Zanka

Talha Barış Yapıcı

Twitter Instagram


Talha Barış Yapıcı

Abbasi Devleti, uzun yıllar boyunca İslam coğrafyasının lideri olmuştur. Emevilerden sonra hilafetin temsilcisi olan Abbasi Devleti, Emevilerin mevali gibi yanlış ve ırkçı devlet politikalarının yerine daha ılımlı, liyakat temelli bir sistem ortaya koymuştur.

Ancak 9. Yy sonunda Abbasi otoritesi sarsılmış Arap Yarımadasında ve İran coğrafyasında farklı Müslüman devletler kurulmaya başlanmıştır. Bu bölünme ilerleyen süreçte Müslümanlar arasında çeşitli fikri ayrımlara sebep olmuştur. Bazı kesimlerin hak olarak görmediği fikriyatlar büyüdükçe otoriteler de bunlarla mücadele etmişlerdir.

Siyasi bölünmüşlük ortamı Doğuya hâkim oluncaya kadar ilmi ve felsefi açıdan epey ilerlemiş olan Abbasilerin içinden çokça filozof çıkmıştır. İmam Gazzalî de bu dönemde felsefeyle ilgilenenlerin sünnet-i seniyyeden, dinden uzaklaşmalarını ve onların görüşlerinin yanlışlığını iddia eden Tehâfütü'l-Felâsife’yi yazmıştır. Gerçeği bulmak gayesiyle yazdım dediği eserde yirmi bölüm mevcuttur.[1] Bu bölümlerin on yedisinde kendi döneminin Müslüman filozoflarını küfür ile suçlamaktadır. Sokrates, Platon gibi gayrimüslim filozofların da tutarlı görüşlerinin olduğu ön kabulüyle kendilerinin İslami bakış açısına sahip olmamalarının, onları rehber edinen Müslüman filozofları yanlış yollara sevk ettiğini belirtir.[2] Bu bakış bir temsil olarak yüzyıllardır İslami geleneğin, ilim çalışmalarının bir noktada sekteye uğramasının baş sebebidir. Kendi bakış açılarını yine kendi mensubu oldukları dinlerinin, mezheplerinin ehl-i sahih olduğu iddiası ile belirtmeleri belki bir noktada doğrudur. Fakat aynı doğruluk seviyesinde Müslüman olmayan herhangi birinin fikir beyanı onlar için ya yetersizdir ya da içinde art niyet barındırır.

 

Bugün Avrupa’dan yüzyıllar önce bilimsel noktada daha ileri olarak tasvir edilen Doğu medeniyetinin bilim sancaktarlığının kısa sürmesi; Fransız Devrimi dönemi jakobenlerinden Danton’un söylediği gibi “Devrimin önce kendi evlatlarını yemesi” ile de alakalıdır. Öyle ki Gazzali de devrinin kendi dininden olan filozoflarına ağır ithamlarda bulunmuştur.

Elbette tek başına Gazzali’nin İslam dünyasındaki ilmî çalışmaların önüne geçtiğini kastedemeyiz. Gazzali’nin eserleri de tehafüt geleneği de felsefi ve bilimsel açıdan oldukça kıymetlidir ki eleştiri de gelişmenin önemli bir parçasıdır.

Gazzali’den sonra İbn Rüşd ile devam eden ancak sekteye uğrayan tehafüt geleneği, bilim ve felsefeyle alâka hususunda diğer padişahlara nazaran çok önde olan Fatih döneminde tekrar canlandırılmıştır. Bu dönemde uluslararası bir etki alanına ulaşmıştır ki Descartes’in dahi bu gelenekten etkilendiği belirtilmektedir.[3] İslam dünyası için felsefe, sanat, ilim ve bilim Yeni Çağ Avrupası’nın bayrağı devralmasına kadarki süreçte aydınlık bir dönem yaşasa da asırlardır Arap Yarımadası’nda ya da Orta Doğu’daki Müslüman halkların bu alanlarda büyük kaygıları olmadığı açıktır.

 


[1] Gazzâlî, Tehâfüt el-Felasife, s. 82.

[2] Gazzâli, Tehâfütü'l-Felâsife  s. 1,2

[3] Demir Remzi, Philosophia Ottomonica Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Türk Felsefesi,

Ankara 2005, I,59.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver