Zanka

Talha Barış Yapıcı

Twitter Instagram


Talha Barış Yapıcı

İlk defa 1828’de ABD seçimlerinde Demokratların adayı Andrew Jackson’a Jackass denmesi üzerine kullanılmaya başlanan “Demokratik Eşeği” ve 1874’te bir karikatürist tarafından çizilen “Cumhuriyetçi Filin” ne olduğunu anlatacağım.[1]  Komploculara göre “dünyayı yöneten liderin” seçildiği ABD seçimlerine az bir zaman kala Amerika’da seçim sisteminin nasıl olduğundan, seçime giren iki partiye; bazı adayların kısa özgeçmişlerinden bugünkü durumlarına kısaca değineceğim:

 ABD Başkanı, 18. yüzyılın sonundan beri her 4 yılda bir yapılan seçim ile başa geliyor. ABD Başkanını ve yardımcısını doğrudan halk seçmiyor. Eyalette ikamet eden seçmen kendi eyaletindeki “Seçiciler Kurulunu” seçiyor. Daha sonra eyaletlerdeki bu kurullar ABD başkanını ve yardımcısını seçmiş oluyor. Partiler seçime kendi adaylarını doğrudan aday göstermeden önce seçime az bir vakit kala kendi içinde başka bir seçim daha yapıyor. Başkanlık seçimi dışında Latince ‘Senatus’ kelimesinden türemiş ve köken olarak “yaşlı” manasına gelen Senato’nun seçimleri mevcut. 50 eyalet için ikişer senato üyesi seçiliyor. Seçilenlere Amerikan filmlerinden de aşina olduğumuz ‘Senatör’ adı veriliyor. Senato 2 yılda bir seçim yaparak sürekli bir devinim içinde oluyor ve bu sayede demokrasinin gereği de yerine getiriliyor.

 

Uzun yıllardır ABD’de iki partinin egemen olduğu bir seçim sistemi mevcut. Bu iki parti Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti.[2] Bu iki parti dışında ideolojik temsili temsil eden Liberal Parti, Anayasa Partisi, Sosyalist Parti ve Yeşil Parti gibi siyasi oluşumlar da bulunuyor. Parti isimlerinden hareketle ve Türk siyasal hayatındaki siyasi partilere kıyasla ideolojik veya siyasal maksadı ismiyle belirten partilerin var olduğu görülüyor. Peki kim bu Demokratlar ve Cumhuriyetçiler?

 

Demokratlar, daha çok sosyal devlet anlayışını savunan devletin kamu hizmetlerine ve insan temelli yatırımlarına önem veren; sosyal alanda eğitim, sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması gerektiği görüşünde radikallikten uzak ılımlı bir siyasi partidir. Vergilerin yükselmesiyle orantılı olarak halka yardımın devlet tarafından olmasını teşvik eder. Daha çok kadınlardan, aktivistlerden, siyahi vatandaşlardan ve ülke içi azınlıklardan oy alır. ABD’nin bir önceki başkanı Barack Obama da demokratların bir adayıydı. Cumhuriyetçiler ise Demokratların aksine hükümetin halk üzerindeki etkisinin minimalize edilmesi ve vergilerin düşürülmesi yönünde görüşleriyle öne çıkıyor. Muhafazakâr görüşün temsilcisi Cumhuriyetçiler devletin ekonomik ve sosyal hayattaki etkisinin asgari düzeye çekilmesini savunuyor. Toplumun üzerinde uzlaşı sağlamakta zorlandığı konularda Demokratlara nazaran biraz daha radikal görüşleri barındırıyor. Serbest piyasa ekonomisi, işçi sendikası karşıtlığı, göçmen politikası konularında net görüşler bildiriyor. Daha çok dindar gruplardan ve Amerika’nın ‘beyaz’ yerlilerinden oy alıyor. Mevcut başkan Donald Trump da bir Cumhuriyetçi.

 

 

Demokratların seçmen kitlesi ve söylemleri hakkında daha net bilgiyi bize Senatör Kirsten Gillibrand verebilir. Kendisi Temsilciler Meclisi’nde ve Senatoda çoğunluğu sağlamak için ihtiyaçları olan gücün kadın adaylarda ve kadın aktivistlerde olduğunu söylüyor. Demokratların önümüzdeki başkanlık seçimindeki aday adaylarının içinde söylem olarak mevcut parti politikasına eleştirel bakan ve daha realist görünen Minnesota Senatörü Amy Klobuchar ise Trump’ın koltuktan indirilmesi için ona karşı muhalefetin sadece onu indirmek temelli değil ona karşı yeni ve alternatif bir politika ortaya çıkarıp farklı bir ürün yaratarak olacağını belirtiyor.[3]

Amerika’da parti içi mücadele ve muhalefet çoğu demokratik ülkeye kıyasla oldukça gelişmiş durumda. Muhalefet partisi aday adaylarının tek rakibi iktidar değil. Aynı zamanda kendi içlerinde yapılan ön seçimlerde birbirlerine karşı mücadeleyi de kamuoyu önünde yapıyorlar. Aynı partinin iki adayının ideolojik eksenleri ve vaatleri birbirlerine çok zıt olabiliyor ve halk kendine daha yakın olanı ön seçimde tercih ediyor. Gelelim yakın zamanda bitmiş senato seçimlerine ve önümüzdeki başkanlık seçimine:

Amerikan Senatosunda şu an çoğunluk 45’e karşı 53 senatörle Cumhuriyetçilerin elinde. 2018 seçimi öncesi Trump’a karşı ortak çalışma yürüten ve çoğunluğu alacağı kesin gözüyle bakılan Demokratlar ise bu seçimde güven kaybetti. Senato seçimleri önemli çünkü Senato’da çoğunluğu sağlayan taraf, Başkanın iç politika kararlarını veto etme yetkisine sahip.  Çoğunluğu elde eden parti aynı zamanda Başkana soruşturma açabilecek gücü de eline almış oluyor.

 

Önümüzdeki başkanlık seçimlerinde Trump’ın karşısında yer alan ve en çok adından bahsettiren iki isim ise Bernie Sanders ve Joe Biden.

 Bernie Sanders’ın galip geldiği senaryoda kendisi ABD’nin en yaşlı ve ilk Yahudi başkanı olacak. Kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan Sanders maddi durumu kötü bir ailede doğan ve zor şartlarda yetişmiş, babası Nazi Almanya’sında ayrımcılığa uğramış birisi.[4] Başlarda Demokratların ön seçimlerinde New Hampshire, Nevada gibi eyaletlerde başarılı olan Sanders son çeyrekte üç eyaletteki ön seçimleri kaybetti.

Demokratların aday adayı diğer bir isim Joe Biden: Başkan adaylığını açıklamasıyla Donald Trump’ın karşısındaki en güçlü aday adayı olarak görülüyordu. Biden, genç yaşta senatoya dolayısıyla siyasete girmiş birisi. Bu faktör onun gençlerin desteğini almasını sağlıyor. Ailesini erken yaşta kaybeden Biden’ın da hayatı zorluklarla geçmiş.[5] Ancak siyasi hayatta sendelese de yıkılmamış. Eski Amerikan Başkanı Obama’nın yardımcılığını yapması Biden’ın tanınırlığına olumlu katkı yapmış.

Adaylık açıklamasında doğrudan Trump’ı hedef alarak ona 8 yıllık bir yetki verilirse Amerika’nın karakteristik yapısının bozulacağını söyleyen Biden, Trump’ın ırkçı olduğu iddiasına kampanyasındaki söylemlerinde geniş yer veriyor. Trump Biden için bir tweetinde “Sleepy Joe” (uyuşuk Joe) yazmıştı. Trump’ın çoğu zaman eleştiri oklarını en güçlü aday adayı olarak görülen Biden’a yöneltmesi, Donald Trump’ın kendi karşıt adayını kendi seçmesi olarak yorumlanıyor.

 

 

Büyük seçim için “zaten başkan önceden belirleniyor” komploculuğundan sıyrılarak; Demokratların iç çekişmesinin, Trump’ın kampanyasının, yine Demokratların yeni politika üretmekten ziyade direkt mevcut başkan üzerine propagandasının Trump’ın koltuğunu sağlamlaştırdığı kanaatindeyim. Senato seçimlerinde de fragmanını gördüğümüz bu seçimde, Demokratlara tüm dünyada özellikle insan hakları savunucularından, göçmen derneklerinden, savaş ve bireysel silahlanma karşıtı sivil toplum kuruluşlarından büyük destek var. Ancak bu desteğe rağmen ‘otorite’ halen yerinde.

Doğası gereği meşruti yönetimin egemen olduğu Amerika’da 2016 seçimleriyle beraber görüldü ki hem yönetim hem Amerikalılar “duyarlardan” ve çoklardan sıkılmış durumda. Bu yüzden tüm işleri “bir” in eline verme eğilimi var.  Örneğin dünyadaki göçmen sorununa bakış açısı halkın Trump’a oyunu neden yeniden vereceğinin bir göstergesi. Avrupa’nın bu konudaki tutumunun sonucu olarak radikal ideolojik eğilimli insan sayısında büyük bir artış var. Bu Avrupa’da siyasi dengelerin de yakın zamanda değişeceğine delalet ediyor. Hallerinden memnun olanlar, düzenlerini bozma potansiyeline sahip insanları istemiyorlar. ABD’de ise bu tutumun en büyük savunucusu zaten Donald Trump. Bu da Demokratlardan büyük bir hamle gelmezse seçimin galibini şimdiden ilan etmemiz demek oluyor. “Yeni dünyanın başkanının” kim olacağını bekleyip göreceğiz...

 


[1] Thomas Nast, Harper’s Weekly

[2] diffen.com/difference/Democrat_vs_Republican

[3] Center For American Progress

[4] Daktilo1984: “Bernie Sanders, 78 Yaşında Demokrat Bir Sosyalist.”

[5] Voa: ”Yarım Asırlık Siyasetçi Biden”



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
101