Geçtiğimiz Pazartesi (30 Kasım 2020) sabahı saat 10:00’da Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanlığına aday olduğumuzu duyurduk.
Salgın hastalık durumu söz konusu olmasa idi destek veren arkadaşlarımızın bir bölümü ile birlikte bir basın toplantısı gerçekleştirme ve olabilecek sorulara yanıt vererek daha şeffaf, daha hesap verebilir, vizyonumuzu daha iyi ortaya koyabilen bir yöntemle açıklama yapma imkânını bulacaktık. Ama “Korona Yasakları” ve kamu sağlığına özen gösterme duyarlılığımız adına, ağırlıklı olarak sosyal medya üzerinden açıklama yapmak zorunda kaldık.
Adaylığımızın belli olması ile birlikte, mesaj ve telefon yağmuruna tutuldum desem gerçekten abartılı olmaz. Destek veren, yardım etmek isteyen ve başarı dileyen herkese çok teşekkür ediyorum. Belli ki ülkenin genel gidişinden dolayı büyük endişe ve aynı zamanda büyük de bir beklenti var. Özellikle Atatürkçü Düşünce Derneği’nden beklentiler en üst düzeyde!
Coşkun Özdemir
Keşke destek ve başarı dilekleri için arayanların tamamının isimlerini bu köşede yazabilseydim. Ama ne yazık ki bu mümkün değil. Onun yerine arayanların en kıdemlisi, biyolojik olarak en yaşlısı ama kafaca en gençlerinden birisinden bahsetmek istiyorum size bu yazımda.
1929’da Şanlıurfa’da doğan ve 1952 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Coşkun Özdemir aradı beni. Konuşmasında kurduğu cümleler, neden sonuç ilişkileri, gerçeklikle ve bilimle bağı, verdiği tarihsel referansları ve hala cumhuriyete, kurucu ideolojisine, Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine olan inancı ve tutkusu ile 91 yaşında gibi değil de en fazla 41 yaşında bir cumhuriyet hekimi ve akademisyeni gibiydi.
Şanlıurfa Altın Yıllarını Yaşadı
Coşkun Özdemir gibi büyük birikime sahip bir cumhuriyet aydınının “Sizin ADD Genel Başkanlığınız, Atatürk önderliğinde kurulan ve aydınlanmayı, bilimi, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı hedef alan cumhuriyetimizi savunma ve daha geniş kitlelerde sahibiyet yaratma yönünde büyük bir dalga yaratabilir” demesi beni ziyadesi ile onurlandırmıştır. Layık gördüğü için kendisine çok teşekkür ediyorum.
Coşkun Özdemir; “Türker Bey, Şanlıurfa çocukluğumdan 1950’ye kadar altın yıllarını yaşadı. Tiyatroya giderdik ve her türlü sanat olayları vardı” dedikten sonra, Mustafa Kemal Paşa adına yapılan ilk anıtın Şanlıurfa’da, hem de Osmanlı zamanında 1917’de açıldığını anlattı. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu bilmiyordum ve öğrenmiş oldum.
Anafartalar Kahramanı
25 Nisan 1915’de Gelibolu Yarımadası’nda daha sonra Anzak Koyu olarak adlandırılan sahile Anzak Kolordusu tarafından çıkarma yapıldı. Bu sırada 19. Tümen Komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal ihtiyat kuvveti olmasına rağmen sorumluluk alarak, komutası altında bulunan 57. Alay askerlerine; “Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum!’’ diyen tarihi emrini vererek düşmanı geri püskürttü.
Daha sonra Anafartalar Grup Komutanlığı’na albay rütbesi ile getirilen Mustafa Kemal, üstün komuta yeteneği ve eşsiz başarılarıyla “Anafartalar Kahramanı” unvanına erişti. Kara savaşları 10 Ocak 1916’ya kadar sürdü. Sonuçta İngilizlerin başat güç olarak kontrolünde bulunan mağrur ve yenilmeyi aklına bile getirmeyen düşman, belki de tarihin en büyük yenilgisini alarak 10 Ocak 1916’da çekilmek zorunda kaldı ve Türk Ordusu için “Çanakkale Geçilmez” sözünü tarihe yazdırdı.
“Urfa Mutasarrıfı” Nusret Bey
İşte bu Çanakkale Cephesi’nde savaşan ve bu savaştaki kahramanlıklarıyla ün salan Şanlıurfalı Mehmetçiklerden geriye kalan gaziler savaş sonrası Şanlıurfa’ya döndüklerinde, komutanları Mustafa Kemal’i büyük bir övgü ve hayranlık duygularıyla çevrelerine anlatmışlardır.
O tarihlerde “Urfa Mutasarrıfı” olan Nusret Bey, Şanlıurfalı gazilerin Mustafa Kemal Paşa’ya olan bu sevgi ve bağlılıklarını bir anıtla sembolleştirmeyi düşünmüştür. Nusret Bey, şehrin kuzey kesimini Karakoyun Deresi üzerindeki Hacı Kamil Köprüsü’ne bağlayan bir cadde açtırarak buraya “Mustafa Kemal Paşa Caddesi” adını vermiş, caddenin ortasını çiçeklerle süslenmiş bir refüj ile düzenleterek Vali Konağı karşısına Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi’ni yaptırmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Anıtı
Böylece Mustafa Kemal albay rütbesinde iken, henüz cumhuriyet kurulmadan, kendisi Atatürk unvanını almadan adına ilk anıt Şanlıurfa’da, 1917 yılında yaptırılmış ve yine Türkiye’de ilk defa 1917 yılında Şanlıurfa’da bir caddeye adı verilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması üzerine, Mondros Mütarekesi’nin ilgili maddelerine dayanılarak, 1919’da Anadolu’nun birçok yeri işgale uğramıştı. Bu işgaller sırasında İngilizler, Urfa’yı ve çevresini işgal etmişlerdi.
Kim Kahraman, Kim Hain?
“Urfa Mutasarrıfı” Nusret Bey, İngiliz işgal komutanını karşılamaz, komutan odasına girdiğinde ayağa kalkmaz ve yerini vermez. Buna sinirlenen ve tepki gösteren İngiliz komutana “Siz misafir gibi gelseydiniz Birecik’te karşılardık. Fakat işgal ordusu sıfatıyla sizi karşılamaya Türklüğüm manidir” diyerek yanıt verir.
İngilizler, Şanlıurfa’ya gelişlerinden bir ay sonra, 6 Nisan 1919 tarihinde Nusret Bey’i “Ermeni Tehciri” bahanesiyle İstanbul’daki Vahdettin’in Dâhiliye Nazırı’na şikâyet edip azlettirirler. Daha sonra tutuklatır ve idam ettirirler. Nusret Bey’in idam sehpasındaki son sözü “Vatan sağ olsun” olur. Ruhu şad olsun!
Bizim için İngiliz işgalciye direnen Nusret Bey kahraman, İzmir’in direnmemesi için emir veren, İngiliz işgal komutanına İstanbul’un altın anahtarını teslim eden ve İngiliz zırhlısına binerek kaçan Vahdettin haindir!
Bir cumhuriyet öğretmeni olan Pervin İşeri Öztabağ’ın Admeta Kitap’tan çıkan “O’nu Hak Etmek” adlı kitabını okumanızı öneririm.