Zanka

Uğur Çiğdem

Facebook


Uğur Çiğdem

Önce kısa bir tespitte bulunmak gerekiyor... Şuan bir ilklim değişikliği içinde olduğumuz bir gerçek. Kuraklığın artması sonucu susuzluk ve açlık nedeni ile göçlerin artacağı da öngörülebiliyor.


Dünya nüfusunun da her geçen gün artmakta olduğunu düşünürsek, bu süreç çok daha hızlanarak ilerliyor. Teknolojik gelişmleler ise, gözü doymaz insanlar yüzünden bir çözüm olarak değerlendirilemiyor.

Nüfus artışına bağlı olarak kaynaklara (gıdaya, enerjiye, madenlere vs.) duyulan ihtiyaç da bir o kadar artıyor. İyi de dünyadaki kaynaklar bu hızlanarak artan ihtiyaca cevap verebilecek düzeyde mi? Herkese yetecek mi?

Peki ya biz insanlar, bakteriler gibi fazla çoğalmış ve fazla tüketerek dünyaya zarar veriyorsak ne olacak? Ya tüm insanlar ve dünya tükenir de, bu medeniyeti ayakta tutamaz isek ne olacak? Yok mu bunun bir çaresi?

Bazı insanlar işte bu sorunları çözmek için 100 yıldan fazladır kafa yoruyorlar ve planlar geliştiriyor. Vardıkları sonuca göre, medeniyeti ayakta tutan bu gelişimin sürdürülebilir olması için insanların ve tüm kaynakların doğru yönetilmesi gerekiyor. Buna da "Sürdürülebilirlik" diyorlar.

Peki bu nasıl yapılacak? Hepsini doğru yönetebilmek için, tüm dünyanın, tüm toplumların "tek bir devlet yönetimi" altında toplanması gerekecek. Buna da "Tek Dünya Devleti Projesi" deniyor.

Fakat bir sorun var. İnsanlar kendi yönetimlerini bir "Üst Aklın Devletine" vermek istemiyorlar. Ne olacak peki?
İnsanlar önce gruplaşacaklar, kendi birliklerini kuracaklar. Afrika Birliği, Arap birliği gibi birlikler. Zaman içinde kendi gruplarında kaynaşan toplumlar bir çok konuda tek tip düşünceye evrilecekler. Daha sonra bu birlikler de kendi aralarinda bir "Üst Çatı Birliği" olan "Tek Dünya Devleti" kurulacak. Plan bu.

Vaktiyle bu düşünce Atatürk'e de ulaştı. Atatürk, bu uzun vadeli projede gelecekteki bizler için sakıncalı gördüğü noktaları Nutuk'ta işaret etmişti. Bizleri uyarmıştı. Atatürk’ün TEK DÜNYA DEVLETİ PROJESİ üzerine NUTUK’taki açıklamalarını dipnottan okuyabilirsiniz. [1]

Daha sonra teknolojinin de ilerlemesi ile beraber, dünya kaynaklarının daha net hesaplanması mümkün oldu. Evet dünya nüfusu aşırı fazda. Kaynakların tek elden yönetilmesi şart. 1972 Roma Kulübü Sürdürülebilirlik Raporu bu öngörüleri onayladı ve buna bağlı olarak küresel güçler bir dizi siyasi kararlar aldı. Roma Kulübü konusunu dipnotten inceleyebilirsiniz. [3]

Bazı uzlaşılması kolay olmayan (onlara göre gelişmemiş) ülkeler parçalanarak küçültülecek (güçsüzleştirilecek) ve bir birliğe bağlanıp yönetilmesi kolaylaştırılacak. Bu da maşa olan emperyal (sömürgeci) ülkeler aracılığı ile yapılacak. Bu şekilde tüm dünya planlandı.

Hangi ülke ve toplumlarda "ne tür potansiyel sorunların çıka(rtıla)bileceği, ne tür yumuşak karınları olduğu" konuları, düşünce kuruluşlarının çalışmaları ile raporlandı. Muhtemelen BOP, "Büyük Ortadogu Projesi" de bu planlar doğrultusunda tasarlandı ve uygulanıyor. [4]

2013 Amerikan senatosuna verilmiş ve oradan da basına sızmış olan rapora göre dünya nüfusu 3.5 milyara düşürülmesi planlanıyor. Peki ama nasıl? Bu konuya aşağıda değineceğiz.

Bugün için planlananlara gelecek olursak...
Salgın sürecinde toplumlar bireyselleşmeye başlayacak, ekonomik çöküntülerle bencillik ve yer yer ırkçılık yükselecek, yapay veya doğal yollarla ayaklanmalar veya iç savaşlar sonucu bölünmeler parçalanmalar olacak.

Ayakta kalmayı başarmış olan güçlü ülkeler diğerlerini yörüngesine alacak. Buna da zaten büyüklerin küçükleri sömürdüğü "EMPERYALİZM" diyoruz. Böl-parçala-yönet tekniği ile BOP Büyük Ortadoğu Projesi aklımıza geliyor. [2]

Yine bu planlar doğrultusunda Türkiye'nin parçalanması da öngörülüyordu. Fakat beklenmedik birşey oldu. Türkiye "Türk Devlet Aklı" ben parçalanmayacağım, o büyüklerden birisi de ben olmalıyım dedi.
Bu gelişmeleri gören insanımız, Kıbrıs'da olduğu gibi, gizliden gizliye bağımsızlaşma girişimlerini başlattı. Bunun meyvelerini bugün savunma sanayinde almaya başladı. Bir sonraki adım olan (Çin-Avrupa hattı - Bir Kuşak Bir Yol Projesi - üzerinde bulunan) kendi birliğini TURAN'ı inşa etmeye geçti. Böylece kendine biçilen rolü kabul etmeyip, eylemleri ile kurulmakta olan yeni dünya düzeninde, "ben de bir aktörüm, yönetimdeki bir temsilci de benim birliğim olacak" demiş oldu. Benzer çıkışlar Afrika'da da gözlemleniyor. Hepsi birlikte bu adaletsiz düzene karşı birleşmeye geçiyorlar. Tam da Küreselcilerin istediği "Birliklerin Kurulması" planı kendi akışı içinde gerçekleşiyor. Plan sabit değil. Hedefe ulaştıran farklı yolların da şekillenmesi mümkün.

Ulusallaşma...
Aynı tip düşünen insanların oluşması toplumların uluslaşması ile mümkündür. Henüz millet olamamış çok kültürlü toplumlar (örneğin Avrupada olduğu gibi) çok sıkıntılı süreçler geçirecekler. Irkçılığın hortlaması ile dışlanan kültürler bir süre sonra varsa kendi vatanlarına dönmek durumunda kalacaklar. Anadolu insanının genetik kodlarında olan, vatan-millet ruhu, sıkıntılı zamanlarda toplumu kenetleyen bir faktördür. Bunu bilen küresel güçler, bu yapıyı bozabilmek için güneydeki arapların anadoluya göç etmesini sağlamıştır.

Ayakta kalmayı başaran birlikler, dünya devleti yönetimi için kurulacak komitede söz sahibi olacaklar. Bu yönetim için ise, eski SSCB'nin yönetim sistemi model alındı. Üzerine şuan Çin'de denenmekte olan dijital takip (gözetme/gözetleme) sistemleri kuruldu. Genel olarak plan bu.

Peki yeni düzende neler kurulmak isteniyor?

Herkese Çip Takacaklar...
Herkes sağlıklı olmak istiyor. Koruyucu hekimlik için erken teşhis gerekiyor. Her bir insanı vakitlice kapsamlı bir şekilde muayne edip önlemler almak, takipte tutmak şuanki doktor kapasitemiz ile mümkün değil. Bunu başarmak için illaki bedenimize biyometrik çip takmak gerekecek ve bunu insanlar kendileri isteyecek. Yani yine su akacak ve küresel güçlerin gitmek istediği yere varacak.

Nakitsiz Toplum...
Şuan cebimizdeki paranın akışını kontrol edemiyorlar.
Kime neye para verdiğimizi göremiyorlar. Amaçları nakit paraları kaldırıp, dijital paraya geçmek. Böylece tüm para akışını takip edebilecekler. Bu da bizi "Kontrol Toplumu"na götürecek.

Dijital Diktatörlük...
Çin'de uygulanmaya başlanan akıllı şehirler projesi (tam takip sistemi) kuruldu. Sisteme uyumlu davrananlara puan veriliyor. Aykırı davranış sergileyenlerde ise puan kırılıyor. Puanı düşük olanlar sistemden dışlanıyor ve yaşam alanı kısıtlanıyor. Böylece "uyumsuzlar" cezalandırılmış ve bastırılmış oluyorlar.
Daha insani bir cözümünüz varsa, ortaya koyabilirsiniz.

İnsan Hakları ve Özgürlükler...
Hedeflenen rahat yaşamın gerçekleşmesi için verilerimizin yönetimdeki yapay zekay'ya verilmesi elbette gerekli. Böylece yapay zeka, kapsamlı ciddi kararlar alabilecektir. Örneğin, bilgiler arasında ilişkiler kurarak, sapık davranışlar içinde olan birisinin, çocuklara öğretmen olmasına imkan tanımayacaktır.
Her ne kadar bunlar kulağa hoş gelse de, bilgi paylaşımında mahremimizi gizli tutmalı, kişisel hak ve özgürlüklerimizi de kısıtlamamalıdır. Eğer toplumlar tepkisiz kalırsa, bu yol insanları dijital köleliğe doğru da götürebilir.

Biyonik insan...
Bugün nasıl ki, bir kaza sonucu kolunu kaybetmiş olan insana protez takıyorsak, hatta beyin sinyalleri ile onu kullanmasına imkan veriyorsak, tüm bedeni benzer teknolojilerle geliştirebilme ve yönetebilme imkanı sunulacak.

Yeni Bir Din...
Çok miktarda bilginin toplanması, yapay zekanın "içine doğma, duru görü" gibi öngörülerde bulunabilme yeteneklerinin geliştirmesine imkan sağlayacak.
Toplum tutarsız insanlardan çok makinalara (yapay zekaya) güvenmeye başlayacak.
"Herşeyi bilen gören Tanrı" düşüncesi, hayatın içinde olacak olan yapay zeka ile eşleşmeye başlayacak. Bu da insanlarda somut, elle tutulur, sınana bilir yeni bir din algısının oluşmasına neden olacak.

Nüfusun Azaltılması...
Medeniyetin mevcut gelişiminin devamı, sürdürülebilirliğin sağlanması ile mümkün olacak. Bu da aşırı nüfus artışının durdurulması ve azaltılması ile mümkün. Burada esas can alıcı nokta, kime neye göre bu nüfus azaltılacak? Küresel aklın elinde bir çok enstrüman var. Salgınlar, Ayaklandırmalar, Savaşlar, Aşılar, Kısırlaştırmalar, vs.
Eğer bunlar hoşumuza gitmiyorsa, bizler "daha insani bir çözüm nasıl bulunabilir?" diye kafa yormak zorundayız.

Çözüm: "Ego yerine Eko!" sloganı olabilir. "İnsan hakları" anlayışı ile bencilleşen insan, "Doğa Hakları" gerçeğini görmezden geliyor. İnsan doğanın mensubu olmasına rağmen, kendisini doğanın sahibi zannediyor. Doğanın kendisi için var olduğunu zannederek, kendisinin doğa için var olduğunu unutuyor. İnsan doğadan her istediğini almayı bir hak görmekten vaz geçmeli ve doğa haklarının (sistemin) insan haklarından önce geldiğini kabullenmelidir.

Şuan güç küresel para babalarının elinde olduğu için insani olmayan metodlarla nüfusu düşürmeye çalışıyorlar. Nüfusun kendi doğal akışı içinde düşüşe geçmesi için kültürel bir dönüşüme ihtiyaç var. Bu gerekli kültürel hal (inanç) Anadolu insanında onca dejenerasyona rağmen halen mevcut. Kendini bir amaca adamak, gerektiğinde kendini vatanı ve milleti için feda edebilme inancı. Böyle bir topluma, sorunumuzun ne olduğu samimi bir şekilde anlatılınca, insanlar bu uğurda birbirine kenetlenmeyi ve işin gereğini yerine getirmeyi kendilerine bir vazife olarak göreceklerdir. Çocuk sahibi olma aşkı ile tutuşan bir kadın bile, bu isteğinden feragat edebilir. Bu kültürel dönüşüm yavaş bir yöntem olsa da, katliyamlar yapmaktan daha insani olacaktır. Tam da bu kültürel dönüşüm (düzeltme) sonrası, içimizden bazıları gönüllü olarak kendilerini feda edebilirler. Ancak bu anlayışa sahip insanlık, bundan ders çıkarabilir ve bu medeniyetin sonraki safhalarina bunu bir değer olarak aktarabilir.

Konuyu...
Yapay Zeka ve Robotlaşma...
Temel Vatandaşlık Geliri...
Yenilenebilir Organlar...
Refah seviyesinin yükseltilmesi...
Küresel Isınma...
Gıda Sorunları...
Su Savaşları...
Karşılıklı Bağımlılık...
...gibi başlıklar altında genişletmek mümkün.
Yazıyı daha fazla uzatmamak adına bunlara şuan değinilmeyecek.

Sonuç:
Bu kurulan bir sistemdir, bir araçtır. İyiye veya kötüye kullanmak başına geçecek olan insanların elindedir. Emperyal (sömürgeci) zihniyetlerin elinde bunun kötüye kullanılacağı bellidir. Bu nedenle kötüye karşı duran iyi insanların konuya el atıp, ahlaklı ve hakkaniyetli düzenlerin oturtulması için çalışmaları gerekmektedir. Topluma faydası olanların her zaman mükafatlandırıldığı, zor gününde desteklendiği, topluma bir faydası olmayan veya zararı olanların ise elinden imkanlarının alınması ile cezalandırıldığı bir düzen inşaa olacaktır. Bir sonraki aşamada bu da bir din haline gelebilir. Gelecek bizlerin ve torunlarımızın elinde olacak.

--

[1] Atatürk’ün TEK DÜNYA DEVLETİ PROJESİ üzerine NUTUK’taki açıklamaları
https://www.facebook.com/ucigdem/posts/945449162561087

[2] Emperyalizmin Bilinmesini İstemediği Gerçekler!
https://www.facebook.com/ucigdem/posts/648168295622510

[3] Roma Kulübü ve Sürdürülebilirlik Raporu 1972
https://www.facebook.com/groups/bak.satir.arasi/permalink/879150165825499

[4] BOP
https://tr.wikipedia.org/wiki/Büyük_Orta_Doğu_Projesi



Bu içeriğe emoji ile tepki ver