Humeyni 1979 yılında Air France‘ın uçağıyla Tahran Havaalanı‘na iniş yaptığında onu coşkulu bir kalabalık karşılamıştı.
Şah‘ın şasalı yaşam tarzı ve ülkenin ekonomik durumu İran halkında homurdanmalara ve sonuçta isyan görüntülerine yol açmıştı. Bunun önünü hazırlayan mihenk taşlarından biri Şah‘ın 1971 yılında Pers krallığının 2500‘üncü yıldönümünü büyük bir şatafatla kutlaması oldu.
Persepolis yakınlarında adeta çölü andıran bir coğrafyada çadır kenti inşa edilmiş, gösterişli bir kutlama düzenlenmişti. Nakliye uçakları yurtdışından yaklaşık 25 bin şişe şarap getirmişti. Üç günlük ziyafetten sonra ithal edilen kuşlar iklime ayak uyduramadığı için ölmüştü. Tüm dünyadan devlet adamları, krallar, monarşik figürler davet edilmiş, Türkiye 'den zamanın cumhurbaşkanı Cevdet Sunay bu kutlamaya katılmıştı.
Ülkedeki solcular Şah‘ın baskılarına ve müsrif yaşam tarzına daha fazla boyun eğme niyetinde değildi. Sokaklardaki protestoların ön saflarında sol gruplar başı çekiyordu. Şah sonuçta sol gösterip sağ taraftan vurularak iktidardan indirilmişti. Ülkenin başına oturan Humeyni İran‘daki sol yapılanmaları tasviye etmekte geri kalmamıştı. Çoğu ölüm cezasına çarptırılmış, şanslı olanlar yurtdışına iltica etmeyi başarmıştı.
Bu soruyu ülkemizde sık sık duyarız Türkiye İran olur mu? Katı bir şeriat düzenine geçebilir miyiz? Aslında soru şu şekilde olmalı. Özgür bir ülkede yaşıyor muyuz? Ülkemizdeki şeriat yanlıları bile ‘’İran‘daki sistem şeriat degil ki.‘‘ diyebiliyor. Şeriat kelimesine, vatandaşlık hakkımızı kısıtlayan ve günlük hayatımızı derinden etkileyen, içine kapanık bir toplum haline dönüştüren bir yönetim şekli olarak bakarsak daha berrak bir tanımlama yapmış oluruz. Şeriat sistemi ülkeden ülkeye nüanslar taşıyabilir. Bir ülkede kadınlar araba kullanabilir ama öteki ülkede yasaktır. Belki ülkemizde bile haberimiz olmadan bu sistemin hafif şeklini yaşıyoruz. Kendimizi ister istemez kısıtlıyoruz. Muhafazakar şehirlere ve bazı ziyaretlere giderken. Adapte olmak için, saygımızı göstermek için.
Türkiye tabii ki resmi olarak İran gibi tıpatıp bir yönetim şekline kavuşmaz. Bu konuda Iran‘ın yaklaşık 42 seneden beri otarşik bir şekilde ayakta durmasında yeraltı zenginliklerin önemine dikkat çekmek lazım. Halkını bu sayede iyi kötü yönetmektedir. Bunun üstüne muhafazakar ortadoğu insanının ‘‘Buna da şükür Allahım‘‘ mantalitesi eklenince İran yönetiminin işi epey kolaylaşmaktadır.
İran‘da yaşanan son olayları bir komplo teorisıyle açıklamaya çalışan ve sonuçta işin kolayına ve rahatlığına sığınan bir rejim var. 42 yıllık bir baskıyı görmezden gelen ve vatandaşlarıyla empati kuramayan bir yönetim zihniyetle karşı karşıyayız. Bu baskıyı en çok kadınlar hissediyor. Gasht e Ershad – Ahlak polisinin sokaklarda gezip giyim kuşam kontrol etmesi kadınların zihinlerinde derin travmalar açan korku simgesi haline gelmiştir. Bir erkeğin ‘‘Kapanın! Ahlak polisi geliyor‘‘ diye sulu bir şaka yapması bile kadınların içini titretiyor olsa gerek. Bu korkuyu dış güçlere bağlayıp kesip atmak, İran‘daki kadınlara karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Kendi iktidarınızı ayakta tutmak için düşman yaratmak durumunda kalırsınız. Bu tür ülkelerde gelen yeni yönetim eski otoritenin iç yapısını yeniden şekillendirme sürecinde eski kafalara acımasız davranır. Bunun bilincinde olan iktidar sahipleri kendi otoritesini korumak için bu tür reflekslere kapılıp halkına kolay ve akılda kalan kelimeler savurur. Bu durumu engellemek için tüm enstrümanları sonuna kadar kullanır. Kapalı toplumlarda bunu daha kolay ve etkili başarabilirsiniz çünkü dışarı gizemli ve bilinmez bir hal aldığı için aynı zamanda kuşku vericidir. Açık toplumlarda insanlar birbirinin hayatını daha iyi tanır. Bir durumun bilincinde olan toplumlarda korku ve kuşku oranı daha azdır.
Onun için İran yönetimi açık bir topluma şiddetle karşı çıkmaktadır. Halkını zorla tek bir kalıba sokmaya çalışmaktadır. Git gide dijitalleşen ve birbirine bağlanan dünya, İranlı mollalar için büyük bir tehlikedir ve bu durum karşısında sansür ve şiddete başvurmaktan başka bir çare bulamaktadır. 42 yıl içinde tüm kurumları sımsıkı elinde tuttuğu için bu rejimin özgürleşmesi hayli zor gibi görünüyor. İran rejimi dışardan müdahele ile imha edilecek bir ülke değil, ancak kendi içinde kararlı bir şekilde direniş gösterirse zamanla bu çetin duvar yıkılabilir.