Aslına bakarsanız ben böyle bir yazı yazma taraftarı değildim. Ama İslamcı gruplar içinde gizliden gizliye ama mahalle dedikodusuna benzer şekilde hurafe üzerine kurulu inançların sanki gerçek beyanlarmış gibi ortalıkta dolaştığına tanık olunca bunu konu edinmem gerektiğine karar verdim.
Sözü hiç dolandırmayacağım.
Sağlam din kaynaklarından uzak olan ve cehalete dayalı itikat geliştiren dinci çevrede bu konu nasıl dillendiriliyorsa o haliyle aktaracağım.
Konunun başlığı: Zincirlikuyu mezarlığı…
Konunun ana teması: Zincirlikuyu mezarlığının manevi boyutunun bozukluğu üzerine iftira…
Neymiş… Zincirlikuyu mezarlığı, Müslümanlara ait bir mezarlık değilmiş…
Neymiş… Zincirlikuyu mezarlığı, Hz. Muhammed’in bir sözüne inat olsun diye tasarlanan kabristanmış…
Daha da neymiş… Atatürk’ün gördüğü bir rüyanın Peygamberin ölüm hakkındaki bir sözüne göre olumsuz anlamda karşılığı varmış ve dolayısıyla bu rüya Zincirlikuyu mezarlığının mistik yönüyle ilintiliymiş…
Zincirlikuyu Mezarlığına Dair Kısa Ön Bilgi
Konunun asıl rahatsızlık veren yönüne gelmeden önce ansiklopedik bilgi aktarmalıyım.
Zincirlikuyu, 1870 yılında Sultan Abdülaziz’in oğlu Veliaht Yusuf İzzettin Efendi için yaptırılan yazlık saray ile kurulan ve gelişmeye açılan semttir. Veliahdın, adı geçen köşkte 1917 de bileklerini keserek intihar etmesi ya da öldürülmesiyle adı uğursuz semte çıkan yer konut alanı olarak fazla gelişmemiş ve bu sebepten dolayı Yusuf İzzettin Efendi’nin av köşkünün bahçesinde bir mezarlık alan oluşturulmuştur. Semtin adı köşkün aşağısında bulunan ve bugün izi kalmayan kuyudan gelmekteymiş.
Zincirlikuyu Mezarlığı hakkında İslam Ansiklopedisi’nde şu açıklamalar bulunmaktadır: “Cumhuriyet devrinin başlarında birçok alanda yapılan değişiklikler mezarlık tanzim ve mimarisinde de kendini göstermiştir. Bir taraftan bilhassa şehir içinde kalan tarihî mezarlıklar çeşitli bahanelerle tahrip edilerek yok edilmiş, diğer taraftan da ihtiyaç duyulan yerlerde yeni mezarlıklar açılmıştır. Asrî mezarlık (Çağdaş mezarlık) adıyla anılan ve hemen her şehir ve büyük kasabada kurulan bu yeni mezarlıklarda kabirlerin içi beton duvarlarla örülerek üstü beton kapaklarla kapatılmış, bazan birkaç kat olabilen bu kabirlere böylece birden fazla defin yapılma imkânı elde edilmiştir. Çeşitli kâgir malzemeyle dış görünüşleri itibariyle havuz biçiminde yapılan mezarların baş taşlarına mezar sahibinin pantografla işlenmiş resminin yerleştirilmesi de bu devrede ortaya çıkan ve asrî mezarlık görüntüsünü tamamlayan unsurlardandır. İstanbul’da da bu anlayışa uygun olarak Zincirlikuyu’da 380.847 m2 üzerinde modern bir mezarlığın inşasına başlanmış ve ilk defa 12 Nisan 1937 tarihinde şair Abdülhak Hâmid Tarhan’ın buraya defnedilmesiyle Atatürk tarafından resmî açılışı yapılmıştır. 1959 yılına kadar Asrî Mezarlık adıyla bilinen bu mezarlık bu tarihten sonra çok tanınan mevkiinden dolayı Zincirlikuyu Mezarlığı ismiyle anılmıştır. İstanbul’da bundan başka Zincirlikuyu adını taşıyan iki semtin daha bulunmasının ortaya çıkardığı bazı karışıklıklara rağmen bugün bu ad daha çok Gayrettepe-Zincirlikuyu Mezarlığı için kullanılmaktadır. Asrî Mezarlık inşa edilirken Hâtıralar Parkı adıyla, daha çok Türk sanat ve fikir adamları ile çeşitli sahalarda şöhret bulmuş insanların da defnedileceği bir yer olarak düşünülmüştü. Bu sebeple Ömer Seyfeddin’in naaşı 1939’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile Kadıköy Mahmutbaba Mezarlığı’ndaki kabrinden alınarak buraya defnedilmiştir. Ancak günümüzde bu görüş önemini tamamen kaybetmiş ve Zincirlikuyu şehrin normal mezarlıklarından biri haline gelmiştir. Asrî Mezarlık’a defnedilen tanınmış şahsiyetler arasında Rıza Tevfik Bölükbaşı, Cemil Topuzlu, Yûsuf Ziyâ Paşa, Zuhuri Danışman, İsmail Hami Danişmend, Sait Faik Abasıyanık, Reşit Rahmeti Arat, Falih Rıfkı Atay, Fazıl Ahmet Aykaç, Ali Ekrem Bolayır, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Ercümend Ekrem Talu, Ahmet Kudsi Tecer, Mazhar Osman Usman, Mehmed Emin Yurdakul, Hüseyin Sadeddin Arel, Mehmet Suphi Ezgi, Refik Fersan, Selâhattin Pınar, Şerif Muhittin Targan, Osman Şevki Uludağ, Ali Sami Boyar, Halil Dikmen, Cemal Nadir Güler, Münir Hayri Egeli, Ali Vasfi Egeli, Emin Onat, Refet Bele, Ragıp Gümüşpala, Fuat Ağralı, Ali Fethi Okyar, Kâzım Orbay, Şükrü Saraçoğlu ve Erol Güngör’ün adları sayılabilir”
Ancak bugün Zincirlikuyu mezarlığında daha pek çok tanıdık isim yatmaktadır. Örneğin; Ayhan Işık, Sadri Alışık, Türkân Saylan, Kemal Sunal, Sakıp Sabancı, Vehbi Koç, Belgin Doruk, Müslüm Gürses, Rıfat Ilgaz, Asım Bezirci, Ruhi Su, Abdi İpekçi, Orhan Kemal, Erdal İnönü, İsmail Cem, Duygu Asena, Ekrem Bora ve Metin Serezli gibi birçok ünlü kişinin kabri burada bulunmaktadır.
Dinci Çevrede Zincirlikuyu İftirası
Yıllar önceydi…
Tahminimce 1979 yılıydı…
Şehzadebaşı Camiinde zamanın en ünlü vaizi Timurtaş Uçar yine o ateşli konuşmalarından birini daha yapıyordu. Timurtaş öylesine etkili bir hatipti ki, onun konuşma tarzını ve gırtlağını sıkarak kalabalıklara höykürme metodunu Refah Partisi eski milletvekili Şevki Yılmaz dâhil pek çok kişi taklit etmişti.
Bir ara konu, ölüme ve kabirdeki sorgu sual ile kabirdeki azap çekme meselesine geldi.
İşte o an Timurtaş Uçar hırıltılı ses tonuyla ve hançeresini yırtarcasına haykırışla “Zincirlikuyu mezarlığında yatan zalimler” gibisinden bir ifade kullanmıştı.
Sözlerine özetle şöyle devam etmişti: “Zincirlikuyu adını o lanetli mezarlığa ilk gömülen kişi Abdülhak Hamit Tarhan verdi. Bu adı, Hz. Peygamberin bir sözüne nazire/gönderme yapmak için kasten verdi”
Tabii tüm cemaat dikkatle Timurtaş’ın Zincirlikuyu mezarlığı ve kabir azabı arasında nasıl bir bağlantı kuracağını ve hangi hadisi (peygamber sözü) söyleyeceğini merakla bekliyordu.
Nihayet ağzından o uydurma hadis çıktı.
Güya Hz. Muhammed demiş ki: “Kâfirlerin kabri zincirli kuyudur.”
Bu sözle verilmek istenen mesaj şuymuş: “Kâfirlerin gömüldüğü mezarların içinde onlara acı ve ıstırap verecek bir düzen vardır. Kâfirler o azabın içine zincirlere bağlanarak sokulur”
Abdülhak Hamit Tarhan da bu peygamber sözüne muhalefet etme maksadıyla sözüm ona demiş ki: “Madem Muhammed kendi inanç esaslarına inanmayanları ‘Zincirli bir kuyu’ ile tehdit ediyor, o halde ben de bir mezarlığa bu adı vermeliyim ve oraya gömülmeliyim”
Vaaz bu ateşli ve hem peygambere hem Abdülhak Hamit Tarhan’a hem Zincirlikuyu mezarlığında defnedilmiş olanlara hem de İslam’a inanmayanlara iftira atmosferinde sona ermişti.
“Peygambere iftira” dememin nedeni, kabir azabı İslam akaidi içerisinde kabul edildiği kadar aynı zamanda kabul görmeyen bir itikadi meseledir. Dolayısıyla mezarların içinde azap olduğuna ilişkin peygamber sözlerine İslam hukukunda “Ahad haber”, yani “inanılması gerekli olmayan kaynak” ismi verilir.
Fakat Zincirlikuyu konusu burada bitmiyordu…
Dinci güruhta da birtakım batıl efsaneler anlatılıyordu…
Zincirlikuyu ismi, Atatürk’e ait bir sözle irtibatlandırılıyordu…
Afet İnan’ın Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler adlı kitabında geçtiği üzere, vefatına yakın bir gün Atatürk heyecanlı ruh haliyle gördüğü rüyayı etrafındakilere anlatır ve en yakın dostu Salih Bozok’u kastederek der ki: “Salih’e söyle, ikimiz de kuyuya düştük. Fakat o kurtuldu”
İşte Atatürk’ün bu sözündeki “Kuyu” sözcüğünden hareket eden yobazlar, Ulu Önder’in rüyasında öldükten sonraki akıbetini gördüğünü iddia ediyorlardı. Onun “Zincirlere bağlanıp ilahi azap kuyusuna atılarak cezalandırılacağını” seslendiriyorlardı. Atatürk’ün vefatına üzülüp intihar girişiminde bulunan Salih Bozok’un ise bir süreliğine o azap kuyusundan kurtulduğu yorumunu yapıyorlardı.
Konu başlığında niçin “Kuyruklu Yalanlar” ifadesini kullandığım şimdi daha iyi anlaşılmıştır sanırım. Çünkü Zincirlikuyu mezarlığı bahane edilerek ve manevi duygular hoyratça sömürülerek din adına uydurulan birçok iftiranın masum zihinlere yerleştirilme çabasını ve birbirine bağlı yalanlarla bunun nasıl gerçekleştirildiğini ancak böyle vurgulayabilirdim.
Mezarlıklara Fazla Anlam Yüklenmesin
Aslında mezarlık alanlara fazla anlam veya kutsallık yüklememek gerekir.
Unutulmasın ki, Hz. Muhammed’in gömülü olduğu Mescidi Nebi’deki alan aslında bir Yahudi mezarlığıdır. O arsa, sahibi olan Yahudilerden satın alınarak kamulaştırılmıştır ama bu satın alış o mezarlığın Yahudilere ait bir alan olma durumunu değiştirmemiştir ve Hz. Muhammed’in arkadaşları da bu noktada kompleks yapmamıştır
Unutulmasın ki, Hz. Muhammed’in eşi Hatice dâhil birçok ilk dönem Müslümanı, Mekke’deki Cennetül muallâ kabristanında İslam’ın düşmanı şahıslarla komşu olarak yatmaktadır.
Unutulmasın ki, 3. Halife Osman bir Yahudi mezarlığına gömülmüştür, her ne kadar bugün sanki Cennetül Baki’ mezarlığındaymış gibi ona bir makam oluşturulmuşsa da.
Unutulmasın ki, Fatih Sultan Mehmet hâlâ Bizans krallarının ve Hristiyan din ulularının bulunduğu bir mezarlıkta yatmaktadır.
Unutulmasın ki, Atatürk’ün bir rüyasını aslı astarı olmayan palavra hadislere yaslamaya çalışanlar, O’nun ölmeden önceki en son sözünün: “Ve aleykümüsselam” olduğunu saklamaktadırlar. Kur’an’a göre (Nahl suresi, 32. ayet) “Ve aleykümüsselam” sözünü sadece ve sadece “Cennetlikler” söyler.
Ayrıca yine unutulmasın ki, Zincirlikuyu’da yatanlar dâhil ebedi istirahata çekilenleri rahatsız etmek hiç kimseye ahlaken ve dinen bir zenginlik katmaz, aksine çok şey kaybettirir.