Anayasa düşüncesi ilk defa M.Ö. 3’üncü yüzyılda Aristo ve çağdaşı düşünürler tarafından öne sürüldüyse de ilk yazılı anayasa 1789’da, ABD’de hazırlandı. Bunu 1791 Fransız Anayasası izledi. Türkiye de ise anayasa çalışmalarının tarihi yaklaşık 200 yıllık olmasına rağmen ilk anayasa 1876’da yürürlüğe giren Kanuni Esasi’dir.
Tüm anayasaların birer ruhu, nitelikleri ve ideolojisi vardır. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz; her ülkenin anayasasının esasını oluşturan temel ilkeleri vardır. Bu ilkeler, o ülkenin siyasi rejiminin özünü oluşturmaktadır. İşte bu öze asla dokunulamaz ve değiştirilemez. Ne demek mi istiyorum? Dünyanın hiçbir yerinde ve ülkesinde savaş ve olağanüstü şartlar olmadan, sadece meclisteki çoğunluğa dayanılarak anayasaların özü değiştirilemez ve değiştirilmemiştir. Bırakınız yazılı anayasaları; yazılı anayasası olmayan, sadece tarihin derinliklerinden gelen geleneklere sahip İngiltere’de bile parlamentonun her şeye gücü yetiyor olmasına rağmen Westminster Modeli olarak da bilinen parlamenter monarşi sisteminin başkanlık sistemine veya başka bir rejime çevrilmesi pek olanaklı değildir.
Anayasaya Sadakat Olur, Başkana Değil!
ABD’de asker yemininin bir bölümünde “…I will support and defend the Constitution of the United States against all enemies, foreign and domestic…” (ABD Anayasasını dış ve iç düşmanlara karşı destekleyeceğim ve savunacağım) diyor.
Geçen hafta ABD Başkanı Trump’ın, George Floyd’un polis memuru Derek Chauvin tarafından hunharca öldürülmesi üzerine başlayan ve ABD geneline yayılan eylemlerde ABD askerini kullanma isteğini açıklaması üzerine ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Alexander Milley tüm komutanlıklara mesaj gönderdi. Milley mesajında özetle; “Askerler Amerikan Anayasa’sına sadakat yemini etmiştir, başkana değil” diyerek çok önemli bir hatırlatma yapmış.
Kafana Göre, Keyfi Olarak Yönetemezsin!
Trump’ın başkanlığında savunma bakanlığı yapan ve 2018’de istifa eden eski asker ve siyasetçi James Mattis de “Trump liderlik yapamadı, icraatları ve söylemleri ile Amerikan halkını böldü” diyor. Mattis ayrıca; “Askere Amerikan halkının anayasal haklarını kullanmasını engellemek için emir verilemez, askerler anayasayı korumak ve desteklemek için yemin ettiler” diyor.
Demokrasilerde lider olmak demek; yönetime gelen kişinin kafasına göre ve keyfi olarak şirket yönetir gibi ülkeyi yönetmesi demek değildir. Anayasa, kurucu ideoloji, hukuk ve kanunlar iktidarı doğrudan bağlar. Bunlar yok sayılamaz, yok sayarsa gayrimeşru olur!
Yasal Olmazsa, Trump’a Karşı Çıkacağım!
Kanada’da 2017’de düzenlenen Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda, ABD Stratejik Kuvvetler (STRATCOM) Komutanı Orgeneral John Hyten yaptığı konuşmada; “ABD Başkanı Donald Trump’ın yasal olmayan bir şekilde nükleer silah kullanmak istemesi durumunda Trump’a karşı çıkacağım” dedi. Yani General Hyten, “Benim için esas bağlayıcı olan ABD Anayasası, ilkeleri ve hukuk sistemidir. Bunlar, ABD Başkanı’nın üzerindedir” demek istedi.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı da yapan eski asker ve siyasetçi McMaster yazdığı “Görevi İhmal” kitabında; Vietnam savaşında üst düzey komutanların ABD Başkanlarının dümen suyunda gitmesi nedeniyle ABD’nin ulusal hedefleri, görevleri ve güvenliğinin zedelendiğini ve savaşı kaybettiklerini anlatıyor. Yine kitabında; “Siyasi liderlerin hedefleri ile ulusal güvenliğin hedef ve amaçları örtüşmez ise girişilen tüm mücadeleler ve savaşlar kaybedilir” diyor.
