Zanka

Türker Ertürk

Twitter Instagram


Türker Ertürk

Dün (16 Eylül 2019) Ankara’da, Erdoğan, Ruhani ve Putin’in katıldığı üçlü bir zirve gerçekleştirildi ve Suriye konusu masaya yatırıldı. Zirve sonrasında liderlerin yaptığı açıklamalara damga vuran birinci husus; her üç ülkenin de Suriye konusunda tam bir görüş birliğinde olduklarını açıklamalarıydı.

Ancak, her üç ülkenin tam bir görüş birliği içinde oldukları doğru değil. Buna rağmen görüş birliği içinde olduklarını söylemelerinin, her ülke açısından farklı nedenleri var. Bu farklılıkları ayrıntıya girmeden genel olarak ifade edersek; Rusya ve İran Türkiye’yi Astana süreci içinde tutarak ve ürkütmeyerek Amerika’nın dokuz oturak kucağına oturmasını engellemeye çalışıyor. Bu nedenle Türkiye’ye katlanıyor ve zaman içinde nasıl olsa kendileri ile daha fazla anlaşmak zorunda kalacak diye değerlendiriyorlar.

Bu Siyaset, Kıvrak Ortadoğu Dansıdır

Türkiye liderliği ise aklınca Rusya ve İran’ı ABD’ye karşı denge unsuru olarak kullanmaya çalışıyor, Rusya ve İran’la her konuda mutabakat içinde olduğunu söyleyip ABD’ye mesaj göndererek tehdit ediyor ve Türk Halkı’nı da büyük devletlerle nasıl aşık attığını göstererek kandırmaya çalışıyor. Bu siyaset; akıldan, bilimden, diplomasi sanatından uzak olup, bin bir çile ve acılarla dolu tarihimizden ders almamış bir zihniyetin ürünüdür. Bu siyaset; kıvrak Ortadoğu dansıdır, sonu kündeye getirilmektir. Bu siyaseti II. Abdülhamit de -hem de şimdiyle kıyaslanmayacak kadar nitelikli kadrolarla- becermeye çalıştı ve sonuç; Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbistan, Karadağ ve Romanya başta olmak üzere 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybı ve Osmanlı’nın çöküşü oldu!

Ankara Zirvesi’nden sonra, İran Cumhurbaşkanı Ruhani yaptığı açıklamada “ABD Suriye’yi bölmeye çalışıyor. Suriye halkı 9 yıldır eziyet çekiyor. İdlib’deki teröristlerin varlığı daha da güçlü hale geldi. Buradaki teröristlerle mücadele etmeliyiz. ABD, Suriye topraklarında gayri meşru olarak bulunmaktadır” diyor, özetle. Ama İran’la tam bir uyum içinde olduğunu söyleyen Türkiye, Suriye’de gayri meşru olarak bulunan bir güçle başından beri işbirliği yaptı, daha yeni “Güvenli Bölge” konusunda anlaştı, ortak devriyelere başladı ve Urfa’da Amerikalılarla birlikte operasyon merkezi bile kurdu. Yani İran ve Türkiye aynı yerde değil!

Güvenli Bölge Değil, Tampon Bölge!

“Güvenli Bölge” denen alan; ABD açısından Türkiye’yi, Türkiye’yi yöneten iktidar açısındansa halkı oyalamaya, kandırmaya ve PYD’yi korumaya yönelik bir tampon bölgedir ve esasında Suriye’nin bölünmesi içindir. Suriye konusunda ABD’nin planları, ülkemizin güvenliği ve çıkarları ile çatışmaktadır.  Suriye konusunda ABD ile işbirliği yaptıysanız ve hala yapıyorsanız; durumunuz Türkiye’nin güvenliğine ve çıkarlarına ihanettir.

