Daha önce de yazmıştık; 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerin sadece bir yerel seçim olmadığını, iktidar için güvenoyu niteliğinde olduğunu. Bu şekilde olmasının en büyük müsebbibi ise iktidardı. Söylemleri, seçim kampanyası stratejisi, AKP’li yerel adaylardan çok Erdoğan’ın önde gözükmesi ve tüm ekranlarda boy göstermesi ile aslında bunu kendileri istedi.
Seçimlerin iktidar lehine adil ve dürüst olmamasına, devletin tüm gücü ve mali imkânlarının iktidar adayları lehine kullanılmasına rağmen tam bir hayal kırıklığı yaşandı ve iktidar hemen hemen tüm büyük şehirleri kaybetti. Ama İstanbul farklıydı, bu şehirde yenilgi kabul edilemezdi. Çünkü İstanbul demek, Türkiye demekti! İstanbul’da kaybeden, Türkiye’de kaybetmeye mahkûmdu. İktidarın en yetkili ağzı bu gerçeği geçmişte ve hemen seçim öncesinde, kendi kalabalıklarının önünde altını çizerek defalarca söylemişti.
Halkın Algısı Değişmedi
İşte bu yüzden hukuk, anayasamız, çağdaş ilkeler ve değerler dâhil, İstanbullunun halk iradesi katledildi ve seçimin yenilenmesi kararı verdirildi. Arkasından kazanabilmek için Türkiye’nin güvenliğini ve bekasını yok sayacak, tehlikeye atacak ve akla hayale gelmeyecek entrikalar çevrildi. Hatta seçimi alabilmek için terörist başının kardeşi, hepimizin vergileri ile ayakta duran ve devlet kanalı olan TRT’ye çıkarıldı. Amaç çok netti; Kürt asıllı Türk vatandaşlarını kandırmak. Ama kimse yemedi!
Tekraren dün (23 Haziran 2019) yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri için iktidar stratejisini değiştirmiş, 31 Mart öncesi söylemlerinin bir kısmından uzmanların uyarıları nedeniyle vazgeçmişti vazgeçmesine ama halkın algısını değiştirememişti.
Kuvva-i Milliye Ruhuyla
Türk Halkı için, İstanbullu için artık 23 Haziran seçimi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi değildi. Eğer öyle olsaydı; tüm Türkiye nefesini tutar, aklıyla, duygusuyla, maddi ve manevi desteği ve hatta kalp atışları ile İstanbul’da olur muydu?
İstanbullu tatilini kesti, işini gücünü bıraktı, her türlü engellemelere rağmen, yurdun her köşesinden Kuvva-i Milliye ruhuyla İstanbul’a aktı, sandık başına gitti ve oyunu kullandı. Burada motive edici unsur İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını seçmek değildi. Amaç, 31 Mart’taki iradesinin katledilmesinin hesabını sormak, ülkesine ve istisnasız her alanda felakete sürüklenen ülkesinin kaderine sahip çıkmaktı.
Azgın Azınlık Değil, Çağdaş Çoğunluk!
İstanbullu “azgın azınlık” değil, ülkesine ve kentine sahibiyet gösteren çağdaş çoğunluk olduğunu gösterdi. Netice olarak; İstanbul seçim sonuçları halkın iktidardan bezen, ondan kurtulmak isteyen iradesinin kararlılığını ve baskıya direnme gücünü gösterdiği için her türlü takdire hak kazanan ve tüm dünyaya örnek olan bir demokratik halk hareketidir.
Umarız; iktidar sonuçları doğru okur, sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını seçtik diyerek sonucu küçümsemez ve bugüne kadar seyrettiği rotada çok ciddi değişiklikler yapar. Ama yapabilir mi, alınan seçim sonuçlarını içselleştirebilir mi? Pek de mümkün gözükmüyor. Umarım yanılırız.
Erken Seçim Ufukta!
İktidar böyle devam edemez ve bu şekilde ülkeyi yönetemez. Ekonomimiz, kriz durumundan göstermelik tedbirler ve seçim yatırımları nedeniyle iflas durumuna geldi. Acı reçetelere ihtiyaç var. Kaybetmeye başlayan ve düşüşe geçen iktidarın bu acı reçeteleri uygulayabilmesi zor. Erken seçim ufukta gözüküyor. Yalanlasalar da, olmaz deseler de bu kesin gibi. Ama yarın, ama ertesi gün!
Ayrıca; kapıda bekleyen ve ülkemiz için yaşamsal önemi olan bir sürü sorunumuz var. Diğer taraftan; denge ve kontrol mekanizmaları patlatılmış, yasaması işlevsizleştirilmiş ve yargısı bağımlı ve operasyonel hale gelmiş bir rejimle bir yere gidebilmek mümkün değil. İhtiyacımız olan güç ortak akıl, bunu da tekrar parlamenter sisteme dönüşle sağlayabiliriz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanan Ekrem İmamoğlu'nu kutluyor, görevinde başarılar diliyorum.