Savaşın iyisi, temizi ve kutsalı olmaz. Savaş kötüdür, insanlığa ve yerküremiz üzerinde bulunan canlı ve cansız varlıkların tümüne karşı suçtur.
Atatürk; “Şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş, zorunlu ve hayati olmalıdır. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Ancak ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş cinayettir” demişti. Kurtuluş Savaşı, böyle bir savaştı bizim için. İşte bu nedenle Atatürk; “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini manevi mirası olarak bizlere bıraktı.
Savaşın gerçekten temizi olmaz. Uzayan savaşın içinde temiz insanlar da kirlenir. Bugünlerde 44. gününe girdiğimiz Ukrayna Savaşında sivillere yapılan katliamları ve özellikle Kiev’in varoşu durumundaki Bucha’da yaşanan vahşeti konuşuyor, tartışıyoruz. Her iki taraf da birbirini suçluyor. Bana sorarsanız; ben de bilmiyorum bu vahşeti kimin yaptığını. Her iki taraf da olabilir.
Hibrit Savaş
Hiçbir şey ilk bakışta görüldüğü gibi, hele hele böyle kirli bir savaşta size gösterildiği ve algınıza kolayca sunulduğu gibi değildir. Bugün Ukrayna Savaşı konusunda dünya ana akım medyasında yazılanların, anlatılanların ve gösterilenlerin yüzde 75’ine inanmayın, kalan yüzde 25’ine de şüphe ile yaklaşın.
Çünkü Ukrayna’da devam eden, adına Beşinci Nesil Savaş veya Hibrit Savaş denen bu mücadelede asli unsur geçmişin klasik savaşlarında olduğu gibi asker, askeri ateş gücü veya manevra kabiliyeti değil. Bu savaşta propaganda, medya algı operasyonları, vekâlet savaşçıları, terör, darbe girişimleri, siber operasyonlar, yaptırımlar, ekonomik manipülasyonlar da dâhil, yok yok!
Sicilleri Temiz Değil
Rusya’nın sicili temiz değil. Geçmişte Çeçenistan’da neler yaptığını biliyoruz. Ama Ukrayna tarafının da sicili iyi değil. Neo Nazilerin ve Azov Taburlarının da Ukrayna’daki icraatlarını ve ne gibi katliamlara imza attığını biliyoruz. Hem de epey uzun zamandır. Ayrıca; bir de Suriye’de yaşananlar var. Suriye’deki vekâlet savaşında ABD’nin vekil güçleri olan Radikal İslamcıların yaptığı katliamların Beşar Esad’ı dünya kamuoyunda mahkûm edebilmek için medya operasyonlarıyla nasıl tersine algı bir yaratılarak kullanıldığını gördük.
Hatta televizyon stüdyolarında, failinin Suriye rejim güçleri olduğu algısına yönelik ses ve görüntü efektleri de içeren katliam videoları çekilip servis edildiğini de biliyoruz; tıpkı 2003’de müdahale öncesinde Irak’ta kitle imha silahlarının varlığı konusunda ABD ve dünya kamuoyunu kandırabilmek için sahte belgeler üretildiğini ve ABD’yi ve İngiltere’yi yöneten en üst siyasi liderler tarafından tüm dünyanın gözünün içine baka baka nasıl yalan söylendiğini bildiğimiz gibi!
Ukrayna Üzerinden Bilek Güreşi
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri olarak müdahalesi asla kabul edilemez, bu uluslararası hukukun ağır bir ihlalidir, kınıyorum! Bu savaş engellenebilir, bugüne kadar uzamasına izin verilmeyebilir veya durdurulabilirdi! En başından itibaren bu köşede yazmış, ekranlarda anlatmış ve “Bu savaş; Rusya-Ukrayna savaşı değildir. ABD’nin Ukrayna üzerinden Rusya ile yaptığı bir bilek güreşidir. Aynen Afganistan’daki gibi uzun soluklu bir yıpratma savaşı olacaktır” demiştim. Gelişmeler; şu an için analizimizin ve öngörümüzün doğru çıktığını gösteriyor.
Hâlbuki Rusya’nın güvenlik endişelerinin bir kısmı karşılanabilir ve krizin savaşa evirilmesi engellenebilirdi. Ama ABD savaşı engellemek istemedi ve küresel çıkarları için Ukrayna’yı ve Ukraynalıları kurban verdi! Bugün de ABD ve İngiltere savaşın devam etmesini istiyor. İngiltere, “Brexit” kararı ile AB’den ayrıldıktan sonra iyice ABD güdümüne girdi.
ABD’nin Hedefleri
ABD’nin Ukrayna üzerinden Rusya ile girdiği bilek güreşinden beklentileri;
- Rusya’yı istikrarsızlaştırmak ve iktisaden ağır bedel ödetmek,
- Putin’e yönelik itibarsızlaştırma ve rejim değişikliğini tetiklemek,
- Rusya tehdidi üzerinden Avrupa’yı istediği gibi şekillendirmek,
- Avrupa ile Rusya’nın karşılıklı ilişkisini sonlandırmak,
- Avrupa ile Çin arasındaki ticari ilişkiyi -Kuşak Yol da dâhil- sekteye uğratmak,
- Rusya’nın uzun vadede aynen Sovyetler Birliği gibi çözülmesine yol açacak gelişmelerin önünü açmaktır.
Bu savaşta darbe girişimi de oldu. Hedef Pakistan ve Başbakanı İmran Han’dı. Nedeni ise Hindistan gibi Rusya konusunda çekimser kalması, yalnızlaştırılmaya çalışılan Putin’e destek vermesi, yaptırımlara katılmaması ve Moskova’ya gitmesiydi. Darbe girişimi; 8 Mart’ta Pakistan’ın Washington Büyükelçisine mektup verilerek, “İmran Han giderse her şey düzelir, Pakistan affedilir” denmesi ile başladı. Hedef; İmran Han’ı mecliste güvensizlik oyuyla düşürmek veya Pakistan Ordusu vasıtasıyla bir darbe kotarmaktı. ABD, bunu geçmişte Türkiye de dâhil birçok yerde yapmış ve başarmıştı. Ama bu sefer -hiç değilse şimdilik- başaramadı.
İmran Han’ın Suçu Büyük
Bu olay, ABD’nin hiçbir zaman demokrasi ve insan hakları endişesi içinde olmadığını bir defa daha gösterdi. Amerikalılar; “İmran Han orduya rağmen Moskova’ya gitti” diyor. Egemen bir ülkenin başbakanı olan İmran Han, ABD’den veya ülkesinin ordusundan izin almak zorunda mıydı?
ABD açısından İmran Han’ın sicili bozuktu. Geçen yıl, ABD Afganistan’dan çekilirken Pakistan’dan üs istediğinde İmran Han olumsuz yanıt vermişti. Hatta bir televizyon mülakatında İngiliz gazetecinin sorusuna “Afganistan için ABD’nin üs ve kolaylık isteğine hayır diyeceğim” ve “1979-1988 arasında Afganistan konusunda ABD’nin peşinden gidildiği için Pakistan 70 bin insanını kaybetti” diye cevap vermesi şaşkınlık yaratmıştı.
Türkiye’nin İzlemesi Gereken Yol
İmran Han çok haklıydı. Çünkü ülkesinin güvenliğinin, istikrarının ve çıkarlarının peşindeydi. Pakistan, 1979’dan itibaren Afganistan hakkında ABD’nin çizgisini takip etti, dediklerini yaptı. Mücahitler geldi, desteklediler, eğittiler ve savaşa gönderdiler. Bu yüzden İslam radikalleşti, Pakistan şiddete ve teröre boğuldu, on binlerce can kaybettiler ve hala da kaybediyorlar. Ama bu olanları ABD umursuyor mu? Hayır! Tıpkı şimdi Ukraynalıları umursamadığı gibi!
Bugün Türkiye’nin izlemesi gereken çizgi; Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” çizgisidir. ABD’nin Ukrayna konusunda gösterdiği veya göstereceği bir çizgi değildir. 2011’de, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, ABD’nin Suriye çizgisini takip ettik, başımıza gelmedik felaket kalmadı. 4,5 milyon Suriyeliyi de ABD çizgisini takip ettiğimiz için kucağımızda bulduk. Bu nedenle; ABD’nin dolduruşuna, baskısına gelinmemeli, propaganda savaşının, toplumsal mühendisliğin, yalan haberlerin ve psikolojik harekâtın toplumumuzu şekillendirmesine izin verilmemelidir.
Ukrayna’ya her türlü insani yardımı yapalım. Savaşın bitirilmesi için elimizden gelen tüm gayreti gösterelim ama Rusya ile cepheleşmeyelim, yaptırım uygulamayalım, Ukrayna için Kıbrıs benzeri bir garantörlüğe evet demeyelim, tuzaklara düşmeyelim, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğinin barışa katkı sağlamayacağını her platformda anlatalım. Aksi bir tavır; ülkemize ve milletimize karşı yapılacak en büyük hıyanettir.