Zanka

O. Selim Kocahanoğlu

Facebook


O. Selim Kocahanoğlu

Sarıkamış harekatının 105. yıldönümü nedeniyle bir yazı düşünmüştüm.

Ancak meşrutiyet gericisi Sırat-ı Müstakim ve Sebülürreşad dergisinin günümüz temsilcisi Çukur Tarih dergisinin yayını üzerine kısa bir önsöz aklıma geldi.Tarihsel olay ve olgular insanın olaya bakış açısıyla yakından ilgilidir.Birincisi olaya dinci-muhafazakar gözlükle bakış açısı, diğeri olguları nesnel bir muhakeme ile yorumlayan bakış açısı. Osmanlı tarihine ve onun bir parçası olan Sarıkamış harekatına bakışımız işte bu ikilem arasında kalmış tarihsel bir faciadır.
Sarıkamış, dört yıllık büyük harbin en acıklı faciası olup savaşa girişimiz bilinmeden burası da eksik kalır. Hemen belirtelim ki Osmanlının mevcut bir parlamentosu varken savaşa bundan habersiz ve başta Enver Paşa olmak üzere birkaç kişinin oldu bittisi ile girilmiştir. Bunun arkaplanı Beşinci Şube Tahkikatında (1918) ortaya konduğu halde unutulup gitmiştir.
Yerimiz ayrıntı yazmaya yeterli değildir. Osmanlı İmparatorluğunu Birinci Dünya Harbi, Mondros ve Sevr'e götüren süreçte askeri ve siyasi çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bunların ilk başında Sarıkamış Harekatı ve Cemal Paşa'nın Mısır fatihi olma hülyasıyla giriştiği Kanal Seferi gelir. Çanakkale ve Galiçya ayrı bir olgudur. Bunların tamamı Alman Genelkurmayının planları doğrultusunda icra edilmiştir. Kanal seferi Sarıkamış'ın gölgesinde kalmış görünse de en az onun kadar büyük bir faciadır... Cemal Paşa bu rüyasını daha Haydarpaşa'da trene binerken açıklamış, ama hezimetle sonuçlanmıştır. Bağdat cephesi darda ve acil yardim beklerken 20.000 eğitimli askerin Galiçya cephesine gönderilmesi, mehmetçiğin kanı üzerinden hovardaca oynanan başka bir kumardır.
Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914'te Osmanlı-Alman ittifakını imzalamış ve aynı gün seferberlik ilan edilmiştir. Amiral Şuşon'a Enver Paşa'nın Sivastopol'u bombala emrini kapalı zarf içinde tebliğ eden de Hafız Hakkı'dır. Ordumuzun ilk büyük felaketi Sarıkamış harekatı ile yaşanacaktır. Batum- Kars-Ardahan bölgesi 93 harbinden beri (1877) Moskofların elindedir. İttihatçı Pan-Türkizm ve başta Enver Paşa için buraların kurtarılması büyük önem taşımaktadır.Ancak hepsi bu kadar değildir.
Seferberlik ilan edilince ilk düşünülen Doğu cephesidir. Erzurum'da bulunan 3.Ordunun ekim - kasım aylarında Ruslarla giriştiği çatışmalardan istenen sonuç çıkmamıştır. Bunun üzerine, Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa harekatı bizzat yönetmek üzere 6 Aralık 1914'te Midhat Paşa vapuruyla Trabzon üzerinden Erzurum'a gelmiştir. Bindiği vapur dönüş yolunda Ruslar tarafından batırıldığı için ancak Pozantı yoluyla karadan İstanbul'a gelecektir. Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey (Menteşe) alkışlar arasında büyük muzaffer gibi Meclise takdim etmiştir. Basında sansür olduğu için, kamuoyu ve Meclis 30.000(!) şehitli Sarıkamış felaketinden habersiz, üstelik zafer kazanılmış zannındadır. Allahuekber dağlarının karı ve soğuğunda potinsiz çıplak ayaklı askerle yapılan bu harekatta, 30 - 60 bin arası kaç askerin öldüğü şimdi bile tam biliniyor değildir.
Erzurum'daki 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa'nın hocası ve tecrübeli bir komutandı. Enver Paşa'nın kuşatma ve taarruz planına hazırlık yapılsın, yedekler birliklerine intikal etsin, bahar gelince saldıralım diyor, Enver Paşa ise bir baskınla Rusları söküp atmak istiyordu. Hasan İzzet Paşa Harbiye Nezaretine daha önce gönderdiği 14 Kasım 1914 tarihli telgrafta durumu şöyle açıklamıştı:
“... Bu mıntıkada iâşe ve cephane ikmali tasavvur olunamayacak kadar kesb-i müşkilat ediyor. Bilhassa bu iki mesele ile ordunun kısmen çıplak bulunması, kış mıntıkasında harekât-ı askeriyeye pek büyük tesir yapar...”
Enver Paşa Hasan İzzet Paşa'nın bu uyarısına öfkelendi, “Eğer hocam olmasaydın sizi idam ettirirdim...” diye tepki duyarak, azledip yerine kolordu kumandanı Hafız Hakkı Paşayı getirmiştir. Harekatı da da bizzat üzerine almıştır. Enver Paşa Ordu Kurmay heyetinde görev almak üzere Alman subayları yanında getirmişti. Bronzart Paşa kurmay başkanı, Yarbay Guze 2. başkan, Yarbay Feldman da harekat şubesini yönetecekti.
Enver Paşa bir kuşatma harekatı ile Rusların önemli bir menzili olan Sarıkamış'ı ele geçirecek, ardından Kars'a girecek, her tarafa çektiği telgraflarla zaferini ilan edecekti. Bundan sonra Turan yolu açılacak, moskof zulmü altında inleyen kan ve din kardeşlerimiz kurtarılacaktı. Fakat planın arkasında başka bir strateji daha vardı:
"... 3. Ordu Ruslara ani bir taarruza geçerek Alman- Avusturya hududundaki Rus ordusundan Kafkasya’ya asker çektirilecek veya Rusların Kafkasya cephesinden oralara kuvvet gönderilmesi engellenecek, bir anlamda Avrupa'daki Alman askeri gücünün yükünü hafifletmek için Türk askeri kırdırılacaktı..." (*)
Enver Paşa bizzat kumandayı eline alarak, yanındaki Alman subaylarla Alman Genelkurmayının stratejisini uygulamaya başladı. Soğuk kış şartlarında yürütülen harekat büyük bir felaketle sonuçlanacak, kendisi de kaçarak kurtulacaktı. Bu harekat üzerine geniş bir literatür mevcuttur. Biz bu küçük sayfada bunları yazacak değiliz. Harekatın iki önemli kaynağı olan Hafız Hakkı Paşa'nın Günlüğü ve harekata bizzat katılan 9. kolordu kurmay başkanı Kurmay Yarbay Köprülü Şerif Bey’in Sarıkamış kitabı üzerinde duracağız.
Sarıkamış üzerine yazılmış bu iki kitabın bir özelliği var. Köprülü Şerif Bey, Enver ve Hafız Hakkı Paşa'larla aynı yaşlardadır, ikisini de okul dönemlerinden tanımaktadır. Kitabında gün gün harekatla ilgili verdiği teknik bilgilerle facianın gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Ama biz bu bilgiler yanında hezimeti doğuran komuta kademesinin ruh tahlillerine önem veriyoruz. Şimdi onu okuyalım:
"... Enver; azimkar ve inatçı yapıdaydı. Düşünsel ve bilimsel eğitimi dar bir çerçeveden dışarı çıkamamıştı.Tıpkı sert bir ceviz gibi çetin ve küçük bir beyin sahibiydi. Gözü bir şeyden yılmaz, eşsiz bir cesarete sahip, kimseye güvenmeyen ayrık ruhlu bir ucubeydi. Askeri değeri arkadaşlarından geriydi...Enver dar görüşlü ve inat, olmasına rağmen Hafız Hakkı geniş düşünceli ama ilgisizdi...Her ikisinde de büyüklük kompleksi vardı...Ne Enver Başkomutan ne Hafız Hakkı kolordu komutanı olabilirdi..."
Şerif Bey kitabında Enver Paşa için "hain cani,katil, cahil, uğursuz herif" gibi kavramlar kullanarak daha ileri gitmiştir:
"... Devrim tarihimizde önemli görevler üst­lenen Enver, bir hain, bir cahil miydi? Enver "hain" değildir. Yalnız komutanlık konu­sunda, güçleri yerinde kullanma denilen önemli erdemden payını alamamıştır. O gerçek bir başkomutan yanında ancak ikinci derecede kurmay subay olabilecek yaştaydı. Akıl ancak dâhi yaratılmış seyrek insanlar için yaşta değil baştadır. Enver hastalıklı bir hayalet, hırslı bir şöhrettir. O bu girişimde belki can atarak "Aman batıyor, kurtarayım!" demiş, başarısızlığa uğrayınca da "Zaten batacaktı, battı" deyip geçmiştir.
Şerif Beye göre: " Harekat öncesinde Enver ve Hafız Hakkı Paşa iki muhalif parti gibiydiler. Karargâh-ı umûmî’de bu iki muhalif parti umde itibariyle ayrılacak birer cihet bulmuşlardı. Enver Paşa Alman İmparatoru II. Wilhem'In mevâidine istinad etmiş, Hafız Hakkı ise orduyu Alman âmâline esir etmemeyi emel edinmişti...(...) Kısacası Almanya'nın Avusturya sınırındaki Rus ordusundan Kafkasya'ya kuvvet çektirmek veya Kafkasya'dan oraya kuvvet göndermesini engellemek için bizim askerimizi kırdırmak yoluna girmişti...Niyet iyi fakat sonuç felaket oldu... "
Şerif Bey'in harekatın bizzat içinden verdiği askeri/maddi bilgiler itiraz edilemeyecek şekilde gerçektir, buna itiraz edilemeyince zerzevat çöplüğündeki yazar takımı Şerif Beyin üslubundan hareketle olayı çarpıttığını ileri sürecektir. Şerif Bey'in analizlerinde duygusallık bulunduğu belki ileri sürülebilir ancak, şu nokta önemli ki, politikada kararlar sonuçlarına göre değerlendirilir. Değil sadece Sarıkamış harekatı, cihan harbinin sonuçları ortadadır...
Sarıkamış Harekatının ikinci sorumlusu Hafız Hakkı Paşa'ya gelince, o da zamanın kıymetli bir kurmayı olmasına rağmen Enver'in tuzağına düşmekten kurtulamaz. Şu nokta nemli: Enver kaymakamken o da kaymakam... Enver miralay Hafız gene kaymakam. Enver Paşa olmuş Hafız gene kaymakam... Enver Paşa onu Erzurum'a gönderdi, arkasından miralay oldu.(7 Aralık 1914). Bir ay sonra da mirliva yani paşa(19 Ocak 1915) ...Kısacası Hafız Hakkı Bey'in genel karargahtaki Enver'e karşı muhalefeti işte böyle kırıldı. İki ay içinde paşa üstelik 3. Ordu Komutanı oldu...
Köprülü Şerif'in anılarını bir yana koyup, harekatın ikinci sorumlusu Hafız Hakkı Paşa'nın Günlü'ğüne gelelim. Bu günlükte yazılanları okuyunca Şerif Bey'in doğruları yazdığını, harekata önce karşı iken sonradan Enver'in fikrine girdiğini anlarız. Hafız Hakkı'da Enver gibi hayalcidir.
Osmanlı ordusunun parlak kurmayı Hafız Hakkı'nın GÜNLÜĞÜNE dönersek harekatın tüyler ürpertici sahnelerini burada da görürüz. Her işin başına cesareti ekler. Aklına Napolyon'un sözleri gelmiştir. Cepheleri gezerken yorgun bitkin zavallı askerin en ufak hatasını kabul etmez, erleri öldüresiye dövmekte, hatta kafasını taşla ezip kasatura ile gözünü parçalamaktadır. Harekatın gidişatı içerisinde Başkumandan Enrver'e Hasankale’den gönderdiği telgrafından, son ay içindeki muharebeler dâhil olmak üzere topraklara gömülen Mehmetcik sayısını da anlarız. Harekatın son durumunu 3 Kânunusanî – 16 Ocak 1915 tarihli günlüğüne şöyle yazmış:
“…Ah Enver Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin (100.000) masumun kanına girdin! Allah seni affetsin!...”
Sarıkamış harekatına katılan askerin ve diğer muavin birliklerin perişan hali Şerif Bey'de çok güzel anlatılır. Hafız Hakkı Paşa Günlüğünde bunları da doğrular. Verdiği bilgiler 3.Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa'nın da ne kadar haklı, Enver Paşa'nın acele etmekle ne kadar hatalı bir yol izlediğini açıkça ortaya koymaktadır:
(1) " Karakilise, Eleşkirt’teki iki aşiret fırkası,(Kürt aşiret alayları kastedilir), zayıf Rus kuvveti ve Ermeni eşkıyası karşısında dağılmış kaçıyorlar. (2) 33. Fırka, Köprüköy Muharebesi’ne lüzumu kadarıyla iştirak etmemiştir... (3) Harekata katılan ihtiyat Süvari Fırkaları çapulculuktan başka bir şey yapmıyorlar, kısm-ı âzâmı dağılmıştır. (4) Bedirhaniler hududa Rus bayrağı ile taarruz ediyorlar...”
