Zanka

Türkiye ile ABD Fırat’ın doğusunda ‘güvenli gölge’ anlaşması ile ortak kara devriyesi yapmaya başladılar. TSK tarafından yapılan açıklamada, ‘’TSK ve ABD personeli, kara araçları ve İHA’ların iştirakiyle ilk müşterek kara devriyesine Akçakale güneyinde, Suriye tarafında başladı” dendi. Hatta Şanlıurfa’da bir karargâh da kuruldu ve belli sayıda Amerikan askeri orada görev almak üzere ülkemize giriş yaptı.

Uzun zamandır ABD ile yapılan bu anlaşmanın ne kadar önemli olduğunu hatta bir zafer olarak görülmesi gerektiğini yazanları ve televizyon kanallarında yorumlayanları görmekteyiz. Bu insanlar ‘güvenli bölge’ anlaşması ile bölgedeki tehdit unsurlarının büyük bir zarar görmeyeceğini bile bile neden bu durumu abartılı bir şekilde kamuoyuna sunuyorlar? Gerçekten bölgede yaşananlar hakkında ciddi bilgileri var mı? Sorularını düşünmeye başlamışken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ‘güvenli bölge’ konusunda ezber bozan bir çıkış geldi. Erdoğan, Malatya’da konu hakkında şu cümleleri kurdu;

“Fırat’ın doğusundan başlayıp Irak sınırına kadar uzanacak bir güvenli bölge oluşturmak için Amerika ile görüşme halindeyiz. Amerika’yla görüşüyoruz ancak bu konuda bizim istediklerimizle onların kafalarındakinin aynı şey olmadığını attığımız her adımda tekrar görüyoruz. Biz bölgede yuvalanan terör örgütünü tamamen ortadan kaldırmayı hedeflerken onlar terör örgütüyle bizi aynı zeminde idare etmenin hesaplarını yapıyorlar. Anlaşılan o ki müttefikimiz bizim için değil, terör örgütü için güvenli bir bölge oluşturmanın peşinde. Böyle bir anlayışı reddediyoruz.”
 

Erdoğan’ın bu çıkışı üzerine ‘güvenli bölge’ kapsamında bulunan üç unsurun yani Türkiye, ABD ve Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) ‘güvenli bölge’ anlaşması ile ne istediklerini ortaya koymak gerekir diye düşünüyorum.

Türkiye: 30-40 kilometre derinliğinde bir “güvenli bölge” istiyor. SDG/YPG’nin buradan tamamen çıkarılmasını, oluşturulacak bölgenin kontrolünün de TSK ve ÖSO’ya verilmesini istiyor.

ABD: Türkiye’nin “kırmızı çizgi”si SDG/YPG unsurlarıyla iş birliği yapmaya devam ediyor. Ayrıca bölgede kendi kontrolündeki müttefik ülke askerlerinin bulunmasını istiyor. Bölgeye Danimarka’nın asker göndereceği birkaç gün önce açıklandı. ABD kendi çıkarları doğrultusunda ‘güvenli bölge’ adı altında büyük bir üs kurma peşinde diyebiliriz.

SDG/YPG: Türkiye ana akım medyasının dilinden de etkilenerek ‘güvenli bölge’ anlaşmasının bir başarı olarak görüyor. Fakat işin ilginç yanı ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG de “güvenli bölge”ye karşı değil. Hatta Türkiye’nin bölgeden uzaklaşmasını başarı olarak bile görüyorlar diyebiliriz. Çünkü SDG, Ankara-Washington arasındaki “güvenli bölge” anlaşmasının kendi projesi olduğu iddiasında. Anlaşmanın sadece Kuzey Suriye değil bütün bir Fırat’ın doğusunu kapsamasını istiyorlar. Batılı ülkelerden askerlerin burada görevlendirilmesinden yanalar.

Bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurursak ‘güvenli bölge’ anlaşmasının bir zafer olarak değil, bir tuzak olarak karşımıza geldiğini görmekteyiz. Sanırım Sayın Erdoğan bu tuzağın geç de olsa farkına vardığı için Malatya’da ABD’yi eleştirdi. Umarım yine bir kandırılma vakası yaşamayız. Çünkü Suriye konusunda kandırılmanın bedelinin diğer kandırılmalara göre çok daha ağır olacağı net bir şekilde gözüküyor.


 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver