Dunlop, endüstri ilişkilerinde sistemin aktörlerini şöyle sıralamıştır:
1) Yöneticiler ( işverenler) ve onların idaresindeki temsilcilerden oluşan ( işveren örgütleri ve sendikaları ) bir yapılanma ( hiyerarşi)
2) İşçiler ( yönetimde görev almayan) ve onların temsilcilerinden (işçi sendikaları) oluşan bir yapılanma ( hiyerarşi)
3) İşçi– işveren ilişkilerinde uzmanlaşmış kamu kuruluşları ile ( Çalışma Bakanlığı işkur vb) ilk iki aktör tarafından aynı amaçla oluşturulmuş özel kuruluşlar.
İşçi, işveren ve devlet üçleminde saydığımız aktörler, devletin endüstri ilişkileri sistemi içerisindeki yeri, benimsenen ekonomik ideolojiye göre farklılık gösterir.
Liberal ekonomilerde devletin etki alanı darken, sosyalist ekonomilerde geniştir.
Sosyal hayatta ortaya çıkan tüm ilişkilerin merkezinde " güç" ve "otorite" bulunmaktadır.
Endüstri ilişkileri, ele aldığı konuları açıklarken disiplinlerin teori ve bilgilerinden faydalanır. Ekonomi, sosyoloji, psikoloji ve disiplinlerin en belirginleridir dersek yanlış olmaz. Eeee böyle olunca böyle bir yazıyı benim kaleme almamda olağanüstü sayılmaz.
Endüstri ilişkileri aktörleri çerçevesinde işlemektedir, aktörlerin her biri de öncelikle kendi faydasını maksimize edebilmek için çaba gösterir.
Her ne kadar bir diğerini yok etmenin kendi varlığını da yok etmek olacağı bilinse de, daha güçlü olmak aktöre büyük avantaj sağlayacaktır. Hegel böyle bir durum için " Efendi – Köle" ilişkisinden bahseder.
"Efendi, köleye muhtaçtır. Köle olmazsa efendi, efendi olmazsa köle olmanın anlamı yoktur" der.
Bu kadar şeyi yazmama sebep olan Hegel'in bu kuramı oldu. Şimdi siz düşünün;
Sadece fiili emeği arz eden " mavi yakalı" ya da "kol işçisi" mi?
Yoksa hem fiili hem de fikri emeği arz eden " Beyaz yakalı" ya da "ofis işçisi" nden misiniz?
Sevgilerimle