Yeni Şafak gazetesi yazarı Prof. Dr. Yusuf Kaplan’ın 9 Ağustos tarihli “İddialarımızı ve gençliği yitirirsek, geleceğimizi kaybederiz” başlıklı makalesinde[1] imam hatip liselerinde deizm dalgasının sanıldığından da hızlı yayıldığını ve başörtüsü açmanın modaya dönüştüğünü belirtiyor. Bir öğrencisinin gönderdiği mektubu şu şekilde yayınlıyor:
“Baş açma mevzusu o kadar ciddi bir boyuta geldi ki, çevremde çok düzgün aile kızlarının patır patır her gün birer ikişer açılma haberlerini alıyorum. Yakın bir arkadaşım, başını açmasına izin vermedikleri için anne babasıyla konuşmuyor. Ben bugün yine bir açılma haberi aldım, sarsıldım!
Hocam, o kadar çok dini bütün kızın başına açmasına şahit oldum ki! Artık dayanacak gücüm kalmadı hıçkıra hıçkıra ağladım gözlerim mosmor olana kadar. Keşke dedim böyle günleri görmek nasip olmasaydı. Bir furya var: ‘Başımızı açınca dinimizi bırakmıyoruz,’ diyorlar. Bu iş burada bitmiyor... ‘Başımızı açarız yine namazımızı kılarız’ diye başlayıp şort giymelerden dine hakaret boyutuna gelmeye başlıyorlar.
Sanki ellerimden dinim kayıyor gibi hissediyorum. Tek başıma gibiyim; benimle birlikte başını açmayı düşünmeyen geri kalan kesimle bunu paylaştığımda da ‘insanların görüşleri bizi ilgilendirmez’ deyip umursamıyorlar. Yapayalnız kaldım çevremde. Ağzını açan kimse yok; kimse ‘ne oluyor’ demiyor. Sanki tüm sorumlusu benmişim gibi hissediyorum. Bunu görüyorum ve müdahale edemiyorum. Temelinin ne olduğunu anlayamıyorum. Sadece bir şey biliyorum ki, başını açan sosyal medyada kendini sanki zafer kazanmış gibi paylaşarak diğerlerini etkiliyor. Allah rızası için hocam, bu konuda ne yapmam gerektiği konusunda bana yardımcı olun! Ben başım sıkışınca kendim hallederim genelde. Ama bu benim boyumu çok aşan bir sorun. Korkuyorum!”
Birkaç hafta önce ziyaret ettiğim memleketim Sivas gibi muhafazakar bir ilde başörtülü kızların şehrin en işlek caddesinde sevgilisiyle el ele gezdiğine, bisiklete bindiğine rastladım. Önceki yıllarda pek rastlamadığım bu durumu orada yaşayan akrabalarıma söylediğimde, bu durumun son yıllarda ortaya çıktığını belirttiler.
Kaplan'ın tespitini Milli Eğitim Bakanlığı 2014’te yaptığı İmam Hatip Okulları Çalıştayı’nda “imam hatip liselerinde ateizm, özellikle deizm artıyor” şeklinde saptamıştı. Diğer liselerde imam hatipler kadar ateizme, deizme yöneliş saptamıyorlar.
Peki muhafazakar bir partinin 20 yıllık ikdarına rağmen neden bu sonuçla karşılaşılıyor?
1. Esas neden emperyalizmin düşüşü. Dincilik emperyalizm yenildikçe azalır.
2. Dünya çapında Siyasal İlam yenildi. İhvancılık geriliyor.
3. Mücahitlerin müteahhide dönüştüğünü gördüler. Toplum "bunlar dini savunuyorsa" diyerek sorguluyor.
4. Nişanlıyla flört yasak, o yasak, bu yasak şeklindeki katı anlayış, toplumumuza uymuyor. Ders kitaplarında kadın-erkek ilişkisini kısıtlayan, kadını köleleştiren ifadeler, okullarda kızların ayrı olduğu sınıflar, bahçedeki düzenin, koridorların, teneffüs saatlerinin ayrılması insanımızı bu kadar katı olan dini anlayıştan soğutuyor ve normal din algısına dönmek yerine ateizme, deizme yönelmesini beraberinde getiriyor.
Bu maddeleri açalım. Emperyalizm çağında bir toplum emperyalizmden bağımsızlaştığı oranda laikleşir ve demokratikleşir. Cumhuriyet devrimiyle emperyalizme ve güdümündeki halife padişaha başarı kazanılmasıyla yobazlık yayan anlayışın üzerine gidilebilmişti. 1940’larla adım adım “Küçük Amerika olacağız” söylemiyle başlayan emperyalizm etkisi; tarikat ve cemaatlerin önünü açmıştı. Bunlar, emperyalizmin kanatları altında güçlendi. Bugün 24 Temmuz 2015’te ordumuzun Fırat Kalkanı Harekatı ile ABD Koridoru’na girmesiyle emperyalizme kaşı yeniden bağımsızlaşma sürecine girdik. Elbette tutarsızlıklar, yanlışlıklar olmakla birlikte sürecin doğrultusu bağımsızlaşma yönündedir.
Bağımsızlaşma süreci zigzaglarla ilerliyor. Diyanet’in, MEB’in ders kitaplarında ve fetvalarda, aile, sosyal yaşama, nişanlanmaya, evlenmeye, boşanmaya, mirasa, ticarete vb dair, örneğin “Kocaya 4’e kadar çok eşli olma hakkı”, “Boşama yetkisi kocaya verilmiştir” gibi binlerce yasadışı, çağdışı ifadeleri var.[2] Fakat bir yandan da Yusuf Kaplan’ın ve benim tespitlerim var. Sizler de benzer durumlara tanık oluyorsunuzdur.
AKP, iktidarını sürdüreceği toplumsal zemini kaybetmemek için PKK ile açılımı sonlandırıp, Suriye’ye orduyu sokunca ABD tarafından FETÖ kalkışmasıyla iktidardan indirilmeye çalışılınca “alnı secde görenden zarar gelmez” anlayışı yıkıldı. Tarikat, cemaatlara toplumsal öfke arttı. İktidar ve ona bağlı kurum Diyanet’in de yeni FETÖ’ler türememesi için önlem alma ihtiyacı ortaya çıktı. Ülkemizin emperyalizme karşı vatan ve millet birliğini koruma mecburiyeti dini alanda da hükmünü yürütüyor. Türkiye, emperyalizmle mücadele ettiği oranda cemaatlerle mücadele edecek ve demokrasi programı yürürlüğe girecektir. Emperyalizmi gerilettikçe dinci örgütlenmeler ve toplumdaki etkisi de azalacaktır, azalmaktadır da.
İktidar istese de şeriat getiremez. İhvancılık ve ABD, dünya çağında yeniliyor, geriliyor. Emperyalizm gerilirken şeriatçı talepler güçlenemez. Dahası emperyalizm şeriatla alt edilemez. Şeriat talebi emperyalizme karşı ittifaklarımızı da bozar. Bunu rahatlayalım, dinci uygulamalarla mücadele etmeyelim diye değil, esas meseleye, yani emperyalizme kafayı yoralım diye söylüyorum. İktidarı öncelikle antiemperyalist politikalar noktasından, sonra laiklikten eleştirelim, uyaralım. Laikliği antiemperyalizmi güçlendiren ilke olarak vurgulayalım. Laikliğin bağımsızlığı güçlendirdiğini dile getirelim. Örneğin ihvancı, mezhepçi anlayışın Suriye’de Esad’la, Mısır’da Sisi’yle el ele sıkışılmasını önleyerek Suriye’de ve Akdeniz’de emperyalizmin başarısızlığa uğratılmasını zora soktuğunu belirtelim.
[1] Yusuf Kaplan,“İddialarımızı ve gençliği yitirirsek, geleceği de kaybederiz!”, Yenişafak, 9.8.2020, erişim tarihi 9.8.2020, https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/iddialarimizi-ve-gencligi-yitirirsek-gelecegi-de-kaybederiz-2055895
[2] Bu hususta “Diyanet’in Fetvaları” ve “Laikliği Doğru Anlamak” kitaplarımı inceleyebilirsiniz.