Ekonomi de dâhil tüm alanlarda olduğu gibi, dış politika konusunda da tam bir iflas ve tükenmişlik söz konusu. Nedeni ise çok açık; çağdışı Siyasal İslamcı ideoloji, geçmişin aklı, örgütlenme biçimi ve kimliği olan Osmanlı’yı diriltme hayalinden hareketle inşa edilen politikalar ve gerçeklikle bağını koparmış değerlendirmeler üzerinden yapılan maceracı girişimler!
Buna; devlet aklı ile hareket edilmemesi, kurumların iğdiş edilmiş olması, çok ciddi bir sorun olan liyakat sorunu ve Cumhuriyetin dış politika ilkelerinin yok sayılmasını da eklemek doğru olur.
Ayrıca; Cumhuriyetimizin kurucu babası olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihimizin deneyimlerinden süzerek bize yol gösterici olarak bıraktığı
- Yurtta barış dünyada barış,
- Gerçekçilik ve kendi gücüne dayanmak,
- Çağdaş değerler üzerinden hareket etmek,
- Arapların kendi arasındaki itilaflarda taraf olmamak,
- Rusya’yı tahrik etmemek gibi dış politika ilkeleri küçümsendi ve tam tersi yapıldı.
Mısır’a Fatura Ödeyeceğiz
Ortadoğu bataklığına batmamıza, hala o coğrafyalarda şehit veriyor olmamıza,
yalnız Suriye’den 4 milyonu aşkın sığınmacının ülkemize doluşmasına, dünyada ve bölgemizde yalnızlaşmamıza ve tüm Arap dünyasının karşımızda konumlanmasına iktidarın affedilmez fahiş yanlışları neden olmuştur. Şimdi iktidar durumu tersine çevirmeye, ABD, AB, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan başta Körfez Ülkeleri ile durumu düzeltmeye ve beyaz sayfa açmaya çalışıyor ama ülkemizi de küçük düşürüyor.
Daha geçen gün Mısır ile ilişkileri düzeltmek adına Dışişleri Bakanlığı heyeti Kahire’de idi. Tabii ki Mısır'la ilişkileri başlatmak ve görüşme masasına oturmak olumlu bir gelişmedir. Fakat Mısır'la 2013’de ilişkiler koparılarak atılan yanlış adımın, 8 yıldır bunda ısrar ederek ilişki kurmamanın ve ancak bugün gelen geç adımın faturasını Mısır önümüze koymuştur ve ödetecektir. Dış politikada fatura ödemek demek; Türkiye’nin çıkarlarından ödün vermek demektir. İktidar hatalar yapıyor -hem de fahiş ve affedilmez hatalar- ama faturayı gelecek nesillerimiz de dâhil olmak üzere biz ödüyoruz. Bu kabul edilemez!
O Zaman Diktatör Ömer Beşir’e Niçin Destek Verildi?
Niçin Mısır’ın ve çağdaş ülkelerin terörist olarak gördüğü Müslüman Kardeşlere destek verildi ve üzerlerine kol kanat gerildi? Hem de Müslüman Kardeşlerin kurucu ideolojimize ve Atatürk’e düşman oldukları bilindiği halde! Mısır’ın iç işlerine niçin karışıldı? Niçin ülkemizin çıkarları ve güvenliği hilafına Mısır Devlet Başkanı Sisi’ye düşmanlık edildi? “Darbeci” ve “Diktatör” söylemleri de doğru değil. Doğru olsaydı; Sudan’ın Müslüman Kardeşlerle hareket eden, darbeci ve halk düşmanı olan diktatörü Ömer Beşir ile can ciğer kuzu sarma olunmazdı.
Türkiye-Mısır ilişkilerini Arap Baharından nemalanacağını düşünen ve Müslüman Kardeşleri destekleyen iktidar bozmuş ve bunu 8 yıl sürdürmüştür. Şimdi ilişkileri düzeltmek isteyen Mısır değil, Türkiye’dir. Dış politikada altın bir kuraldır; talepkâr olarak masaya oturan, dezavantajlı olarak başlar ve pazarlık gücü zayıf olur! Mısır, Arap dünyasının lideri konumundadır. Sisi’nin arkasında Suudi Arabistan, ABD ve İsrail var. Hatta AB bile Sisi’nin arkasında! Mısır, bir anlamda diğer ülkelerle açılmak istenen beyaz sayfalar için de anahtar ülke durumunda.
Biz Ettik, Sen Etme!
Dış politika böyle bir şey; uzun vadeli geleceği düşünülmeden, tarihten alınan dersler yok sayılarak, devlet aklı küçümsenerek, ülkesel çıkarları gözetmeyen ideolojik bakış açıları ile geliştirilen dış politikalar duvara toslamayla sonuçlanır. Bu durum için hüsran ifadesini kullanmadım; çünkü bir hüsran varsa bu sadece iktidar için söz konusu olabilir. Çünkü hüsran; beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acıdır. Biz ise daha yolun başındayken bu sonu görmüş ve uyarmıştık ama iktidarın düşmanlıkları ile karşılaşmıştık.
İktidarın yaptığı çağdaş olmayan işler ve dış politikasındaki yanlışlar nedeniyle bugün ülkemizin saygınlığı alt seviyeye düşmüştür. 1998’de terör örgütü PKK’nın lideri Öcalan nedeniyle Suriye’yi tehdit ettiğimizde Mısır Devlet Başkanı Mübarek koşarak gelmiş, sonra Suriye’nin başkenti Şam’a gitmiş ve bildiğiniz gelişmeler olmuştu. Bugün ise Kahire’ye koşan ve “biz ettik sen etme” diyen durumuna düştük. Mısır’a ödün vereceğimiz kesin. Umalım da bu ödün Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız hakkında olmasın!
Bu Sayfayı Kim Kirletti?
Dış politikada geleceği düşünmeden verilen duygusal ve tatmin odaklı tepkilerin ve adımların ülke için maliyeti de çok yüksek olur. 30 Ocak 2009’da İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e “siz katilsiniz” demek Türkiye’ye ve Filistin davasına ne kazandırmıştır? Aksine çok şey kaybettirmiştir! 31 Mayıs 2010’da yaşanan Mavi Marmara olayından sonra ise Türkiye-İsrail ilişkileri kopmuştur. O güne kadar Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapma tekliflerini Türkiye’yi gücendirmemek adına kabul etmeyen İsrail, GKRY ile Türkiye aleyhine anlaşma yapmıştır. Ayrıca her zaman Türkiye’ye destek olan Yahudi Diasporasını ve ABD’de etkin olan Yahudi Lobilerini de kaybettik. Sözde “Ermeni Soykırımının” 2019’da ABD Senatosunda ve 24 Nisan 2021’de ABD Başkanı Biden tarafından tanınmış olmasının İsrail’i kaybetmiş olmamızla çok ama çok yakın ilgisi vardır. İş işten geçtikten sonra iktidar İsrail ile de beyaz sayfa açma peşinde! O zaman sorarlar; “Bu sayfayı kim kirletti?” diye!
Laiklik Yani Aklilik!
Diğer taraftan iktidar, Suriye ve Libya’da yanlış kişi ve gruplarla işbirliği yaptı. İtibarımızın ve güvenilirliğimizin düşmesinin ve herkesin bize şüphe ile bakmasının bir nedeni de bu! Kahire’de bunu da önümüze koydular. Soruyorum; nasıl kurtulacağız bunlardan?
Laikliğin yani akliliğin, dini inanç ve itikatla sınırlandırmanın, dini siyasetin, devletin, hukukun ve eğitimin referansı yapmamanın yalnız iç politikada değil, dış politikada da ne kadar yaşamsal olduğunu duvarlara toslaya toslaya anlıyoruz. Umarım iktidar bu sorunu içselleştirir doğru bir yol seçer!