Dünyanın en zor işlerinden biridir şiddet uygulayarak yapılan rehine kurtarma operasyonları. Hele de;
- Kurtaracağınız rehineler profesyonel ve acımasız bir terör örgütünün elindeyse,
- Operasyon yapacağınız yer başka bir ülkenin topraklarında ve o ülkenin azami müsamahasına mazhar ise,
- Rehineleri elinde bulunduran terör örgütü küresel ve bölgesel güçlerin siyasi, lojistik ve teknolojik desteğine sahipse ve
- Rehinelerin bulunduğu yer zor bir coğrafi bölgede ise rehinelerin yaşamını çok büyük bir oranda riske etmeden operasyonu başarabilmenin yüzdesi çok düşüktür.
Artık Seçim Kazanma Şansı Yok!
İşte Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesinde girişilen rehine kurtarma operasyonu da böyle bir işti. Doğru karar; rehinelerin şiddet kullanılmadan başka bir yöntemle kurtarılmasıydı ki bu mümkündü ve daha önce de uygulanmıştı. Ama iktidarın bekleyecek zamanı yoktu. Bir başarı öyküsüne veya öykülerine çok ama çok ihtiyacı vardı. Çünkü kamuoyu yoklamalarında da açıkça görüldüğü gibi; Cumhur İttifakındaki erime durdurulamıyordu. Eğer bir şeyler yapılamazsa seçim kazanma şansları neredeyse yok gibiydi.
Bu nedenle iktidar ağır din ve milliyetçilik istismarı yapıyor, “Güçlü İktidar” ve kendi yönetiminde “Güçlü Bir Türkiye” algısı yaratabilmek için bir dizi operasyon gerçekleştirmeye çalışıyordu. “Karadeniz’de gaz bulundu” haberleri, Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesi konusu, Mavi Vatan’a sahip çıkılıyormuş gibi iç kamuoyuna yönelik rüzgâr yapmalar ve “Aya gidiyoruz” gibi akla ziyan açıklamalar hep bu kapsamda yapılan ve iktidarın karanlık mahfillerinde planlanan bir dizi hamlelerdi. Bu ve bunun gibi hamleler daha da artarak devam edecek.
Ay’a Gidilemeyeceğini İktidar da Biliyor!
İktidarın yaptığı bu hamlelerin başka özellikleri de var. Örneğin “Ay’a gidiyoruz” hamlesinin birincil misyonu; olması gereken gündemi örtmek ve halkın bir bölümünün dikkatini ekonomik iflastan ve salgını yönetemiyor olmanın sonuçlarından kaçırmaktı. Yoksa aklı başında ve biraz mürekkep yalamış birisinin halen sürdürülen kafayla Türkiye’nin 2100’de bile Ay’a gidemeyeceğini bildiğini ve güldüğünü iktidar da biliyordu. Yine de “Kandırdıklarım ve aldattıklarım bana yeter” diyor.
“Yeni Anayasa” hamlesinin birincil misyonu ise karşısında yer alan, her geçen gün büyüyen demokratik bloğu anayasa tartışmalarının içine çekerek birbirine düşürmek ve parçalamaktır. Muhalefet bu topa girer ve tartışmaya başlarsa büyük saflık eder ve gerçekten de parçalanma olur. Önce seçim yapılmalı, iktidar gitmeli. Asgari demokratik koşullar oluştuktan sonra bu konu gündeme gelebilir ve tartışılabilir. Demokrasinin, hukukun, adaletin ve çağdaşlığın önündeki en büyük engel olan bu iktidarla anayasa tartışmasına girmek, affedilmez bir hata olur.
Amaç Siyasi Rant
Her devlet, rehine alınan vatandaşlarını ve devlet görevlilerini derhal kurtarmak ister. Bu tür kurtarmaların siyasi hedefi içte ve dışta vatandaşlarına sahip çıktığını göstermek ve vatandaşların devlete olan güven duygusunu pekiştirmektir. Bizim ülkemizdeki iktidar ise yaklaşık 5-6 yıldır rehine tutulan 13 devlet görevlisi ile ilgili olarak parmağını bile oynatmadı, bu konuyu unutturmaya çalıştı, dile getirenleri sansürledi, yok saydı.
