Din, Sosyoloji biliminde karşılığı “Moda” olan sözcüktür.
Din, devrimler tarihinde birçok namuslu halk hareketine önderlik eden akidedir.
Din, insanı maddeye tapmaktan kurtarıp manevi iklime transfer eden düşüncedir.
Din, Tanrının varlığını ispatlamak için göbeğini çatlatanların yoğun olduğu kurumdur.
Din, insanları cezalandırmaya bayılan kimi dengesiz psikolojilerin kendi saçma öğretilerine bahane yaptıkları değerler manzumesidir.
Din, samimi bağlılarının iyi niyetine göre yorumlanan ama dincinin düzenlediği operasyonlar sonucu varlığının devamı tehlikeye giren mistik alandır.
Din, hakkında çok konuşulduğunda insanları bıktıran, usandıran, içini bayan, bilhassa kadınlardan ziyade erkeklere öncelik tanıyan sosyal statü ayarcısıdır.
Din, esaslarına inandığı bilinsin diye, dine yeni girenlere din adamlarınca giriş ritüeli düzenlenen organizasyondur.
Din, diğer dinler şimdilik şöyle bir kenarda dursun ama imanın başlangıcında “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resuluh”, yani “Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in ise Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ederim” ifadesi seslendirilen İslam’ın dâhil olduğu inanç sistemidir.
Din, ahlakla yaşandığında ve düşünce temelleri iyi atıldığında keyfine doyum olmaz bir değer; ancak her konu ve her alanda hüküm koyup müdahil olduğunda ise “Geveze” özelliği eleştirilen düzendir.
Bir de Ateiste Bakalım
Osmanlıca ağdalı bir tanım vardır: “Etrafını câmi’, ağyârını mâni” diye. Anlamı, “tarif ettiğin şeyde ne lüzumsuz bir ifade ne de kısır bir anlatım olmamalıdır”. O yüzden ben de vurucu anlatımla ama gerçekçi yönüyle bir ateist portresi çizeceğim.
Gün geçtikçe taraftarları, biraz da din adına hareket edenlerin olumsuz örnekleri nedeniyle artan ateizm hareketinin doğal üyesi ateistlerin kim olduklarını elimden geldiğince açıklayacağım.
Ateist, bir yaratıcı olarak tanrının varlığına inanmayan, onun varlığı ya da yokluğu için ispat getirmeye gerek duymayan, sadece ve sadece Müslümanların kelime-i şehadetinin başlangıcındaki “Eşhedü en la ilahe (Tanrının varlığına tanık olmuyorum)” kısmını söyleyip devamını getirmeyen ve kendi inançsızlık dünyasına, yani kendi moda anlayışına prim veren bir felsefi akımın elemanıdır.
Ateist: “İnançsızım” dese de, bu tanıtmıyla ters orantılı/ aksiyle mütenasip olarak “Saf inançlı olmasına rağmen, bir kısmı din baronlarınca uydurulan iman esaslarına bağlanmayı ret eden safi duruşlu” karakterin adıdır.
Ateist, dincinin “İnanıyorum” dediği tanrıya inanmayan bir ahlak abidesidir. Ateistler, sahtekâr bir inançlının“Tanrı” dediği şeye inanmayan, sağlıklı psikoloji sahibidir.
Ateist, Bakara Suresinde münafıkların “Yuhâdiûnallah (Onlar Allah’a kazık atmak isterler)” nitelendirmesine muhatap olmayacak derecede Allah’a karşı mert olan cibiliyet sahibidir.
Ateist… Kaliteli, haklı, yerinde ve ulvi soru soran kişidir.
Ateistin sorduğu soruları ve verdiği cevapları ancak Allah, peygamberler ve melekler sorabilir ve cevaplandırır.
Örnek vereyim mi?
Ateistin: “Allah nerede?” sorusunu, Hz. Musa daha önce sormuştu.
Ateistin: “Allah ölüyü nasıl diriltebilir, ahiret nedir?” sorusunu, Hz. İbrahim daha önce sormuştu.
Ateistin: “İnsan niçin yaratıldı? Dünyada niye haksızlık ve zulüm var?” sorusunu, Adem yaratıldığında, “Bu kan dökücüyü niçin yarattın?” itirazında bulunan melekler sormuştu.
Ateistin engelli varlıkların ikinci sınıfa itilemeyeceğine dair itirazının aynını, gözleri görmeyen bir kişiye yüzünü ekşiten Hz. Muhammed’i eleştirip uyaran Allah sergilemişti.
Ateistin: “Allah gökte mi, yoksa hiç bilinmez bir makamda mı?” sorusuna, Tuva Vadisi’ndeki ateşin içinden Hz. Musa’ya seslenen Allah cevap vermişti. Kendisinin mekândan münezzeh (İlgili olmamak) olduğunda ısrar edenlere Allah, “Bu ateş olarak gördüğün şey, benim.” şeklinde seslenmişti.
Soru soramayacak derecede zavallı olan kişiden ateist olamaz.
İnancını tartamayacak kadar cesaretsiz ve inancına güvenmeyen güvensiz kişiden de ateist olamaz. Bu tip karakterlerden olsa olsa, ancak münafık olur, yani kendini dindar diye gösteren ikiyüzlü karaktersiz olur.
Ateist Öldüğünde Nasıl Hesap Verir
Ateisti daha iyi anlayabilmemiz, açıkçası onların normal yaşamda olduğu gibi başka şartlarda da aynı değerlere ve bakış açısına sahip bulunduklarını kavrayabilmeniz için ilginç ve bir o kadar örneklemesi hiç yapılmamış mizansenle betimleme yapacağım.
