Bir fikre, eyleme niteliğine bakmaksızın “iktidara yarar” kaygısıyla yaklaşmak; farkında olunsun veya olunmasın gayrimilli tavırlara iter. Bir eyleme bakışta en temel nitelik; emperyalizmi geriletip geriletmediği olmalıdır.
Oysa kimi muhalif kurumlar ve aydınlar emperyalizmi geriletip geriletmediğine ve ülkeye yarayıp yaramadığına değil; “iktidara yarayıp yaramadığına bakıyor. Bir olay ve eylem, Türkiye’ye faydalıysa ama iktidara da puan getiriyorsa, sırf iktidara da yaradığı için olayı desteklemiyor ve yanlarında olmuyorlar.
Örneğin Zeytindalı, Afrin, Barış Pınarı harekatları başlamadan önce “ne işimiz var Suriye’de!” diye harekatlara karşı çıkanlar oldu. Oysa “ne işi var emperyalizmin Suriye’de” demeliydiler.
ABD, Fetullah Gülen’e kucak açarak, sondaj çalışmamızı engelleyerek, Suriye’de 60 bin tır silah vererek PYD üzerinden tehdit etmiyormuş gibi “Ne F-35 Ne S-400” diyenler oldu. Tehdidin kaynağı ABD’yi “Rusya’ya da karşı bağımsızlık” diyerek engellenmeyeceğini bazıları biliyordu. Çünkü bunlar ABD severlerdi. Bir kısım iyi niyetli muhalif ise ülkemizi tehdidi göğüsleyecek silahlardan ve ittifaklardan mahrum bırakan bu anlayışa “herkese karşı tam bağımsızlık” söylemiyle ikna edildiler.
Gemilerimiz Akdeniz’de petrol ve gaz ararken “orada bir kova petrol bile bulamazsınız, uluslararası ilişkilerimi zedelemeyin” şeklinde itiraz edenler oldu.
İktidar nefretinden dolayı Türkiye’ye yarayan eylemleri “iktidarın oyunu”, “şov” olarak gören örneklerden biri de Eğitim İş’li bir grup öğretmenin Diyarbakır'da evlat nöbeti yapan aileleri ziyaretleri.
“Irkçılığa, bölücülüğe, gericiliğe hayır” şiarıyla hareket eden Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı Hepimizin Sendikası grubu, geçtiğimiz aylarda, üyesi oldukları Konfederasyonu ikna edemeyince HDP önünde PKK'den çocuklarını talep eden ailelere destek için Diyarbakır'a gittiler. Orada “Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı Hepimizin Sendikası grubu olarak buradayız” dediler. Eyleme katılan Ayla Salmanlı, Sermin Erdem, Bülent Turan, Erkan Aksoy, Duygu Yeniay Üsküplü, Adnan Yarar, Zafer İncebacak “izinsiz konfederasyon ismini kullanma” gerekçesiyle sendikalarından ihraç edildiler. İbrahim Özbay adlı öğretmen de Eğitim İş Sendikası’nda yönettiği sosyal medya grubuyla sendikanın nabzını tutuyor, bilgi akışı sağlıyordu. Son dönemde torpil, sendika parasının usûlsüzce kullanılması gibi konuları yazdığı için sendikadan ihraç edildi. Böylece sendikada ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı suç kapsamına alınmış oldu.
Ailelerin eylemi HDP önünde PKK’nin adresini göstermeleri yönüyle Türkiye’ye hizmet eden bir eylemdir. Dahası eyleme AKP’lilerin gelmesi eylemi haksız kılmaz; aksine iktidarın sorumluluğunu hatırlatmak için fırsattır. AKP’lilerin gelmesinden rahatsız olan AKP’lilerden daha fazla o ailelere sahip çıkmalıydı.
Eğitim İş “biz de anaların yanındayız” dedi. Lakin iki ay önce bunu demiyordu. Bu öğretmenlerin mücadelesi sonucu bunu dedi ama “yanında” olduğunu Diyarbakır’da o anaların yanında olmadan gösteremez. Sözle değil fiille anaların yanında olunur.
Öğretmenler ihraç sonrası seslerini duyurmak için tv ve gazetelerle temasa geçtiler. Sendika içinde kimileri “yandaş basına çıkıp malzeme verdiniz” diye eleştiriyor.
Bu arkadaşlar sendika üyelerine kendilerini duyurup sendikanın taban hareketiyle doğruya gelmesine çalışmasınlar mı? Delegeler ihraç kararının arkasında duruyorlarsa kendilerine yönelik eleştiri hangi mecradan üyelere aktarılırsa aktarılsın, rahat olmaları gerekir. Yoksa suçluların telaşı içindeler mi? Değilse muhalif medyada yayınlansa “normal” mi karşılayacaklar? Hayır.
Bu öğretmenler muhalif tv, gazete, yazarları da aradıkları halde yer vermiyorlar. Muhalif vermesin, yandaş dedikleri verince de “vay niye gittin” demeleri vicdani mi?
Uysal koyun misali bıçağa başlarını uzatsınlar mı?
Aslında istenen; Diyarbakır benzeri çıkışların, üyelerin kendilerini sorgulamasını önlemek.
Sendika olağanüstü genel kurulunda ihraca karşı sekiz öğretmenin kendilerini kürsüde sadece 3 dakikayla savunması istendi. Bırakın yandaşa çıkmayı, kendi kurullarında aykırı sese 3 dakikadan fazla tahammülleri yok. Bazı delegelerin itirazıyla süre uzatılabildi. Demek ki “yandaşa çıktınız, malzeme verdiniz” demelerinin samimiyeti yok.
Diyelim ki Diyarbakır’daki eylem “şov” amaçlı olun. PKK anaların eyleminden rahatsız. Bu bile ihracı engellemek için delegelerin vicdanını etkilemeliydi. Şimdi delegeler onayladıkları ihraç kararıyla PKK’yi sevindirmediler mi?
Bunu söyleyince kimileri “siz ve bu öğretmenler sendikayı PKK ile eş görüyor” diyor. Kaldı ki eş görmüyoruz. Üyeler bölücülüğe duyarlıdır ama sendika yönetimi Diyarbakır eylemine gidenlere ihraç kararı vererek bölücülere cesaret vermemiş midir?
Bunu sormak sendikayı yaftalamak değil yönetimi eleştirmek, üyeleri düşündürmek ve sendikalarına sahip çıkmalarını istemektir. Tepe yönetim ve kimi delege eleştiriliyor, sendika değil.
Eğitim İş Atatürk ilkelerine bağlı, bölücülüğe karşı bir sendikadır. Üyelerin sendikalarını uyarması, doğru çizgiye çekmesi gerekir.
Mesele sadece sendikadaki yanlış çizgi değil. Bir çok vatansever kurumun içinde iktidara duyulan nefretten dolayı Türkiye yararına olan hususları, iktidar şovu, oyunu olarak gören zihniyet var. “AKP’ye muhalifliğin Türkiye’ye muhalifliğine neden olması, ülkemiz yararına hususlara karşı çıkılması yanlıştır” diyenlerin kurumlarında daha cesaretle fikirlerini savunması gerekir.