Zanka

Beni çok eleştirdiler hatta alay ettiler. Yetmedi kimileri hakaretler sıraladı her türlüsünden.

Niye mi? Söyleyeyim…

Dinler tarihinde ilk kez “dindar” profilini yazarken “dindar tipolojisi” üzerine en açık ve net ifadelerle ve en ifade edilemez betimlemelerle yeni tip “din misyonerlerini” deşifre ettiğim için…

Deccal Dindarmış ve İslam’a Veda adlı kitaplarımda dindar tipolojisini ortaya koyarken, İslamın Kozmik Odası’nda ise içerisinde bulunduğum tüm dinci grup ve organizasyonlara ait belge, fotoğraf ve anekdotları okuyucularıma aktardım.

Adını verdiğim kitaplarda neler vardı diye sorarsanız, dindar sıfatına layık olmadığı halde dindarlığını öne çıkaran kişilerin sahip olduğu psikolojiler ile onlarda rastlanan ilginç ama inkar edilemez özellikler sıralanıyordu.

Sözgelimi o tip dindarlar, akademisyen ve demokrat olamazlardı.

Sözgelimi o tip dindarlardan edebiyatçı çıkamazdı.

Sözgelimi o tip dindarlar, felsefe ve güzel sanatlarda örnek şahsiyet ortaya koyamazdı.

Sözgelimi o tip dindarlar, dinî payeleri ve makamları severlerdi.

Sözgelimi o tip dindarlar, ceza vermekten hoşlanırlardı.

Sözgelimi o tip dindarlar, İslam hukukundan vesvese (takıntı, obsesyon) üretirlerdi.

Sözgelimi o tip dindarların din öğretisi ağır sorunluydu.

Sözgelimi o tip dindarlar, din ve bilim cahiliydi.

Sözgelimi o tip dindarlar, insanları ayrıştırırlardı…

 

Geçen yıl Kaynak Yayınlarından bir kitabım daha çıkmıştı.

Adı Sünni Alevi Caferi Kaynaklarıyla İSLAM İLMİHALİ idi.

Şimdiye dek benzeri yazılmamış hatta düşünülememiş bir büyük ihtiyaca cevap veren kitabımı İslam dünyasında fıkıh alanında yaygın üç büyük ekolün kaynaklarını esas alarak hazırladım. Kitapta, ayarsız din hükmü çıkaranlara ve İslam fıkhına (din hukukuna) vakıf olamamış cehalet geleneğine verdiğim cevapları ve daha birçok konu başlığını görülebilmektedir.

İslam’da tesettür emri var mıdır yok mudur meselesinin kökten yanıtlarını o kitaba bırakıyor, modern ve çağdaş insana hakaret eden ama başörtüsü yasağına karşı çıkmada onların yanında yer alanların kimlerle hareket ettiğini yakın tarihin ibretli notlarına havale ediyorum.

Dinin ruhuna göre hareket edip makyaj yapan kadınlara hakaret içerikli betimlemede bulunanlara cevap vereyim derken tesettür itikadına göre hareket eden hanımlara bizler asla küçümseyici ve tahkir edici ifadeler kullanmayız çünkü kadın üzerinden din kuralı oluşturacak bir ahlak anlayışını ret ederiz. Hele ki,  “Kadınlar vücutlarını örtünce, vücutları güneş görmeyince D vitamini alamıyorlar” türünden korkunç çıkarsamaları kabul etmemiz mümkün değildir. Kadını merkeze alıp onun adına veya ona rağmen olumsuz laf ebeliği ve dinsel ya da sözüm ona bilimsel ukalalık yapmaktan elimizden geldiğince kaçınırız.

Oysa zaman zaman kendi İslamcı çevredeki çarpık anlayışları ve yanlış ilişkileri cesaretle dile getiren radikal İslamcılardan beklentimiz, toplumun bir kesimini rencide edip aşırı şekilde incitecek beyan ve klasik İslamcılarda görülebilen slogan türü tanımlardan uzak durmasıdır. Onlara içinde bulundukları psikolojinin yanıltıcı ve koronavirüs gibi bulaşıcı olduğunu hatırlatırız. Kaldı ki İslamcı yobazların, modern kadınların oje kullandıkları zaman tırnak içinde kaldığını iddia ettiği mikropları tırnağın altında değil, tırnağı ve mikrobu makyajda arayan sakat mantık silsilesinde bulabileceğini haber veriyoruz.

Bir de sorum olacak bu kirli anlayışa…

“Hayrola, kenevir mi bitti yoksa?”

Gelelim oje konusunu da içine alan ve İslam’ın bu meseledeki bakış açısını yansıtan tespitlerime…

Birkaç güne çıkacak olan İSLAM İLMİHALİ adlı kitabımda “Oje sürme” konusuyla alakalı dört ayrı meseleyi işleyip açıklığa kavuşturdum.