Bazı din kabullerinde çokça tiyatral bir “Ölünün kabir diyalogu” vardır ya, hani ölen kişi kabre girdiğinde Münker ile Nekir adlı korkunç suretli meleklerce sorgulanır.
İşte bu farazi ortamın varlığını bir an kabul edelim.
Örneğin; ahlaklı, erdemli ve tutarlı karakterde bir ateistin öldüğünü, mezara yatırıldığını ve kendisine iki ürkütücü varlığın, sorgu meleklerinin gelip, din, dindarlık ve insanlık konularında sorguya çektiğini farz edin.
Öncelikle siz, Münker ve Nekir’in o ateisti sorguya çekilebileceğine inanır mısınız?
Bakın ben, ateistin veya başka bir inanca sahip kişinin bu ortamın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tartışmıyorum, diyelim ki böyle bir ölü diyalogu meydana geldi, bu durumda bir ateist sizce nasıl sorgulanabilir, diyorum.
Ben bunun oldukça zor olacağına, ama ateist yönünden değil sorgu soran Münker ile Nekir yönünden zor olacağına inanırım.
Niçin mi?
Mesela sorgu melekleri ona: “İnanç nedir? diye sorsalar, ateist onlara: “Sapıklık ve rezillikse inanmam” diyecektir.
Mesela ona: “Din nedir?” diye sorulsa, “Din adamlarına prim vermem!” cevabını verecektir.
Mesela melekler: “Varlık nedir? diye sorsalar, “Her şeyi değerli görmemek şarlatanlıktır” şeklinde tasavvufi geleneğin mantığını hatırlatacaktır.
Mesela ona, “Bir ateist dua etmeye başladığında, bu manzara Allah'ın tuhafına gitmez mi? İnançsız birinin, kendi ettiği duaya güvenmesini yorumlayabilir misin?” diye sorsalar, “Bir ateistin deistliğe zıplayışının komik görüntüsüdür bu. Ettiği duaya inanmayan kişi, inandığı duayı putlaştırır” gibisinden felsefi derinliğe ait karşılık verecektir.
Bir ateist ve deist ölürken son nefesinde nasıl öldüğü, yani inançlı mı yoksa inançsız mı öldüğü sorusu yersizdir. Evet, onlar münafıkların sapkın inançlarına inanmazlar ama bu durum onların hiçbir inanca sahip olmadığını göstermez.
Münafıklar, Allah’ın emirlerini algılamada aşırı alıngan varlıklardır. Bir ateist, bir münafıkla kıyaslandığında, tutarlı ve dürüst olduğu, yani namuslu olduğu hemen belirginleşir.
Ateist yaşarken “İnançsızım!” der, ama inançlıların çoğunun yanılgı içinde olduklarını görerek ölür. Münafık ise yaşarken “İnandım” der ama ölürken imansızlığı seçer.
Münafık diliyle Kelime-i Şehadet çeker, Che Guevera gibi inançsız zannedilenlerse aslında ikiyüzlü dindarların sahte tanrısına silah çekmekle Kelime-i Şehadet çeker. Che gibi aslanlar, kabre imanlı girer, sahte dindarlar ise kabre gönlündeki münafıklıkla yuvarlanır.
Ateistler inanç bakımından belki de tanrının en delikanlı kullarıdır, çünkü hemen ve birden bire “İnançlıyım” diye din alanına girip itikat konularına pervasızca saldırmazlar.
Din ve Allah adına uydurulmuş basit ve aşağılık gerekçeleri kabullenmemenin adıdır çoğu kez, ateistlik.
Allah’ın varlığını kanıtlamak adına olmadık şaklabanlıklar ve delillerle Allah’ı bulma tiyatrosunu oynamayan, doğal aktörlerdir ateistler.
Allah’a Allahsız diye bilinenler daha yakındır
Ne söylemeye çabaladığımı açıklayayım isterseniz…
Bazı şeylerin farkına varmalıyız.
Ahlaklı, sağlam karakterli bir ateist yaşarken neyse, öldükten sonra da öyle kalacağını, hiçbir ortamın ve şartın ona aksi etki edemeyeceğini iddia ediyorum. Ateistlerin namusluları, her devrin adamı değildir, ama her devirde adamdır.
Çünkü bilimsel ahlaka sahip, değerli ve ilkeli bir ateist, halka göre inançsızdır ama Hakk’a göre baştanbaşa inançtır.
Ateist olduğunu iddia edenlerin bir kısmının damarında zannedildiğinin aksine genellikle bilimsellikten çok duygusallık bulunur. Onları duygusallığa sürükleyen ana neden sahtekâr dindarlardır, yani sahte dindarların yalan yanlış din tanıtımları veya takındıkları tuhaf tavırlardır. Dolayısıyla atestlerin şeyhi şeytan değil şeytanlaştığını bile fark edemeyen, hatta her işe başlarken şeytandan Allah’a sığındığını sanan şeytanlaşmış ama imanlı olduğunda ısrarlı insanlardır.
Dinlere uymadıklarını, dinleri terk ettiklerini ve umursamadıklarını iddia eden deistlerin bir kısmına da baktığımızda gerçek pek fazla değişmez, çünkü onların da şeyhleri, yani deistliğe yönlendiren ana etkenlerin başı dinin bekçiliğini yapan dincilerdir.
Anlayacağınız, ateistlerin namusu, onların hiçbir kutsala inançlarının olmadığını savunan ahlaksız din simsarlarının kabullerinde saklıdır.
Belki de Allah’a, iman sahibi olduğunu ileri süren Allahçılar değil tüm varlıklara saygı gösterenler ama kendilerine Allahsız denilenler doğrudan ulaşır.