AKP’nin dini konulardaki, özellikle de İslam hukuku olan fıkıh alanındaki akıl hocası Hayrettin Karaman’ın: “Şeriat kanunları artık halk arasında uygulanabilir” şeklindeki sözlerinin kamuoyunun dikkatini çektiğini ve olumsuz tepki uyandırdığını görüyorum.
Asıl tartışmanın odağında “Şeriat ne demektir? Şeriat kurallarının uygulanması ne anlama gelmektedir?” gibi iki genel konunun olduğu açıktır.
İsterseniz, en anlaşılır şekliyle bu konulara netlik getireyim…
ŞERİAT HÜKÜMLERİNİN BİR KISMI KHK GİBİDİR
Müslümanların uygarlıkta çöküşünün en önemli nedeni İslami ceza sistemi (Ukubat) olarak adlandırılan şeriat kanunlarının uygulanıp uygulanmaması meselesidir.
Öncelikle bilmeliyiz ki şeriat hükümlerinden bir kısmı Nass (Kesin Hüküm) vasfından ve kanun olma özelliğinden ziyade; sıkıyönetimlerde ve OHAL gibi dönemlerde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler niteliğindedir ve oldukça serttir ama zamanın anlayışına ve genel kabullere uygun şekilde değiştirilebilecek niteliktedir. Hükümleri nesh eden (Yürürlükten kaldıran) veya hükümleri nesh edilen (Yürürlükten kaldırılan) Kur’an ayetleri, bazı şartlar oluştuğunda kimi hükümlerin geçerliliğinin ya da uygulamasının kalkabileceğine işaret etmektedir. Bu, önceki hükümlerin ilkel veya kötü olduğu anlamına gelmez.
Öte yandan bazılarının zihninde şeriatın karşılığı, erkeğin keyfi seçimlerine göre düzenlenmiş kurallar bütünüdür. Pozitif hukukun ne olduğu ve kanun uygulamada ahlakın önemi kimilerinin umurunda değildir.
Şeriat kavramı asıl yönüyle, ahlaka dair tavsiyeler ve ibadetler ile sosyal ilişkilerdeki bazı düzenlemeleri bağlamayı ifade eder. Ancak ilk dönem siyasi yönelimlerden dolayı Şeriat kavramı, politikaya dinsel değerleri alet edenler için bir ikbal aracı haline getirilmiştir. Oysa Hz. Muhammed’in siyasetle ilişkisi, cezalandırma mantığından ziyade, ahlaki boyutla çerçeveliydi. Onun gayesi pozitif ve evrensel hukukla doğrudan alakalı değildi. Bunun nedeni, Arapların örfi ve yerel hukukunun, pozitif hukuku doğuracak ve geliştirecek özelliğe sahip olmamasıydı.
HZ. MUHAMMED ŞİDDET YANLISI DEĞİLDİ
Hukukun temeli olan ahlak, İslam’ın ilk dönemlerinde Ortadoğu bölgesinde yüksek seciyeli kimlikleri doğurdu ama modern hukuk tohumunun ana vatanı ise Yunan felsefesinden beslenen ve Roma uygarlığından ilham alan Batı olagelmiştir.
“Merhamet peygamberi olan Hz. Muhammed, şiddet yanlısı mıydı?” gibi peşin hükümlü sorularla adeta İslam’a ve onun liderine haksız yere saldırılması tüm dindarları rahatsız etmektedir. Hemen cevap vermeliyim ki, kendi dönemi içerisinde İslam şeriatının ağır yaptırımlarının Hz. Muhammed tarafından da tatbik edilmesi tuhaf değildi. Çünkü peygamberin hitabında ilk sırada muhatap Arap toplumuydu, dolayısıyla hadd cezaları (Ağır yaptırımlar) ve benzeri cezaların ilk muhatabı da Arap toplumuydu. İslami şeriatın ağır cezai sisteminin karşısında muhatap ilkel bir toplum olduğundan dolayı, o tür şeriat o yörede yaşayan topluluklara özel bir şeriattı.
Aynı Peygamber, Hendek Savaşında Medine Anlaşmasına ihanet eden Yahudilere ceza verirken de Tevrat şeriatına göre ceza uygulamış, yani yerelliğe ve özel hukuka öncelik vermişti. Ancak Müslümanların diğer bir Müslümana karşı ağır cezalar uygulamamasını tavsiye eden Hz. Muhammed, cezanın kaldırılmasına ilişkin herhangi bir şüphenin bu cezaların uygulanmasını kaldıracağına da vurgu yapmıştır.
