Mısır Parlamentosu, bu hafta başında Yunanistan ile yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını onayladı. Mısır kaynaklı haberlerde; “Parlamento Anayasa ve Yasama Komisyonunun söz konusu anlaşmaya onay verdiği, anlaşmanın iki taraf arasındaki deniz yetki alanlarını kısmen belirlediği ve ileride yapılacak görüşmelerde sınırın tamamının belirleneceği” belirtiliyor.
Belli ki Mısır’a anlaşmayı hemen imzalaması, sınır üzerinde anlaşamadıkları ayrıntıları ise daha sonraya bırakmaları konusunda güçlü bir dış telkin gelmiş. Bu telkinin arkasında eşgüdüm içindeki ABD ve AB’nin olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Mısır-Yunanistan Anlaşmasında Dış Telkin Var
Türkiye, Yunanistan’la anlaşmazlık yaşadığı ama 27 Kasım 2019’da Libya ile imzalanan deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması ile kendi deniz yetki alanı olduğunu uluslararası arenaya deklare ettiği saha içinde 21 Temmuz 2020 tarihinde ilan ettiği NAVTEX’i Almanya Başbakanı Angela Merkel’in devreye girmesiyle beklemeye almış ve bölgede sismik araştırma yapmak için bulunan Oruç Reis’i Antalya’ya çekmişti. Arkasından, Mısır ve Yunanistan’a ellerini çabuk tutup anlaşmayı imzalamaları konusunda ABD telkini gelmiş ve 6 Ağustos 2020’de Mısır ile Yunanistan arasında deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasının imzalandığı uluslararası kamuoyuna duyurulmuştu.
Yani devlet aklıyla hareket etmeyen ve nitelikli, çağdaş kadrolarını tasfiye edip bu yüzden büyük resmi göremeyen iktidar, uluslararası bir Doğu Akdeniz kumpasına gelmiş ve dolayısıyla ülkemizi de kumpasa kurban etmişti. İsrail de Mısır-Yunanistan anlaşmasına destek verdiğini açıklayarak, bir anlamda Türkiye’ye karşı yapılan bu kumpasın içinde olduğunu itiraf etmişti.
İktidar Türkiye’nin Çıkarları Peşinde Değil!
Bu kumpas niteliğindeki hamlenin acil olarak yapılmasının bir nedeni de Doğu Akdeniz Boru Hattı’nın (EASTMED) önünü açmaktı. EASTMED boru hattı karada ve denizde devam eden, Doğu Akdeniz’in kaynaklarını Kıbrıs ve Girit üzerinden Yunanistan’a ve İtalya’ya, oradan da tüm Avrupa’ya aktaracak olan doğalgaz boru hattıdır. Türkiye, Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşması ile EASTMED’in güzergâhını kapatmıştı ve Türkiye’nin onayına mahkûm etmişti. Yani küresel ve bölgesel desteğe sahip Mısır-Yunanistan anlaşması, Türkiye-Libya anlaşmasını boşa çıkarmak için karşı hamle olarak geliştirildi.
Bu hamle göstere göstere geldi. Yaklaşmakta olan bu hamleyi boşa çıkarmak için yapılması gerekenleri defalarca bu köşede yazdık ve ekranlarda anlattık. Ama iktidar, Mısır’ın “terörist örgüt” olarak gördüğü İhvan’a angaje olduğu için Türkiye’nin çıkarlarını yok saydı ve Mısır’la masaya oturma ve anlaşma yoluna gitmedi.
Tüm Dünyaya Meydan Okuyamayız
Genel olarak Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları iddiamızda haklıyız ama haklı olmak yetmez. Hakkımızı alabilmemiz için güçlü olmamıza da ihtiyaç var. Güç deyince aklınıza sadece askeri güç de gelmesin. Siyasi güç, diplomatik güç ve ekonomik güç, askeri gücün dışında en belirleyici durumda olanlarıdır. Ama dünya kamuoyunda hiçbir itibarı kalmayan, yalnızlaşan, çağdışı bir ideoloji peşinde radikal unsurlarla işbirliği yapan, ekonomimizi iflas ettiren, “Monşer” mobbingi başta olmak üzere birçok yöntemle nitelikli diplomatik kadroları tasfiye eden ve kalan niteliklileri de edilgen hale getiren iktidar nedeniyle yazık ki ülkemizin siyasi, diplomatik ve ekonomik gücü yerlerde sürünmektedir.
Yediği darbelere ve iktidara rağmen askeri gücümüz hala bir şekilde ayaktadır ve cengâverce mücadele vermektedir. Ama bilinmelidir ki; bu gücün bir sınırı vardır ve tüm dünyaya sadece askeri güçle meydan okuyabilmek ve Doğu Akdeniz’deki ülkemizin hakkı olan deniz yetki alanları hedefine ulaşabilmek mümkün değildir.
Sorunun Kaynağı İktidar
İktidarın çağdışı ideolojisi ve öngörüden yoksun politikaları nedeniyle Doğu Akdeniz çanağında bulunan bütün ülkelerle çok ciddi sorunlarımız var. Bu sorunların kaynağı ise bizatihi ülkemizi yöneten iktidar iradesidir.
İktidar nedeniyle Suriye ile savaş halindeyiz ve büyükelçimiz yok. Lübnan’la Hristiyan-Maruni, Suriye’de karşı cephelerde olduğumuz Hizbullah ve Suudi Arabistan’a yakın olan Refik El-Hariri bileşenleri nedeniyle büyük sorunlarımız var. İsrail ile olan ciddi sorunlarımız hala devam ediyor ve büyükelçimiz yok. Mısır ile kavgalıyız ve büyükelçimiz yok. Libya’nın Katar hariç tüm Arap âlemini, Rusya ve Fransa’yı arkasına almış olan doğusu ile savaş halindeyiz. Bu savaş, Libya’nın Sirte-Cufra hattı üzerinden bölünmesine dahi neden olabilecek nitelikte. Eğer Libya bölünürse; Türkiye’nin Trablus yönetimi ile yaptığı anlaşma da çöpe gider. Çünkü coğrafi karşılıklılık doğu Libya iledir. Cezayir, İhvan’a verilen destek nedeniyle Türkiye’ye iyi gözle bakmıyor. Tunus’ta İhvan’a yakın olan Nahda Hareketi iktidarın ortağı olmasına rağmen Erdoğan’ın Libya için Tunus’ta üs kurma isteğini kabul edemedi. Çünkü Türkiye’deki iktidara karşı Tunus’ta da büyük tepkiler var.
Rusya ile İlişkiler de Kırılgan
Yunanistan ile sorunlarımız var, fakat bu sorunlar iktidara mal edilemez, geçmişten geliyor. Ama iktidar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Kıbrıs adına Avrupa Birliğine (AB) girişine gelecekte olacakları öngöremediğinden imkân sağladı. Bu yüzden şimdi AB içinde Türkiye’ye karşı konumlanmış ve kararların üzerinde veto hakkı olan iki devlet var.
Üstüne üstlük; AB ve ABD ile ilişkilerimiz geçmişle kıyaslanamayacak kadar kötü. Rusya, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı oluşan bu kuşatmayı dengeleyebileceğimiz bir güç. Ama onunla da Suriye ve Libya’da karşı cephedeyiz. Ayrıca Ortodoks dünya için önemli olan Ayasofya konusunda iktidarın hukuk garabeti niteliğinde aldığı düşüncesizce kararlar ve Kanal İstanbul ısrarı yüzünden Rusya ile ilişkiler her an koptu, kopacak durumdadır.
Yurtseverlere Düşen Görev!
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Türkiye, Doğu Akdeniz’de kumpasa gelmiş ve hem bölgesel hem de küresel anlamda ağır kuşatma altına girmiştir. Bu kumpasın ve kuşatmanın mimarı ise iktidarın iş bilmez siyaseti, çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve milyonda bir bile gerçekleşme şansı olmayan fakat tüm Arap coğrafyasında yüksek tehdit algısına neden olan “Yeni Osmanlı” hayalidir.
İktidarın “Mavi Vatan” söylemi de dâhil dış politika hamleleri sonuç almaya yönelik değil, iç kamuoyuna yöneliktir. Amaç; tükenmişliğini, sıkışmışlığını, ekonomik iflası örtmek, hızla çözülen tabanını bir arada tutabilmek ve ülkemizin çıkarları ve güvenliği lehine hamleler yapıyormuş ve tüm dünyaya meydan okuyormuşçasına bir izlenim vermektir. Yurtseverlere, aydınlara, siyasetçilere ve emekli askerlere düşen görev ise iktidarın ülkemizi felâkete taşıyan bu girişimlerinin değirmenine su taşımamak ve ısrarla uyarmaktır!