Geçtiğimiz Çarşamba günü (10 Şubat 2021), Kuzey Irak’ta Gara bölgesine yapılan operasyonla bir anda rehinelerimiz hatırlandı. Çünkü bu operasyonun siyasi hedefi; iktidar için bir başarı öyküsü yaratmaktı. İktidar kurtarılan devlet görevlisi rehineleri arkasına alarak ve halkın önüne çıkarak gövde gösterisi yapmayı planlıyordu. Amaç rehinelerin kurtarılmasından çok siyasi ranttı. Başka yöntemlerle rehineleri kurtarmak, askeri bir operasyonla kurtarmak kadar iktidar için arzu edilen etkiyi yaratmazdı.
Esir Değil, Rehine!
İktidar, PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ı ve kardeşini; seçimleri kazanabilmek, Kürt kökenli yurttaşlarımızın oyunu alabilmek, hiç değilse muhalif adaylara oy verilmesini engellemek maksadıyla yani siyasi ikbali için kullanmayı düşündü, hatta kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı TRT’ye bile çıkardı ama bu imkânı rehinelerimiz için kullanmayı aklına bile getirmedi.
İktidar açıklamalarında rehineler için “esirler” diyor. Bu büyük bir gaf! Hem de 19 yıldır devleti yönetiyor olmanın tecrübesiyle! “Esir” diyerek uluslararası hukuki bir terim kullanmak; PKK’yı meşrulaştırmaktır, bilmeden 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Savaş Esirleri Sözleşmesi’ne gönderme yapmaktır ve PKK ile yapılanın terörle mücadele değil, savaş olduğu anlamındadır. İşte Türkiye’nin bu farkındalığa sahip olmayanlar tarafından yönetildiğinin yüzlerce örneğinden biri daha! Varın, gerisini siz tahmin edin!
Başarısızlığın Nedeni İktidar
Kurtarma operasyonunun başarısızlıkla neticelenmesinin en büyük nedeni; baskın şeklinde planlanan operasyonun “Çarşamba günü müjde vereceğiz” açıklamasıyla istemeden de olsa karşı tarafa emare verilmesi, baskın niteliğinin ortadan kalkmasıdır. Ayrıca harekâtın içeriği açıklanmasa da bölgede işbirliği yapılmak zorunda kalınan Peşmerge nedeniyle PKK’nın durumu anlamış olması ve bu yüzden baskına uğranılmasıdır.
Bu başarısız operasyondan ve 16 şehidimizden sonra Hulusi Akar’a düşen sorumluluk derhal istifa etmektir! Kabile devletleri hariç, çağdaş ülkelerde bu böyle oluyor. Diğer dikkati çeken konu da harekât başarılı olunca medyaya verilen fotoğraflarda Hulusi Akar “bizzat harekâtı yönetti” açıklamalarıyla en önde yer alırken, başarısız olunca fotoğrafta sadece Genelkurmay Başkanı yer alıyor. Başarıya siyasiler sahip çıkıyor, başarısızlığı ise askerin üzerine atıyorlar. Hâlbuki başarısızlığın tek sorumlusu iktidardır. Çünkü operasyonun siyasi hedefi baştan sona kadar iktidarın siyasi rant elde etmesi üzerine bina edilmiş ve çok riskli olmasına ve rehinelerin başka yöntemlerle kurtarılabilmesi mümkün olmasına rağmen siyasi ikbal uğruna başarı şansı çok düşük bu seçenekte ısrar edilmiştir.
İktidarla Aynı Dünyada Yaşamıyoruz
İktidar hala hiç utanmadan, sıkılmadan bu başarısızlıktan devlet gücü ile ele geçirdiği medya aracılığı ile bir başarı öyküsü yaratmaya ve siyasi rant sağlamaya çalışıyor. Suudi Arabistan Kralı vefat ettiğinde üç gün yas ilan eden iktidar 16 şehidimize yası çok görüyor, kendi yanlışları nedeniyle başarısız olan rehine kurtarma operasyonunda sorumluluğunun gereği olan istifayı düşünmüyor, muhalefeti suçlayarak siyasi rant hesaplarına bir yenisini ekliyor ve bu kapsamda ilkeleri, milli değerlerimizi ve etik kuralları yok sayıyor.
Şehitlerimizin cenazeleri Türkiye’nin dört bir yanından kaldırılırken ve gözyaşları dökülürken Rize’de AKP kongresinde kahkahaların atılmamasını, şakalar yapılmamasını, şehidimizin annesinin acısına saygı duyulmasını ve siyasi rant malzemesi yapılmamasını dilerdik. Belli ki bu iktidar iradesi ile bırakın aynı gemide olmayı, aynı ülkede yaşamayı, aynı dünyada bile değiliz! Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve yüce milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Ruhları şâd olsun.