Zirvenin ev sahipliğini üstlenen Erdoğan, gelinen nokta itibarıyla Suriye'de IŞİD tehdidinin ortadan kalktığını belirtti ve "En büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı PYD'dir. ABD ile 2 hafta içinde uzlaşamazsak kendi harekât planımızı uygulamaya başlayacağımızı buradaki dostlarımıza da anlattım" dedi. İktidar PKK’nın uzantısı PYD’den şikâyet ediyor ama Putin ve Ruhani bilmiyorlar mı Türkiye’nin PYD’nin palazlanmasına neden olan desteği verdiğini ve liderini Ankara’da kırmızı halı ile karşıladığını! Türkiye’yi ürkütmemek ve Astana sürecinde tutabilmek için bunu yutuyor gibi gözüküyorlar. Çünkü biliyorlar ki, Türkiye’deki iktidar zaman içinde geri adım atmak zorunda kalacak ve yanlarına gelecek.

Sorun Sevip Sevmemek Değil!

Suriye konusunda, ülkeler tabii ki kendi ülkelerinin çıkarları ve güvenliği paralelinde mevzileniyorlar. Bu kapsamda Suriye cephesinde, genel anlamda iki karşıt taraf var. Birincisi ABD’nin liderliğini yaptığı ve içinde İsrail’in de bulunduğu Suriye’yi bölmeye ve parçalamaya çalışan mevzi. Diğeri ise; Rusya ve İran’ın liderliğini yaptığı, Suriye’nin bütünlüğünü ve istikrarını yeniden sağlamaya çalışan mevzi. Sorun; Suriye’yi ve Suriyelileri sevip sevmeme, koruyup korumama meselesi değil.

Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları da normal olarak Suriye’nin bütünlüğünü ve istikrarını sağlamaya çalışan ikinci tarafta mevzilenmesini gerektiriyordu. Ama Türkiye, kendi çıkarlarına karşıt bir mevzide yer aldı ve emperyalizmin Suriye’deki vekalet savaşının ateşine odun taşıdı. Nedeni ise; çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi, “Yeni Osmanlıcı” hayali, mezhepsel bakış açısı ve bu kapsamda Müslüman Kardeşlere (ihvan) olan aşkı idi! İktidar, bu amaçlarına ulaşmak için Beşar Esad’a düşmanlık etti ve Suriye’de ihvanı iktidara taşımaya çalıştı.

Aynen Irak’ta Olduğu Gibi; Suriye Kürt Otonom Bölgesi

2015’de Rusya Suriye’de sahaya inmeseydi, üç aşağı beş yukarı bu hedef gerçekleşecekti. Ama Rusya’nın Suriye’deki topa aktif olarak girmesiyle birlikte, bugün bambaşka bir tablo var önümüzde. Artık Beşar Esad’ın iktidarda kalacağı kesin ama Suriye de eski Suriye olmayacak. Yeni Suriye’de Kürtler önemli bir oyuncu olacak ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt otonom bölgesi kurulacak.

Erdoğan Ankara Zirvesi’nde PYD’yi tehdit olarak gösterdi ama Rusya farklı düşünüyor. Yani bu konuda da bir mutabakat yok! Hatta Rusların taslak olarak hazırlattığı anayasada federatif yapı ve PYD var. Karşı mevziden ABD ise PYD’yi müttefik olarak kabul ediyor ve BOP kapsamında Suriye’nin bölünmesi ve parçalanması hedefini revize ederek öteleyip, Irak’ta olduğu gibi bir federatif yapı ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt otonom bölgesi istiyor.

Türkiye ise ülkesinin güvenliği ve çıkarları peşinde koşmayan bir iktidarla sağa sola savruluyor, pinpon topu muamelesi görüyor. İktidar Suriye konusunda yanlış yerde mevzilenmeseydi, bugün gördüğümüz tablo karşımızda olmayacaktı. Sorunun müsebbibi çözümün değil belirleyicisi, parçası bile olamaz. Mevcut iktidarla, Türkiye’nin her konuda olduğu gibi Suriye konusunda da kaybeden tarafta yer alacağından şüpheniz olmasın.

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver