinmez, vatan bölünmez” diyerek saldırıyor. Allah aşkına; “Bayrak insin, ezan dinsin, vatan bölünsün” diyen mi var? İktidar hem bayrağın inmesine ve vatanın bölünmesine neden olacak emperyalist projelerde taşeronluk yapıyor hem de “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, kendi suçu üzerinden muhalefeti karalamaya çalışıyor.

 

“Kanal İstanbul” girişiminin ülkemiz için başta egemenlik, güvenlik, doğal çevre ve ekolojik denge olmak üzere tam anlamıyla bir düşmanlık projesi olduğunu bilimsel olarak anlatıyorsunuz, karşılığında “Çatlasanız da patlasanız da yapacağız” yanıtını alıyorsunuz. Referandumda hile yapıldığının kanıtlarını ortaya koyamaya çalışıyorsunuz, cevaben “Atı alan Üsküdar’ı geçti” deniyor. “Hırsızlıkların hesabı verilsin” diyorsunuz, yanıt çok net: “Tekbir, Allah-u Ekber”! “Çamlıca’da yapılan 63 bin kapasiteli camiye ne lüzum var, günde 5 vakit üzerinden yıllık doluluk oranı yüzde 1’i bile geçmeyecek” diyorsunuz, “Sen Allah’ın evine karşı mısın? İslam düşmanı mısın?” saldırısı ile karşı karşıya kalıyorsunuz!

 

Beyaz Nokta Gelişim Vakfı

 

Demokrasilerde, iktidarlar her konuda ama her konuda hesap verir ve vermek zorundadır da. Ama 18 yıldır Türkiye’yi yönetenler hesap vermiyor, vermek istemiyor, hesap veremeyeceği için de iktidardan ayrılmak istemiyor ve hesap sormak isteyenlere de laf salatası yaparak, dinsel ve milliyetçi hassasiyetler içeren anlam kıran sözcükler demeti ile saldırıyor, karalıyor ve hakaret ediyor.

 

İçinde “Anlam Kıran” kavramını da bulabileceğiniz Beyaz Nokta Gelişim Vakfı (https://www.beyaznokta.org.tr) tarafından hazırlanan “Kavram Mutfağını” (https://www.kavrammutfagi.com) incelemenizi tavsiye ederim. Ayrıca; E. Tbp. Alb. Op. Dr. Aytekin Ertuğrul’un Togan Yayınları’ndan çıkan “Türk Milletine Brifing” adlı kitabını da okumanızı öneririm.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver