Alaca Yayınları “Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok” adlı kitabı okuyucularla buluşturdu.
Kitapta, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün baş yaveri olan Salih Bozok’un Atatürk ile birlikte İstanbul’un işgalinden milli mücadele yıllarına ve cumhuriyetin kuruluşuna kadar ki geçen olaylarına tanık oluyoruz. Zorlu şartlar altında vatan savunmasını ihmal etmeyen, İstanbul Hükümetlerinin tüm baskılarına rağmen halkını, milletini, bayrağını ve ülkesinin bağımsızlığını göz ardı etmeyen Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” deyip milli mücadele atışına tanık oluyoruz. Dahası Osmanlı’dan kalan enkazdan geriye kalanları yeniden inşa ederek kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin geçirdiği aşamalara tanık oluyoruz.
Kitapta yer alan bazı başlıkları şöyle gösterebiliriz:
- Kolağası Mustafa Kemal
- Örgütçü Mustafa Kemal
- Mustafa Kemal, Sofya’da
- Mustafa Kemal Çanakkale’de
- Mustafa Kemal Paşa’nın İstifası Ve 2. Ordu Komutanlığı
- Mustafa Kemal’e Suikast Girişimi
- Mustafa Kemal’in İstanbul’a Dönüşü Ve Milli Mücadele Hazırlığı
- Mustafa Kemal Paşa İzmir’de
- Latife Hanım’la Evliliği
- İsmet Paşa - Fethi Bey Tartışması
- Ali Çetinkaya’nın Sarhoş Oluşu
- Atatürk-İnönü Tartışması
- Serbest Fırka Ve İsmet Paşa
- İsmet İnönü’nün Mektupları
- Atatürk’ün Hastalığı
- Ata’nın Ölümü
Kitap, Atatürk’ün yüzbaşı olarak Harbiye’den mezun olmasından ölümüne kadarki süreçte geçen dostluğu anlatıyor ama bir yandan da Atatürk’ün önderlik ettiği devrimin yaptıklarını ele alıyor. Önce Şam sonra Selanik’te Vatan ve Hürriyet Cemiyeti kurdu. Salih Bozok Mustafa Kemal’in, bir aralık orduyu gençleştirmek, komutanlıkları yeteneksiz ellerden kurtarmak, orduya bilim ve sanat aşkını aşılamak amacıyla bu dernekleri kurduğunu belirtti. Amacı bu derneğin örgütü aracılığıyla fikirlerini yaymak ve bir defa bu düşüncelerini kabul ettirdikten sonra durumun gereğine göre harekete geçmekti. Selanik’teki çalışmaları üzerine Harbiye Nezaretine şikâyet etmişler, buradan aldırılmasını istemişlerdi.
Mustafa Kemal (Paşa) Selanik’te doğup büyüdüğü zamanlar her milletten insan vardı ve Selanik bir Türk yurdu idi. Kendisi bu şehire aşıktı hali ile buranın elden çıkmasını istemiyordu. İtalyanlar 1911’de Afrika’daki son Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’a (günümüzde Libya) saldırınca Mustafa Kemal ve Enver Bey burayı savunmak için gönüllü olarak gittiler.
Balkan Savaşları sonunda Rumeli, Makedonya, Arnavutluk ve Selanik elden çıktı. En acısı da bu idi, zaten bir Türk Yurdu olan Selanik Yunanlara bırakılmıştı. Mustafa Kemal her ne kadar söz sahibi olsa da zamanla fikir ayrılıklarından dolayı İttihad ve Terakki’den ayrıldı. Çünkü bu dönemde ordu, siyaset ile iç içeydi bu da sonu gelmeyen kargaşaların temelini oluşturuyordu, Mustafa Kemal ise bunun yanlış olduğunu ve ordu-siyaset ilişkisinin birbirinden ayrı olmasını dile getiriyordu.
İstanbul Hükümetinin Sevr’i imzalaması, Türk Milletinin egemenlik ve bağımsızlık haklarına bir pranga vurması demekti. Ve bu kabul edilemezdi. İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal’i Anadolu da ki olayları yatıştırması için 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gönderdi. Burada halka silahlarını bırakmamasını ve ülkeyi kurtarmak için protesto çağrılarına sevk etti.
Kitapta Kurtuluş Savaşı esnasında öfkesine yenilmeyen bir komutanla karşılaşıyoruz. Yunan general Trikopis esir edildiğinde, İstanbul’da bulunan eşini, hayat ve sağlığından haberdar etmek istediğini rica etti. Paşa da adreslerinin öğrenilmesini ve bir gün sonra Kızılay aracılığıyla ricalarının yerine getirileceğini emir buyurdular.
Atatürk’ün, milli mücadele esnasında ailesinin karşılaştığı tehlikeler de anlatılıyor. Padişah ve hükümetinin, bütün düşmanları ailesinin evini binbir türlü bahanelerle ve nedenlerle basılır ve araştırılır, kendisi rahatsız edilirdi. Örneğin annesini ziyaret için Atatürk bir adamını Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiği zaman annesinin bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberi olduğu dakikada kendisinin padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu zan, kendisini felce uğratmış. Ondan sonra bütün mücadele yılları hayatını acı, üzüntü içinde geçirtmişti. Annei öldüğünde Atatürk şunu diyecekti:
“Annemin kaybından şüphesiz çok üzüntülüyüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir konu vardır ki o da vatanı yok olmaya götüren yönetimin artık bir daha geri gelmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir.”
Kitapta ayrıca İSMET İnönü ve Atatürk arasındaki dostluk, dargınlık, Atatürk’ün ölüm döşeğindeki günleri de ele alınıyor.