ŞERİAT HÜKÜMLERİ ARTIK UYGULANAMAZ
Şeriatın şimdiki ve gelecekteki zamanda uygulanması imkânsızdır.
Şer’i hükümlerin olanaksız oluşunun ana nedeni, Peygamberin şeriat hükümlerinin uygulanmasındaki otoriteyi, hilafetin süresi olan otuz yılla kısıtlamış olması, dolayısıyla süreli hilafetin sonrası için şerî cezayı zımnen (Üstü örtülü, dolaylı) kaldırmış olmasıdır.
Gelinen noktada, Müslüman şahsiyetindeki genel kalitenin yok olması da İslam adına uygulanan cezaların uygulanabilir oluşuna engeldir.
Gelecekte, ilk dönem Müslümanlarının iman ayarında kişiler yetişse bile onların tercihinin ceza hükümlerinin uygulanması yönünde olacağı düşünülemez, çünkü son döneme kadar geçen süreçte ceza verme ve uygulama psikolojisinin kötü etkileri ve acı tecrübelerinin olduğu tüm Müslümanların şuuraltındadır.
Aynı zamanda, pozitif hukukun evrenselliği, İslam şeriatının yerelliğinin ötesinde konumlanmış durumdadır.
İslam şeriatı, kendi zamanının örfünü taşımış ama gelecek zamanın ve geniş coğrafyaların adetlerini hesaba katmamıştır. Üstelik hesaba katma gereği de duymamıştır.
İslam, yaptırımdan öte, ahlaki duruşlara önem veren bir din olma iddiasıyla öne çıkmıştır. Ama cezalandırmanın etik meyvesi sadece korku ile mümkündür ki, bu ise müminin doğal ruh halinin sağlıklı gelişimine engeldir.
Başkalarına ceza vermeye meraklı radikaller, kendilerine ise en olmadık yüce makamları biçmektedir.
Radikal eğilimlere sahip bazı grupların kendilerini bir nevi tanrılaştırmalarının en bariz göstergesi Allah’ın sorgulayacağı konuları kendi uhdelerine almaya çalışmalarıdır.
Dine bağlılığının sınırını iyi çizemeyenler kendilerine benzemeyenleri, sanki kendileri Allah’ın yüce makamındaymışçasına sorgulamakta ve onlara ceza kesmeye çalışmaktadırlar.
İSLAM'IN MESAJLARI ASLINDA İNSANCILDIR
İslam yerel değerleri korumakla birlikte gelişim göstermek zorunda olan bir dindir.
“İslam evrensel ve zaman üstü müdür yoksa evrenselleşemeyen bir kabile dini midir?” sorusunun sorulma nedeni, İslam Mekke’de doğup uygar toplum düzenine göre yol alırken niçin şehir anlamına gelen Medine’de küçük toplum birimine veya kırsal kesim kanunlarına uymak zorunda kaldığının merak edilmesidir.
Öyle ya, cinsiyetler arasındaki aşırı alınganlıklar ve güvene dayanmayan dinî yaklaşımlar hep Medine’de gerçekleşmiş, böylece İç dinamiklere, yani yobaz toplum baskısına dönük zecri önlemler, zorlayıcı hükümler İslam toplumunda egemen olmuştur.
Güven duyulmayan bireylerin oluşturduğu toplum düzeninde, insani kurallar genel kabullere ve özgürlük barındırmayan yaptırımlara bağlanır. Toplumu meydana getiren anlayış değiştikçe alınan önlemlerin zoraki sürdürülmesinin esprisi de kalmaz. Bu durumda Allah görüşünü değiştirmiş, Peygamberin statüsü de deforme edilmiş olmaz. İnsanın gelişen yaşam standardı ve özgürlük ruhu, tutsaklık kurallarıyla hapsedilemez.
Benim açıklamaya çalıştığım bu noktalar bazılarınca anlaşılmasa veya ne demek istediğimi anlamak istemeyenler olsa bile evrensel değerlere yönelme iddiasındaki bir ahlak dini olan İslam’ın insancıl mesajlarına hiç kimse “Şeriat isterük” sloganlarıyla engel çıkartamaz.