Yasal Olmayan ve Suç İşleten Emir Vermek Suçtur!
Ahmet Davutoğlu “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz’’ dedi. Davutoğlu, hedefe iktidarı koydu ama yine de kontrollü konuştu. Çünkü sorun utanç değil, yargı önünde hesap vermeyi gerektiren icraatlar meselesiydi. İktidar emperyalizm tarafından önüne konan çözüm sürecini uyguladı, terörle mücadele değil, müzakere etti. Bu kapsamda terör örgütü PKK ile Oslo’da masaya oturuldu. Bir devletle bir sorunu çözmek için tabii ki bu da yapılabilirdi. Ama Meclis’ten yetki alınmadan yapılamazdı.
Ayrıca; askere ve polise de “teröristlerle mücadele edilmemesi” için emir verildi. Yasal olmayan ve suç işleten emir vermek ve bu emirleri uygulamak suçtur, biliyor musunuz? Bu yüzden bir yıl içinde 532 şehit verdik. PKK’nın istemediği valileri, komutanları ve polis şeflerini görevden aldılar. Hendekler bu imkân nedeniyle kazıldı!
Libya’da da Suriye’deki Yanlışı Yapıyoruz!
Emperyalizmin Mart 2011’de başlayan Suriye’deki vekâlet savaşında Esad yıkılsın diye sınırlarımızı açtık, İslam ülkelerinden gelen cihatçılara yardım ve yataklık yaptık. Bu yapılanlar anayasamızın ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Yabancı Bir Devlet Aleyhine Asker Toplama” başlıklı 306’ıncı Maddesinin ağır ihlaliydi. Dört milyon Suriyeli sığınmacıyı bu yüzden kucağımızda bulduk. Terör örgütü PKK’nın uzantısı PYD tarafından güneyimizden bu yüzden kuşatıldık.
Bugün Libya’da arabuluculuk yapmayarak, iç savaşta İhvan’ın tarafında olarak yine yanlış yapıyoruz. İktidarın “Libya konusunda Trump’la anlaşmaya vardık” açıklamasının anlamı; aynen 2011’de Suriye’de başlatılan emperyalizmin BOP kapsamındaki vekâlet savaşında olduğu gibi bu sefer de Libya’da taşeronluk yapacağız demektir! Çok uzun soluklu sürecek ve sonunda emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek olan bu savaşta kaynaklarımızı tüketiriz, çok can veririz ama sonuç hayrımıza olmaz! Bu yolla Doğu Akdeniz’de hakkımız olan deniz yetki alanlarımıza sahip olamayız, kaybederiz.
Zamanında “S-400’ü Depoya Kaldırırsınız” Demiştik
Arşivler yalan söylemez. Zamanında “S-400 alınamaz, alınırsa 2,5 milyar dolarımız çöpe gider, iptal edilecek, depoya kaldırılmak zorunda kalınacak” dedik, saldırdılar! “Nisan’da aktive edeceğiz, görürsünüz” dediler! İki ay geçti, hala ses seda yok! Bunun hesabı verilmeyecek mi? Bugün Suriye’deki savaşa girmemizin yanlış olduğunu ve çok büyük zarar gördüğümüzü herkes söylüyor. Biz bunu zamanında, 2011’de ve 2012’de Suriye’ye giderek, yerinde görerek ve analiz ederek söyledik. Libya’da da sonuç aynı olacak!
Bugün Türkiye’yi yöneten iktidar iradesinin hedefleri ile ülkemizin güvenliğinin hedef ve amaçları örtüşmediği gibi tam tersine çelişiyor. Tüm çağdaş ve demokratik ülkelerde uygulandığı üzere sandıktan çıkmak; her istediğini yapabilmek anlamına gelmez. Her ülkenin iktidar gücünü dengelemek ve kontrol etmek için mekanizmaları vardır. Bunlar; Anayasa, kuvvetler ayrılığının yasama ve yargı güçleri, ülkenin tarihi, kırmızı çizgileri ve kurucu ideolojisidir. Bugün ülkemizin başına gelen felaketlerin esas nedeni; Türkiye’nin denge ve kontrol mekanizmalarının bizzat iktidarın içinde olduğu operasyonlarla patlatılmış olmasıdır. Bugün Türkiye, adeta freni patlamış bir kamyon gibidir.
Milley Özür Diledi, Akar Mahkemeye Verdi!
Daha geçen gün ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Washington DC’deki protestolar sırasında Trump’la birlikte St. John Kilisesi’ne giderek kamuflajlı üniforması ile fotoğraf karesine girmesini eleştirenlere hak verdiğini, iç politikanın malzemesi olduğunu kabul etti ve halktan özür diledi. Hâlbuki ülkemizde Milley’in yaptığının çok daha fazlasını zamanın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar yaptı, üniforması ile iktidarın iç politika malzemesi oldu, meydanlara siyasi iktidarın yanında çıktı ve eleştirdiğimiz için bizi mahkemeye verdi, kendisi de mükafaten bakan oldu.
Asker, diplomat, polis, hâkim, Cumhuriyet savcısı da dâhil olmak üzere bürokraside çalışanların görevi; ilkelerin, değerlerin, Anayasanın, kanunların, tüzüklerin ve yönergelerin peşinde gitmektir, kişilerin değil! Devletin en tepesindeki mevkide bile olsa bir yönetici eğer anayasal arka planı olmayan bir emir veriyorsa, yerine getirilmez. Kanunen suç olan bir direktif yapılmaz, suç duyurusunda bulunulur, halka açıklanır, zarar görüleceği bilinse bile! Ayrıca bizim de askerlik yeminimiz ABD’ninkinden farklı olsa da Cumhuriyetimiz üzerine, ilkeler ve değerlerin korunması üzerine!
Cesaret Nedir?
Korku; biyolojik bir evrimin sonucu olarak, insan dâhil istisnasız tüm canlılarda içgüdüsel olarak vardır. Ama içlerinden bir tek insan beşeri olarak mesafe kat ettikçe yani erdem kazandıkça, korku içgüdüsünü korumakla birlikte ilkeler ve değerler için cesaretli davranabilme özelliğini kazanır. Buradaki cesaret; Maslow’un söylediği gibi korkunun yokluğu değil, korkuya rağmen harekete geçebilme özelliğidir.
Sonuç olarak söylemek gerekirse; ülkemiz iktidar nedeniyle yangın yeri haline gelmiştir. Çözüm ise bu iktidardan demokratik şekilde bir an önce kurtulmaktan geçmektedir. Bu nedenle merkezde Millet İttifakı’nın olduğu demokratik cepheyi korumak, büyütmek, “armudun sapı, üzümün çöpü” demeden genişletmek yaşamsal derecede önemlidir. Olmaz diyorsanız; tehlikenin ayırdında değilsiniz demektir.
Ayıcı Arif
Geçmişte bugünkü iktidarın Türkiye’yi mahveden değirmenine su taşımış ama bugün bir şekilde karşısına geçmiş ve demokratik cepheye katılmış birisinin davranışı; geçmişte iktidara karşı durmuş, kumpaslar nedeniyle bedel ödemiş ama bugün karşı tarafa savrulmuş birisinin geçmişteki doğru tavrı ile kıyaslanamayacak derecede değerlidir. Üzücü ama onların durumları 16 Mayıs 1919’da Bandırma ile yola çıkan ama sonrasında karşı tarafa savrulan Kurmay Binbaşı Arif Bey’in (Ayıcı Arif) durumuna benzer. Dostça uyarıyoruz; yanlış yoldalar!
Nihan Ertem’in Siyah Beyaz Yayınları’ndan çıkan “Mozaik” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.