Hafız Hakkı Paşa Köprüköy ve Sarıkamış hezimetini bizzat yaşayan biriydi. Günlüğündeki notları okuyunca derin bir vicdan azabı duyduğunu ve suçluluk psikolojisi içinde olduğunu görürüz. Bunu da şu satırlarından anlarız:
“....Yârabbi! Ben bu sefalete sebep olmadım, ben bu harbi tehir için çalıştım. Ben bu muzafferiyeti tam kazanmak için uğraştım..Olsun! Bu felaketleri de tamire çalışacağım ve elbette muvaffak olacağım.”
Bu ifadeler, Hafız Hakkı Paşa"nın harekatın planlanmasında dahli olmasa da, felaketin sorumlusu olduğunu ortaya koyar. Zaten çok geçmeden de yakalandığı tifustan Erzurum'da ölecektir (15 Şubat 1915). Hafız Hakkı Paşa'nın Günlüğü'nde harekatın arkaplanındaki Alman iktisadi çıkarlarını savunduğunu da görürüz:
“... Batum cihetinde Murgul Bakır Madenleri müttefikimiz Almanya’ya pek lazım olduğundan, donanmanın serian o cihete yardım etmesi lüzumunu da Enver Paşa'ya yazdım...” (**)
Gene Hafız Hakkı Paşa'dan: Atına binip ateş hattından kaçarak karargahını Hasankale'ye nakleden Hafız Hakkı,bir aydır yıkanmamış vücudunu ÇERMİK kaplıcasında güzelce temizlemiş. Hastaneyi gezdikten sonra şunları yazmış:
"... Felaket. Maktel. Yevmiye 44 şehit, 40 da Köprüköy'de, bugün 130 Erzurum'da. Bir o kadar da yollarda ve diğer hastaneleri de sayarsak harp zayiatı hariç yevmiye 420-450 nefer zayi ediyoruz. O halde şu son 20 gün zarfında 9.000 genç gömdük demektir..." (20 Ocak 1915)
Hakkında yüzlerce kitap, anı, inceleme ve akademik çalışma bulunan Birinci Dünya Harbi ve Sarıkamış harekatı için buradaki bir kaç cümle elbet yetersiz kalır.. Biz de zaten hamaset dışı bir nazarla bu ufak notları yazıyoruz...
Yalnız şunu söyleyebiliriz, Osmanlının sonunu getiren Harbi Umumi felaketinin, Çanakkale dışında övünülecek bir başarısı yoktur. Gerek savaşa girmemizde gerek Sarıkamış harekatında birinci sorumlu Enver ise ikincisi Hafız Hakkı Paşa'dır. Hafız Hakkı da aynen Enver gibi Pan -Turan ve Pan- İslamizm hayallerine sahip görünür. Şunu da gayet iyi biliyorlardı ki, karşımızdaki Rusların 1. Kafkas kolordusu içinde bize karşı savaşan üç Türkistan alayı mevcuttu.
Biz oturmuş şehit sayısının 90.000 değil de 30-35 000 olduğunu tartışıyor, bununla öğünüyoruz. Utanılacak bir zeka utanılacak bir tarih algısı.... Eğer Sarıkamış'ta bu kadar şehit verilmeseydi, o askerler Sakarya ve Dumlupınar'da döğüşecek, Büyük Zafer de gecikmeyecekti... Yazıyı gene Köprülü Şerif Bey ile bağlayalım:
" ...Şu Köprüköy sırtlarında, Aras dereleri içinde dini, vatanı uğruna kan ve can veren zavallı yoksul ve suçsuz askerleri göz önüne getirince, insanın dehşet ve nefretten titrememesi mümkün mü?"
NOTLAR: (*) Şerif Köprülü (Mülga 9. Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi), “Harb-i Umûmî Bidâyetinde Üçüncü Ordu Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muharebesi”, İst. 1338 (1922), s. 89/Sarıkamış, İş Bankası, 2001
(**) “Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü”, Murat Bardakçı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2014



Bu içeriğe emoji ile tepki ver