Zanka

R. İhsan Eliaçık

Twitter Instagram


R. İhsan Eliaçık

[Ve yes’elûneke mâzâ yunfigûn gul’il-afve…] Sana neyi infak edeceklerini sorarlar, de ki, ihtiyaçtan fazlasını…

Bu ayetteki afv kelimesi, Kur’an’dan baktığınız zaman, Türkçede de kullandığımız, affetmek kökünden geliyor. Kur’an’da afv kelimesinin geçtiği yerlere baktığımızda 33 yerde geçtiğini görüyoruz. Kök itibari ile fazlalık anlamına geliyor, bir şeyin fazlalaşması, çok olması, ziyade olması anlamına geliyor.

Affetmekaf edersiniz, muaf tutmak… Birisine afiyet olsun dediğiniz zaman, üzerine almış olduğu fazlalık (besin), sana yarasın demektir. Afiyet olsun diyene nezakettendir ziyade olsun diye cevap verilir dikkat edersiniz.  Ya Rabbi, beni affet dediğiniz zaman, üzerimdeki fazladan yaptığım günahı al demektir. Mesela birinin kalbini kırdın, ya Rabbi bu adamın kalbini kırdım affet dediğin zaman, bu adama yaptığım fazlalığı üzerimden al demektir.

Kur’an’da afv kökünün çok olmak, çoğalmak, fazlalaşmak anlamında sözlük anlamından öte terim olarak da bu manada kullanıldığına kanıt A’raf suresi 95. Ayettir. [Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar (hatta a’fav) ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.]

 Görüldüğü gibi ayette öyle nankörce sözler etmelerine sebep; “çoğalmaları, çok malları olması, ihtiyaçtan fazlasına sahip olup azmalarıydı” derken  afv kökü [a’fav] kullanılıyor. Direk çoğalmak, fazlalaşmak anlamındadır.

Sonra şu ayete bakınız, Nur Suresi 22. ayet: [İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler gariplere, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermeyeceklerine yemin etmesinler. Fazla olandan vazgeçsinler (ve’l-ya’fû), iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.]

 Ayette konu gariplere, kimsesizlere (zi’l-gurbâ), yoksullara (mesâkin) ve göçmenlere (muhâcirîn) vermekle (i’ta) ilgilidir. Üç kelime peşpeşe kullanılıyor; afvmusafaha ve mağfiret. Musafaha hoşgörmek, iyi muamelede bulunmak, mağfiret de bağışlamak demektir. Dolayısıyla afv’e bu manaları veremezseniz, afv burada garibe, yoksula, muhacire elindeki fazlalığı vermek, ondan vazgeçmekle ilgilidir.

Fazlalık manasını afv kökünün kendisinden çıkarıyoruz. Verebildiğin kadarını, vazgeçebildiğin kadarını denmesi için güç yetirme, yapabilme, edebilme ile ilgili ek bir kelime izafesi olması lazım. Şura 30 ayet: [Ya’fû an kesirin] çoğunu affetti gibi. Eğer yanında böyle bir kelime yok da tek başına kullanılıyorsa Bakara 219’daki [el-afve] gibi bu kökün içindeki mana ile açıklanır; çoğalmış, fazla olanı… Neden çoğalmış, fazla olanı? Konu ihtiyaçların bölüşümü ile ilgili olduğu için tabi ki ihtiyaçtan fazla, çok olanı ver demek olur.

Zekâtribakenz de ihtiyaçtan fazla olan demek. Kur’an’daki vermekle ilgili kullanılan kavramların birçoğu, fazlalaşmak, fazla olmak anlamına geliyor. Mesela: [Zekâtı veriniz]: yani fazlalaşanı veriniz. [Ribadan uzak durunuz]: yani fazlayı almayınız. Yüz lira borç veriyor, bir ay sonra yüzeli lira getir diyorsun, o fazlalığı alma diyor. [Kenz yapmayınız] yani fazlalaştırma, biriktirme (kenz)  diyor. Fazla olanı üzerinde tutma diyor. Bazıları afv’ı, verebildiğiniz kadar, bağışlayabildiğiniz kadar verin diye çevriyor, doğru bir çeviri değil.

Kenzribafaiz, zekat, afv, i’ta, hasen, birr, it’am gibi, Kur’an’da verme-alma ilgili on sekiz kavram var. Hepsi de fazlalaşma ile ilgilidir. Mesela hayr, kendi özgür iradesi ile vermek demek. İnfak bir şeyi mülkiyetinden çıkararak vermek demek. Vakf, geliri bağışlayarak vermek demek.

Kur’an’da bir kavramlar var, bir de konular var. Birkaç kavram bir araya gelerek konuyu oluşturuyor. Mesela verme konusu: zekât, infak, sadaka, hayr, afv, i’ta … Böyle böyle 18 tane verme kavramı var, bunlara konu diyoruz, verme konusunun oluşturan kavramlar. Adalet konusunu oluşturan kavramlar var keza. Yaratma kavramı 22 tane mesela. İnsanlar arasındaki sosyal meselelerle ilgili kavramın en çok olduğu konu bu, verme konusu. Adaletle ilgili 11-12 tane, verme ile ilgili 18 tane…

Paylaşım dediğimiz verme konusunda Kur’an, bütün kavramları kullanmış. Dolayısı ile Kur’an’ın esas konusu paylaşmak. Mesela hayr, kendi özgür iradesi ile vermek demek, infak, mülkiyetinden çıkarıp başkasına vermek demek; afv da fazlalaşanı vermek demek. Önce kelimelerin kök manasına bakıyoruz, yanına ikinci bir kelime getirmeden.

Bir insan, ihtiyacının ne olduğunu kendisi bilebilir. Dünya Gıda Örgütünün her yıl 16 Martta yayınlandığı, ihtiyaç istatistikleri var. Yetişkin bir insan bir yılda, ne kadar vitamine, ne kadar gıdaya, kitap okumaya, sinemaya, tiyatroya gitmeye, eğitim giderine, ulaşıma, sağlık giderlerine ihtiyacı, listeler halinde yayınlanıyor. Bir kişi için, karı koca için, dört kişilik aile için, nüfusu şu kadar olan yerde yaşayan için şu kadar, şu kadar olduğunda bu kadar diye belirtilen, ayrıntılı listeler var. Bunları sendikaların internet sitelerinde bulabilirsiniz. İhtiyaçların belirlenmesinde bunları esas alacağız.

Bilinmesi gereken şu: Kur’an, insanları ihtiyaç içinde kıvrandırmaz. İhtiyacın nedir kardeşim söyle, kendini de aldatma, Allah’ı da aldatmaya kalkma, toplumu da aldatma, ihtiyacın ne ise, o sana helali hoş olsun. Ev ihtiyacın mı? Al. Araba ihtiyacın mı? Al. “Yazlığa ihtiyacım var.” Al. “Fabrikada makineye ihtiyacım var.” Al. İhtiyacınsa al. Ama yeter ki ihtiyacın olsun, kendini kandırma! En genişinden tolerans var.

Peki şu soruya cevap ver; ihtiyaçtan fazlasını kendinde bulundurmanın dinî, ahlâki ve insani gerekçesi var mı? Bana söyle! “İlerde deprem olur, deprem sigortasını bir kenara ayırdım, üç dört tane makine alacağım, onları da kenara ayırdım, ne olur ne olmaz, bir yıl içinde batarım diye bir yıl için de kenara ayırdım.” Hadi bunları da ihtiyaçtan sayıyoruz, bundan fazlasından bahsediyorum. Her türlü ihtiyacı çıktıktan sonra, yanındaki kardeşin ihtiyaç içinde kıvrandığı halde… Senin elindeki ihtiyacından fazlası için öbürü kıvranıyor! Senin elindeki ihtiyacından fazlasından dolayı, öbür adam karısıyla her gün kavga ediyor! Karısı her gün, kirayı ödeyemedik, faturaları ödeyemedik diyor, onları boşanma noktasına getiren şeyden, senin elinde on kat fazlası var ve öylece bekliyor! Bırak dinî, İslamî gerekçesini, bunun ahlâki gerekçesi nedir?