İsterseniz oje meselesine benzeyen o konuları size sunayım…

Dövme yaptırma

Sağlığına dikkat etmek ve gelecekte yaşanabilecek psikolojik durumu hesaba katmak koşuluyla isteyen herkes vücuduna dövme yaptırabilir. İkinci şıkkı yazmamın nedeni açıktır, bugün yaptırılan dövmeden yarın pişmanlık duyulabilir ve onu ortadan kaldırmak maddi ve manevi kayıplara neden olabilir. Dövme yapılan yer deride katman oluşturur, altına suyun geçmesini önler, dolayısıyla abdest ile boy abdesti ya da teyemmüm geçersiz olur, türü inanışlar yobaz bakış açısının ürünüdür. Saç ektirmeden ötürü de buna benzer mantık yürütenlere söylenecek yanıt yine aynıdır, yani bu tür iddialar safsatadır.

Dişe yapılan operasyonlar

Dişe dolgu, köprü ve implant yaptırmak türünden tıbbi müdahaleler hakkında birçok tartışmalar ve konuya dair inanılmaz yorumlar bulunmaktadır. Ancak her türlü diş yaptırma operasyonlarının abdest ve boy abdestine ya da teyemmüme olumsuz etkileri yoktur. Işıkçılar gibi bazı cemaatlerin diş yaptırdıktan sonra bir başka mezhebe geçilmesi gerektiği şeklindeki yorumları din ve bilim dışı yaklaşımlardandır, çünkü sağlık ve estetik dinin genel hedefidir.  Fakat bedenini gereksiz tıbbi müdahalelere malzeme yapmak veya sırf trendi olmak ve sosyal gruplarda öne çıkmak amacıyla ve kompleks sonucu cerrah bıçağının operasyonuna kapı açmak da hoş değildir.

Küpe takılmasına ait notlar

Beğeni ve kişisel yönelimlerin başkalarına zararı olmadığı sürece din bakımından sakıncası ve günahı olmaz. Kişisel tercihlerden dolayı bazıları rahatsızlık duyuyorsa bunun çaresi küpe takanın küpesine takılmak değil acilen bir psikolog desteğine başvurmaktır. Ruhsal problemlerin tedavisi ancak bu şekilde mümkün olabilir. Burada bir konuya da açıklık getirmeliyim, kadın veya erkeklerden küpe takanların abdest ve boy abdesti alırken küpe halkalarının içlerini, yani kulak deliklerini yıkamaları gerekmez. Abdestlerde küpeyi evirip çevirmek ya da kulak deliğinin içine su tıkalamaya çalışmak boş yere yorulmaktır.

Estetik ameliyat meselesi

İster bir olumsuz durum sonrası, örneğin bedene ağır hasar bırakan bir kazadan dolayı, ister dış görünümünde kendini rahatsızlık veren bir detayı ortadan kaldırma amaçlı olarak estetik ameliyatı tercih etmenin hem psikolojik hem dini ritüeller açısından sakıncası yoktur. İnsanı yaşam boyu tedirgin ve üzgün bırakacak dış görünüme müdahale etmek, dinin “Kendini korumalısın” diye emrettiği bir konudur.

Gördüğünüz gibi oje sürmek, bireysel bakıma dikkat eden özgür, onurlu, çağdaş ve tertemiz kadınlar için gayet doğal bir tercih olup, üstelik dinin “kendini/ nefsini koru” emrinin gereğidir. Bakım ve temizlik kuralına uygun bu tercihi “cenabetlik” şeklinde yakışıksız ve terbiye dışı tanımlamayla vermek ise beyni cehaletin manevi/hükmi kirine yani HADES’e boyanmışların dinci silahı ve medeniyet anlayışıdır.

Sosyal yaşamımızın kenarında bizi rahatsız eden birileri var.

Bunlar dine birçok hurafeyi ve batıl hükmü, sapkın yorum ve inançları dâhil edip manevi dünyamızı harap ediyor, ayrıca zekâ derecesi yüksek onurlu insanlar da sırf bu yüzden dinsizlik ile Allahsızlığa yöneliyor.

Hiçbir dönemde insanlığın gerçek düşmanı asla kadınlar olmamıştır.

Kadınlardan hiçbir devirde “Cenabet” tanımına haiz tavır ve tercih görülmemiştir.

Ancak her dönemde kadınları adeta Ortaçağdaki kiliseci bağnazlar gibi cadı avıyla saf dışı etmek için fetvalar üreten çağdışı inanışlar hep olagelmiştir. İslam coğrafyasında da tıpkı Maleus Maleficarum adlı cadılık kitabındaki itikada sahip “KİRLİ ZİHNİYETLİ KADI” nitelendirmesini taşıyan İslamcı KADILAR hep var olmuştur ve bundan sonra da maalesef var olacağa benziyor.

Kadı, İslami/şer’i kanunlara göre görüş açıklayıp hüküm veren din hukukçusu hâkimdir. Tarih denen not defterinin de, kadıların din adına verdikleri tuhaf ve mezhep bağnazlığına monte edilmiş kararlarının karalıklarını yazmaktan gına getirdiğini biliyoruz.

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver