Günün birinde biri çıkıp size; “Eğer Alaaddin’in mavi cini ile karşılaşacak olsaydın ve sana tam 4 dilek hakkı verseydi bunları nasıl kullanırdın” diye sorsaydı ne yapardınız?
Ya çok samimi olacaksınız ya da olmayan düşün hayali ile insanlık naraları atacaksınız.
Hani vardır ya duyarız hep, milli piyango bana çıksın herkese yardım ederim. He edersin, eminim ederiz.
Şimdi bu “düş”ün cevabı isteniyor benden. Kolay değil elbet ama zor da olmasa gerek. Şöyle derin bir nefes alıp kağıdı kalemi çıkarıp, sonbaharın eşsiz dekoruyla süslenmiş İstanbul manzarasına bakarak ne dökülecek kalemimden bakalım.
Bu soru bana daha genç yaşlarımda sorulmuş olsaydı; muhtemelen o yaşlarda çok düşünmeden önceliği kendi düşlerime verir, onlar için kullanırdım dilek haklarımı....
Dilek hakkımı nasıl kullanacağımı yazmadan önce kendimden bahsetmem gerek. Ki bunu yapmaktan hoşlandığımı pek de söyleyemem ama gerekli şu an! Bu 4 dilek hakkını kullanma şansı verilen herkesin dileklerinin bir nedene bağlı olması gerekir. Benim de kendime göre nedenlerim var ve nedenleri için de beni tanımalısınız.
Dilek Bozkurt ben; coğrafyasına kafa tutmuş,
“ coğrafya kaderdir” cümlesinin çoğu kez ezbere kullanıldığını bilen, manasını iliklerine kadar hissetmiş biriyim. Kız çocuklarının okuma şanslarının elinden alındığı coğrafyada asi diye anılan ama yıllar sonra hocası tarafından “ sistem yetişkini” olarak anlam bulan asi kız Dilek.
Coğrafyasını da inkar etmemiş biri. Nerede doğarsan oranın kirine nasıl bulandıysan, oranın suyuyla da yıkanır insan felsefesinde... Witgenstein ‘in şu cümlesi beliriveriyor zihnimde;
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarını belirler” diyor. Doğru ifade edebilmek , doğru iletişime geçmek için şu an bu cümleyi referans alma ihtiyacı içine giriyorum.
Bu yazı bir ajite durumu ortaya çıkarmamalı !
Çünkü mücadele eden ve etmeye devam eden bir kadından çıkıyor bu satırlar...
Hopp her şey yolunda gitti diye düşünmene fırsat vermiyor hayat . Çoğunlukla da adil olmadığını hepimiz biliyoruz. Şimdi gelelim zordan zora sıçrayışımda yaşadığım ivmeye...
Otizmli bir kız çocuk annesiyim ben. Özgürlüğe aşırı düşkün, özgürlük mücadelesi vermiş ve Otizmin bir anlamda prangası olan kadın. Karşıdan okurken çok bencil bir cümle gibi algılanır mı, bilemiyorum? Fakat özgürlüğünüze ister düşkün olun ya da olmayın otizm kendi içinde yaşadığı sıkıntılarla beraber bu ülkede her ailenin prangası. Çocukların yaşadıkları özel durumun hassasiyetine girmiyorum bile.
“ Kendini kurtaramayan evliyayı sel alsın “ diye güzel özlü sözümüz var. İşte böyle bir durumda ne yapabilirse, bu kadın onu yapmaya çalışıyor. En çok da yapmak istediklerinden yazmaya devam ediyor.
İşi yazmak olunca insanın, ev rahatlığı gibisi de yok. Lakin şu an gördüğüm manzara eşliğinde de yazmak ayrı keyifli....
Tik tak tik tak tik tak...
Çoğumuz gong sesi çalıncaya kadar boş işler diye nitelendirilen zamanda kaybolmuyor muyuz? Ben oldum.
Boş işler diye nitelendirilen zamanı negatiflikten pozitifliğe dönüştürmek kişinin kendi elinde. Boş zamanı serbest zamana dönüştürüp rekreasyon da oluşturduk mu ooooh nayss.
Deneyimlemek gerek tâbi her şeyi...
Anlamayı, öğrenmeyi, yeniliği, aklımdan geçenleri eyleme geçirmeyi, risk almayı seviyor ve deniyorum. Kendimle ilgili emin olduğum bir şey de güzel deniyor olmam. Sonucu ne olursa olsun deneyimlediğim her şey sonrası şaşırma duygumu diri tutmaya çalışıyorum. Şaşırmak bana göre hâlâ yaşıyor olduğumuzun, insan duygularımızın kaybolmadığının göstergesi.
Şaşırınca da bir rahatlama oluyor ben de. Nasıl bir karaktersem artık. Huzurlu hissediyorum şaşırınca. Eee huzur da önemli tâbi...
Huzur aynı huzur ama işte tanımı değişiyor bazen;
Kime, niçin, nasıl geleceği belli mi olur?
Şu an kimde bilmem ama bende huzur !
“ Henüz ölmemiş kişi ölü değildir “ hımmm ne dersiniz?
Her şeyde huzur aramıyorum, polyana değilim. Çok da sıkılıyorum. Ama sıkıntı dediğimiz şeyi de çok kötüye yormuyorum ben. Çünkü sıkıntı hassasiyetin göstergesidir. Vasat bir zihin hiç sıkılabilir mi? Farkında olmak, tekrara düşmek de güzeldir. Her tekrarda bilinçli olabilirsen yeni bir şey görebilirsin.
Valla benim durum bu özetle.
Eeeee gelelim dilek haklarıma artık uzatmadan ve sıkmadan.
Ey Cin;
Sana 4 dilek sıralıyorum. Bütün dileklerimi sana koşulsuz yerine getirebilmen karşılığında sunuyorum, unutma !
Onları bana ver ve lambana geri dön!
İlk yapacağın şey:
Bütün çocukları her koşulda eşit yapman.
İkinci olarak: coğrafyası neresi olursa olsun kız çocuklarına mücadele edecek ortamı ve ruhu vermen.
Üçüncüsü : Çok bencil bir istek bu sevgili cin ama sen koşulsuz dileğimi yerine getireceğinden sevinçle söylüyorum; “Her konuda bilgili olabilmem için yer kürede var olan bütün kitapları okuyabilme yeteneği ver bana.”
Dördüncü ve son olarak da; insanlara her konuda destek olabilmem için sınırsız yetenek yüklemen.
Cin şu an bana geldiğine pişman değilse eğer, dilekleri garanti altına aldık demektir. Arkadaşlarla kutlama yaparız artık.
Bütün cin fikirlere sevgilerimle...