O halde, herkes ihtiyacını alsın, ihtiyacını gidersin, ihtiyacından fazlasını, olmayan mümin kardeşi ile paylaşsın diyor, benim Kur’an’dan anladığım budur. Ve bu, insanı sefalete düşürecek bir şey de değildir. Kur’an, elinizdekini verin, sonra da dilenir hale gelin der mi hiç, böyle bir şey olabilir mi? Adam çıkmış diyor ki “İhsan Eliaçık diyor ki, elimizdeki her şeyi verecekmişiz, o zaman gidip başkasında dileniriz”; konuşmayı dinleyen topluluk da “öyle şey mi olur yahu” falan diyor. Biri de demiyor ki, akıl var mantık var, öyle şey söylüyor olabilir mi? Ben aç kalacağım, seni kendime tercih ediyorum demen senin takvana kalmıştır ama kendi ihtiyaç duyduğunu başkasına vermesini insanlardan isteyemeyiz. İnsanlardan, kendi yiyeceklerini, kendi giyeceklerini, kendi ev kiralarını, dünyada yaşamak için gerekli kendi zaruri ihtiyaçlarını başkalarına vermelerini isteyemeyiz. Fazla olanı vereceksin. Ayetin anlattığı budur.

Hem bu Bakara 219. ayet belirsizliği gidermek için gelmiş. Peygamber sürekli verin, paylaşın deyince kime ne kadar vereceğiz soruları sorulmaya başlanmış.

Önce “kime” vereceğimizn cevabı gelmiş:

Bakara 215: “Sana kime vereceklerini soruyorlar. Onlara söyle: Kendi özgür iradenizle (hayr) anne-baba, garipler (agrabîn), yetimler (yetemâ), yoksullar (mesâkîn) ve sokakta kalmışlar (ibnu’s-sebil) ile elinizdekileri paylaşacaksınız (infak). Allah yapacağınız her hayrı biliyor.”

 Sonra “ne kadar” vereceğizin cevabı:

Bakara 219: “Sana ne kadar vereceklerini soruyorlar. De ki ihtiyaçtan fazla olanı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz”

 Aynı soru kalıbıyla gelmesine rağmen bu iki ayet arasında ne fark var?

İlkinde kime, ikincisinde ne kadar verileceği açıklanıyor. Bağışlayabildiğiniz, verebildiğiniz kadarını (afv) deseniz bile bu üst sınırı değil; alt sınırı belirliyor. Yani sizi sıkıntıya sokacak, kendi ihtiyacınız olan şeyi değil; fazlasını verin diyor. İhtiyaçtan fazlanız olmadığı halde onu da verip de kendinizi ve ailenizi sıkıntıya sokmayın diyor.

Mesela 1000 liranız var. Üst sınırdan gönlünden kopan 200 lirayı değil; alt sınırdan ihtiyacın olan 200 liradan fazlasını ver diyor. İhtiyacın olan 200 lirayı da verip de sıkıntıya girme diyor. Verebildiğin kadarı bu demektir. Yani ihtiyaçtan fazlası demektir.

Üstelik ayetin sonunda “Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz” diyerek…Açıklamak sınır çizmek, limit koymak, belirsizliği ortadan kaldırmak demektir. Zenginin gönlüne bırakarak açıklama yapılmış olmaz. Asıl o takdirde bilirsizlik hiçbir zaman giderilmeyecek demektir. Peşpeşe iki ayet gönderip, sonunda işte böyle açıklıyoruz, kapalı taraf bırakmıyoruz demenin bir anlamı olmaz…

Türkçe’de yayınlanan en geleneksel mealler de dahil bakabildiğim 40 mealin hepsinde de “ihtiyaçtan fazlası” diye çevrilen bu ayetteki afv kavramını eğip bükerek, gönlüne uygun hale getirenin Suud Kralına meal yazan hocalar olduğunu biliyordum. Onlar bile görüşünden dönmüşken üç kuruş param daha gider, yanımdakilerle eşit hale gelirim korkusuyla ıkınıp sıkılmanın alemi var mı?



Bu içeriğe emoji ile tepki ver