Allah, verdiği nimet her ne ise mutlaka, bir pay ayrılmasını ve ayrılan bu payın da mutlaka bir ihtiyaç gidermek üzere verilmesini muhkem /değişmez ana birer hüküm olarak birden fazla ayette emretmektedir. Çünkü temel hedef, servetin belirli kişilerde birikmemesi olmaktadır
Mearic-18. Cehennem'in ateşi, sırf kendi çıkarı için servet yığan ve imkânlarından muhtaçları yararlandırmayan kimseyi kendine çekip duracaktır.
Haşr-7. Allah'ın o şehir halkından alıp elçisine savaşmadığı halde verdiği mallar, Allah’ın bildirdiği dinin yayılması için ve ayrıca elçiye, akrabalarından ihtiyacı olanlara, yetimlere, diğer muhtaçlara ve yolda kalmışlara paylaştırılsın diye verdiği mallardır. Böyle paylaştırın ki o mallar, yalnız zenginlerinizin arasında dolaşan bir güç haline dönüşmesin).
Zekât, asırlardır sadece maddî ve genellikle para şeklinde ve ihtiyacı olana yardım edilmesi olarak tanımlanmış ve Kur'an'da yaklaşık 30 kadar ayette vurgulandığı halde "İnfak" kelimesi hiç gündeme getirilmemiştir. Halbuki verilen herhangi bir nimetten, ayrılacak olan paya, Kur'an'da zekât veya infak deyimleri kullanılmakta ve her ikisi birden "sadakalar" deyimi altında toplanmaktadır
Tövbe-60. Kaldı ki sadakalar /sosyal yardımlar /zekât ve infaklar, Allah'tan bir farz /yükümlülük olarak sadece fakirlere, düşkünlere, sadakanın dağıtımında çalışan görevlilere, İslam'a sempati duyan muhtaçlara, kölelerin özgürlüğüne, ödeme durumu olmayan borçlulara ve Allah yolunda göç edip yolda kalmışlara destek amacıyla verilmelidir. Bu usul ve uygulama Allah’ın farzıdır /emridir. Şüpheniz de olmasın ki Allah, her şeyi bilen ve her şeye hâkim olandır.
Altı yüz yirmi yedi yılında yapılan son büyük savaş olan Hendek savaşına kadar, Hz. Muhammed'in başkanlığında, belirli bir devlet yapısı henüz yoktu. Bundan sonra başlayan, devlet gibi yapılaşmaya paralel olarak, temel gayrimenkulleri dışında 80 gram kadar serveti olanlardan başlamak üzere, her gücü olandan gücüne göre Zekât karşılığı vergi alınmaya başlandı. Çünkü kamu görevlileri ve sabit ordu oluşturulma zorunluluğu ortaya çıkmıştı ve bunların karşılanması için de Devlet Bütçesine ihtiyaç vardı. Bu nedenle de, vergi olarak Zekât verilmesi, bütün inananlara muhkem /değişmez bir hüküm olarak farz kılınmıştır
Fussilet-6. Şirk-ortak koşan düşüncelerden ve riyakârca ibad etmelerden uzak durmayanların /küfre sapmışların, Ahreti inkâr edenlerin ve elde ettikleri imkânlardan toplumu yararlandırmak üzere zekât olarak vermeyenlerin" vay haline!.
Dikkat edilirse, zekât için Kur'an'da belirli bir oran ve miktar belirtilmemiş, bu konu devlet yetkililerinin devletin ihtiyacına göre olacak kararlarına bırakılmıştır.
Hz. Muhammed ve Kur'an'a iman edip, bildirilen muhkem /değişmez ana hükümlere uyan toplum genişleyip, devlet yapısı da geliştikçe, Zekât'ın bütün toplumun faydalanacağı aktivitelere de pay ayırmak demek olduğu gerçek anlamına kavuşmaya başlamıştır. Örneğin daha Hz. Muhammed Fatiha ile İslâm dinini ve Kur'an'ı ilan etmeden önce 3. sure olan Müzzemmil-20. ayette, Kur'an'ı öğrenenlerin, bu öğrenme nimetinin zekâtı olarak, başkalarına da öğretmeleri istemi yanında, ayrıca sosyal yardımlaşma faaliyeti demek olan salâtın maddî desteği olmak üzere Allah'tan alacaklı kılacak önemli muhkem /değişmez ana hükümlerdendir
Müzzemmil-20. Vaktiniz elverdikçe ve zorlanmayacak şekilde, fırsat buldukça Kur’an’ı anlayarak, düşüne düşüne okuyun, salâtı (dayanışma ve yardımlaşma toplantı ve faaliyetlerinizi) kurumsallaştırarak (Vakıf, dernek vs şeklinde) uygulamayı devam ettirin ve zekâtı verin, böylece de bu iyi ve güzel davranışlarınızla Allah’tan alacaklı olun.
Müminun-4. ayette, mümin olanların önemli amellerinin, bir zekât olmak üzere, Allah'ın yarattıklarına toplumsal katkı sağlamak olduğuna değinilmiştir.
Müminun-4. Mümin olanların her işlerinde Allah’ın yarattıklarına katkı "zekât olarak" ve diğer olumlu /salih ameller ön plandadır.
İşte Allah'ın yarattıklarına, toplumsal bir katkı şeklinde yapılması istenen Zekât muhkem /değişmez ana hükmü, resmî devlet vergisi dışında okul, kütüphane, öğrenci yurdu, yaşlılar bakım evi, çocuk yuvası, yol, çeşme, mescit-cami yaptırma veya kitap, konferanslar şeklinde toplumu bilgilendirme yöntemlerinden herhangi biri de olabilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla günümüzde de, vergiyi ihmal etmemek üzere, saydığım bu girişimlerden herhangi birini yerine getirmek, zekât hükmünü yerine getirmek demektir. Ancak ilk ve en önemli Zekât vergi olmakta ve bu nedenle de vergi vermek, kutsal bir vatan görevi de olmaktadır. Hz. Muhammed bu konuda şu sözleri söylemiştir;
"Resulullah buyurdular ki: 'Kim malının zekâtını sevap umarak verirse ona sevap verilir. Kim de zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını (cezalı olarak zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed`e ondan bir hak yoktur-Kütubu Sitte-Muaz-2011". Ve "Hasan İbnu Ali, zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resulullah, 'Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât /devlet malı yemiyoruz!" -veya: "Bize zekât /devlet malı helâl değildir!' diye müdahale etti. Ebu Hüreyre- Kütubu Sitte-2055".
Tevbe-71. ayete baktığımızda, hiçbir muhkem /değişmez ana hükmün birer ibad etme /kulluğu ifade etme olarak yerine getirilmesi engellenmemekte ve erkek ile aynı iman sorumluluğuna tabi tutulan kadının da erkek ile aynı şekilde zekât vermesi istenmektedir.
Tövbe-71. Buna karşılık mümin erkekler ve mümin kadınlar ise birbirlerinin destekleyicisidirler. Ve onlar insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden uzaklaştırırlar, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler ve Allah’ın buyrukları ile O'nun buyruklarını bildiren elçisinin bildirdiklerine uyarlar. İşte Allah, bunlara rahmet eder. Allah üstündür /Aziz ve her şeye hakim olandır.
Sadakalardan diğeri olan İnfak ise, toplumsal olmayan ve bir veya birkaç kişiye sınırlı olan, diğer bir ifade ile Allah'ın vermiş olduğu herhangi bir nimetten, bireysel olarak ve bir veya sınırlı birkaç muhtacın ihtiyacını gidermek üzere pay vermek demektir.
Yasin-47. Şirk-ortak koşmakta olanlara, "Allah'ın size verdiği imkânlardan, muhtaç olanları yararlandırın yani infak edin" denildiğinde de onlar; "Allah'ın dilediği takdirde doyurabileceği o iman etmişleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten iyice azıtmışsınız” diye karşı çıkarlar.
İnfak'ın, muhkem /değişmez bir hüküm olması nedeniyle, önemli bir ibad etme yöntemi olarak uygulanması başlıca Kalem-24, Duha-9-10, Yasin-47, Zariyat-17, Nahl-90, İbrahim-31, Hakka-34, Mearic-25, Bakara-3, 219, Enfal-3-17, Hadid-7-11-24, Muhammed-38, Ra'd-22, İnsan-8, Hac-35, 78, Münafikun-10 ve Teğabun-16. ayetlerde belirtilmiştir
Zariyat-19. Ve kendilerine verilmiş nimetlerden, ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını gidermek üzere de pay ayırırlardı.
İbrahim-31. Ya Muhammed! İman etmiş olan kullarıma da, "Onlara verdiğimiz nimetlere dayanan hiçbir alış-verişin ve dostluğun yarar sağlamayacağı hesap günü gelmeden önce, salâtı ikame etmelerini, kendilerine verdiğimiz rızklardan (maddi, manevi destek, bilgi vs den) gizliden veya açıktan, muhtaç olanlara birer pay vermelerini /infak etmelerini" söyle.
Başkasının bir ihtiyacını gidermek, diğer bir ifade ile bireysel yardım demek olan infak girişimi, mutlaka uygulanması ve esirgenmemesi gereken bir girişimdir
Duha-10. Ve gerçekten ihtiyacı olanı da geri çevirme /olumlu olacak çabanı esirgeme.
Allah'ın verdiği nimetlere baktığımızda, şunların muhtaç olana pay verilecek infaklar olduğunu sayabiliriz: para, eğitim desteği, bilgi aktarmak, organ bağışı, manevi destek, moral vermek, güler yüz ile yaklaşmak, gönül almak, ziyaret etmek, hatır sormak, hediye vermek, hak edilen övgüyü yapmak, bir iyiliğin karşılığını vermek, hak edene dua etmek vs
İsra-28. Eğer Rabbinin rızasını gözeterek akrabalara, muhtaçlara ve yolda kalmışlara, elinde yardım edeceğin bir imkânın yoksa, hiç olmazsa onlara hoş bir söz söyle veya kolaylık sağla.
En uygun İnfak zamanının Kurban Bayramı ve Ramazan ayı olduğunu düşünüyorum. Böylece de Kurban Bayramı, "Muhtaçların Bayramı" na dönüştürülmüş olur.
İnfakın en önemli kriterlerinden biri ve ilki, ibad etme yöntemlerinden biri olarak bu muhkem /değişmez hükmü, sadece Allah'ın rızasını gözeterek yapmaktır
Bakara-254. Ey iman edenler! Ne paşalığın, ne torpil ve kayırmacılığın ve ne de şefaatin olmadığı kıyamet /hesap günü gelmeden önce, size verdiklerimizden siz de ihtiyacı olanlara yardım /infak olarak ve sadece Allah rızasını gözeterek verin. Bu uygulamaya uymayanlar ve inkâr ederek küfre sapmış olanlar, artık zalimlerden olmuşlardır.
Birçok ayet ile infakın uygulanmasına, önemli bir muhkem /değişmez hüküm olarak değinilmiş ve bu amaçla verilenin fazlasıyla karşılanacağı vurgulanmıştır
Sebe-39. Ya Muhammed! De ki: "Rabbim, kullarından puan durumu nedeniyle uygun bulduğuna /takdir ettiğine, takdir ettiğin şekilde rızkı bol verir veya kısarsın. Buna karşılık siz de, Rabbin verdiği imkânlarından, O'nun rızası için, yarattıklarına herhangi bir katkıda /infakta (para, bilgi, moral desteği vs ile) /yardımda bulunursanız, Allah onun yerine fazlasıyla koyar. Çünkü Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır".
Çünkü Hadid-11. ayet ile Allah, infakı kendisine verilmiş bir borç /alacak olarak değerlendirdiğini ve kişinin bu alacağını mutlaka ödeyeceğini açıklamıştır.
Hadid-11. Kim ki Allah’ın rızasını hedefleyerek muhtaçlara (insan, hayvan, bitki veya doğaya) yardım eder ve ihtiyaçlarını giderirse, Allah’tan alacaklı duruma gelmiş demektir ve Allah da mutlaka en güzel şekilde borcunu öder ve böylelerine ayrıca bereketli /mutluluk verici ödülleri de olacaktır.
İşte Allah'ın infak girişimini bir alacak olarak göreceğini ve fazlası ile ödüllendireceğini bildirmesi ifadelerinde, bu fazlalılığın ne kadar olacağı bilgisi Bakara-261. ayette 700’e kadar olacağı belirtilmiştir ki bu karşılık, infakın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır
Bakara-261. Ey insanlar! Şunu bilin ki, servetlerinden sadece Allah’ın rızasını hedefleyerek muhtaçlara yardım edip bir ihtiyaçlarını giderenlerin /infak edenlerin örneği, her birinden yedi başak ve her başakta 100 tane olacak şekilde çoğalan bir buğday tohumuna benzer. İşte Allah, hak edene ve puan durumuna göre uygun bulduğuna, ödülünü böyle katlayarak verir. Çünkü Allah, cömerttir /Vasi' ve her şeyi en iyi bilendir /’Aliym’dir.
Kur'an bilgisi ve dolayısıyla da infak konusunu bilmeyenlerin sorup durdukları soru, gerek zekât ve gerekse infak miktarı ile ilgili olmaktadır. Devlet yapısı olan toplumların artık bütün kanunlarında vergi oranları belirlenmiş olduğuna göre, zekât dediğimizin ilk anlamı olan vergi ile soru zaten cevaplanmış olmaktadır. İnfak miktarına gelince, bu miktarın, kişiyi zora sokmayacak ve ihtiyacının fazlası olması gerektiği belirtilmiştir
Bakara-195. Bu arada Allah'ın verdiği imkânlardan bağışlayabilecek kadarını, içtenlikle sadece Allah rızası için ve ihtiyacı olanlarla paylaşın /infak edin ve cimrilik ederek veya israf ederek, kendi kendinizi de sıkıntıya sokmayın. Salih ameller gerçekleştirin. Çünkü Allah, muhsinleri /olumlu ameller gerçekleştirenleri sever.
Ayetten de anlaşıldığı gibi, infakı uygularken cimri davranılmaması da belirtilerek, sıratan-müstakiym /orta düzeyde, diğer bir ifade ile ifrat ve tefrite kaçılmaması üzerinde durulması gerektiğine değinilmektedir. Aynı vurgu, İsra-29. ayette de yapılmıştır.
İsra-29. Bu arada, ne tümüyle cimrilik yapın, ne de tümüyle savurgan olun, yoksa pişman olur ve üzülürsünüz.
İnfak şeklindeki bu ibad etme /kulluğu ifade etme şeklinin kabul edilmesi ve fazlasıyla karşılığının verilmesi için, verilenin mutlaka sevilen şeyden olması, hoşlanılmayacak özellikli kötü olandan olmaması ve helâl kazanımlı bir nimet olması şartı Bakara-267 ve Al-i İmran-92. ayetlerde açıkça belirtilmiştir.
Bakara-267. Ey iman edenler! İnfakınız /muhtaçlara yapacağınız yardımlarınız, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerinizden ve kendinizin kullanabileceği helâl olanlarından olsun. Size verilse, hoşlanmayacağınız kadar kötü olan mallarınızı, yardım olarak vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah, gönlü bol olan ve övgüye en çok layık olandır.
Al-i İmran-92. Ey insanlar! Şunu da bilin ki, iman etmiş olsanız bile sevdiğiniz /elde ettiğiniz/ sizde bulunan imkânlarınızdan, Allah rızasını gözetmek üzere muhtaçlara pay ayırmazsanız /infakı uygulamazsanız gerçek bir mutluluğa ulaşamazsınız. Ve bilin ki, içtenlikle infak edeceğiniz her şeyi Allah, mutlaka bilir.
Allah’a ibad etmelerden biri olan infakın nasıl ve hangi kurallara uyularak yapılması gerektiğine ilişkin en ayrıntılı açıklamalar Bakara-271. ayette verilmektedir. Ayetten de anlaşılacağı üzere, infak yardımı yapılan kişi açıklanmayacak, gösterişe kaçılmayacak, Allah'ın rızası için değil de riya dediğimiz başkası takdir etsin diye yapılmayacaktır. Ancak infakı teşvik amacıyla sadece infak edildiği ve kim tarafında yapıldığı açıklanabilecektir
Bakara-271. Eğer yaptığınız sosyal yardımlarınızı, yardım yapılanın ismini açıklamadan, ne amaçla yaptığınızı gösterişe ve riyaya sapmadan, ancak başkaları da sizi örnek alsınlar diye sadece ne olduğunu açıklarsanız ne güzel. Çünkü yardımlarınızı karşınızdakini mahçup etmeden, kimliğini gizleyerek verirseniz böylesi daha hayırlıdır ve bu davranışınız sizin bazı günahlarınızı siler. Şüpheniz de olmasın ki Allah, her yaptığınızdan haberdardır.
Muhtaç olduğu anlaşılan bir başkasının bu ihtiyacını gidermek demek olan İnfakta öncelik, muhtaç iseler anne-baba ve yakın akraba olmakta, sonra yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar gelmektedir.
Bakara-215. Ey Peygamber! Sana, infak olarak sosyal yardımların kimlere ve nasıl yapılması gerektiğini soruyorlar. De ki: "Sosyal yardımlarınızı bir hayır olarak, ihtiyacı varsa ana-babaya, diğer muhtaç akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara yapmalısınız". Şüpheniz olmasın ki işlediğiniz her olumluluğu, Allah mutlaka bilir ve karşılığını verir.
Fidye, bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel demektir. Örneğin oruç tutmaya engel bir hastalığı, dayanıksızlığı veya yaşlılığı nedeniyle oruç tutamayanların tutamadığı günlere karşılık yaptığı yardımdır veya bağıştır.
Fidye, bir kişiyi bir gün doyuracak yiyecek miktarı veya bunun ücretidir. Kur’an’da, şu sıkıntılı durumlarda fidye uygulaması belirtilmiştir.
- Herhangi bir engelleyici nedenle oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye öderler.
Bakara-184. Oruca uyulacak günler sayılı günlerdir. Ancak hasta veya yolculukta olanınız, bu nefslerinden fedakârlık yapmak üzere vazgeçemediği /oruç tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde vazgeçsin. Veya vazgeçemediği günler karşılığı fidye olarak bir yoksulu doyursun veya oruçta olduğu gibi varsa bir ihtiyacını gidersin. Her kim gönül isteğiyle, daha fazla ve farklı bir hayır yaparsa kendisi için de hayırlıdır. Ancak şunu bilin ki, telafi orucunuzu yerine getirmeniz sizin için daha hayırlıdır.
- Hac sırasında kurban kesemeyen için Mekke'de iken 3 gün, memleketine dönünce de 7 gün olmak üzere toplam 10 gün oruç tutsunlar açıklaması var ve bu durumda oruç engeli varsa fidye olarak bir fakiri doyuracak veya yardım edecek.
Bakara-196…….Ancak içinizde hasta olan veya saçında bir rahatsızlığı olanlar varsa ve bu nedenle kerhen traş olacak veya hiç olamayacak durumdaysa traş olma yerine, fidye olarak bazı arzularından geçici olarak vazgeçmek üzere oruç tutsun, sadaka (zekât /infak) versin veya nüsüklardan birini (şekilsel ibad etmelerden olan ek kurban, namaz,) yapsın. Güven ortamı varken Umre için gidip, Hac zamanına kadar kalanlar da, kolayına giden küçük veya büyük baş hayvanlardan bir kurban kessin. Herhangi bir nedenle kurban kesemeyenler, Hac günlerinde üç gün, memleketine dönünce de yedi gün olmak üzere, toplam on gün oruç tutsun. Bu uygulama, ailesi Mescid-i Haram'ın /Kâbe’nin bulunduğu şehirde yaşamayanlar için geçerlidir. Allah'ın bu buyruklarını iyi anlayın ve bilin ki Allah'ın bildirdiği muhkem /değişmez amaç hükümleri çarpıtanlar veya uymayanlar için Allah, gereken şiddetli azabı verecek güçtedir.
- Sehven yeminin kefareti olarak yoksulu yediremeyecek veya giydiremeyecek durumda olanın 3 gün oruç tutması istenmekte olup, engeli varsa fidye verecektir.
Maide-89. Ey Müminler! Allah, farkına varmadan /bilinçli olmaksızın /sehven-yanlışlıkla ettiğiniz yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bilinçli olarak, bile bile /bir amacınız için ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Bu şekilde yaptığınız yemininizi bozarsanız, kefaret olarak ailenizi yedirdiğiniz gibi /fidye olarak on yoksulu doyurmanız yahut giydirmeniz yahut da özgürlüğü elinden alınmış bir kişiyi özgürlüğüne kavuşturmanız, hak gaspı yapılmışa hakkını vermeniz gerekir. Bunları yapmaya imkânı olmayanlar, üç gün oruç tutsun.
- İstemeden /kasıtlı olmadan adam taksirli öldürmede fidye veya 2 ay oruç tutma önerilmekte olup, engeli varsa bir fakire fidye verecektir.
Nisa-92. Bu arada dikkatli olun, istemeden ve kazaen olmadıkça bir mümin, başka bir mümini öldürmesin. Olur da bir mümin, başka bir müminin istemeden ve kazaen ölümüne sebep olmuşsa, karşılık olarak Müslüman bir köleyi veya esiri özgürlüğüne kavuşturmalı ve ayrıca ölenin ailesine tatmin edici bir diyet /fidye ödemeli. Ancak ölenin ailesi diyetten vazgeçip almazsa artık diyete gerek kalmaz.
- Zihar hatasının kefareti olarak da yine 2 ay oruç, dolayısıyla yine fidye verilecektir.
Mücadile-3. Eşlerine zihar yapıp, sonra da sözlerinden dönenler, eşleriyle cinsel ilişkiye girmeden önce, yaşamsal ve ciddi maddi bir sıkıntıda olanın sıkıntısını gidersinler /fidye versinler. İşte size tavsiye edilen budur. Şüpheniz olmasın ki, Allah yaptığınız her şeyden haberi olandır. 4. Yaşamsal ve ciddi maddi bir sıkıntıdan kurtaracak imkân ve kişi bulamayan, eşi ile cinsel ilişkiye girmeden önce, üst üste iki ay oruç tutmalı. Şayet oruç tutamayacak durumdaysa, o zaman altmış yoksula fidye olarak yemek vermeli.
Fitre veya Fıtır sadakası, maddî durumu uygun olup, orucunu tamamlayanın şükür etme yanında sevabını arttırmak ümidi ile yaptığı yardımdır.
Gerek Kur’an kuralı olan fidye, gerekse gelenekselleşmiş olan Fitre miktarı günlük olarak her yıl Diyanet İşleri Başkanlığınca belirlenmektedir.
Kur'an, yardım ismi altında toplanan zekât, infak, fidye veya fitre olarak verilecek şeyi, sevdiğimiz şey ismi altında toplamış olup, bunu sadece para olarak sınırlamamıştır. Bir muhtaca verilebilecek para, yiyecek, mal olabileceği gibi öğrenilecek bir bilginin ihtiyacı olana öğretilmesi (ders veya kitap, makale ile) veya mutlu bir anı, sıkıntıda olanla paylaşıp onun da mutlu olmasına çalışmak (hasta, yaşlı ziyareti, güler yüz ve ilgi göstermek, organ bağışlamak vs.) da birer yardım olarak kabul edilebilir.
Bakara-215 te yardımın muhtaç ise anne-baba dahil yakın akrabalara yapılabileceği belirtilmiş olduğu halde, her nedense geleneksel öneride anne, baba, dede ve nineler, eşler, çocuklar ve torunlara oruç fidyesi yasağı yapılmıştır. Neyse ki ayetteki gibi yoksul durumdaki akraba ve komşulara uyulmuş.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: "DİN VE BEYİN", "SON DAVET KUR'AN Tercümesi", "KUR’AN KADINI KORUYOR", "OKU! Konularına göre Kur'an ayetleri", "KUR'AN'IN KULU KÖLESİ MEVLANA", “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM” ve “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”