Geçtiğimiz Cuma günü (10 Nisan 2020) dünya âleme rezil rüsva olduk. Düşünebiliyor musunuz; Korona Virüsü salgınının yayılmasını durdurabilmek için geç vakitte sokağa çıkma yasağı ilan edip detayları eş zamanlı olarak açıklamayarak herkesi sokağa çıkaran ve salgının azmasına neden olacak düşüncesizliğin arkasında bizi yöneten iktidar var. Bu düşüncesizce kararın arkasında bir devlet aklı yok, kurumlar arasında eşgüdüm yok, bilim yok!
10 Nisan akşamı Korona Virüsü salgınının Türkiye’de yayılması açısından zirve olmuştur, göreceksiniz. Bunu bize emperyalizm mi, dış güçler mi yaptı? Hayır, iktidarda bulunan iç güçler yaptı! Tabii ki kötülük olsun diye yapmadılar ama kararlarının arkasında devlet aklı ve bilim olmayınca -iyi niyetli bile olsalar- sonuçları itibarıyla kötülüğe dönüşüyor.
“Çok Üzgünüm, Bunun Bedeli Olacak!”
O kadar alelacele ve tek başına bir karar alındı ki; devlet kurumlarının ezici bir çoğunluğunun dahi haberi ve karara dair hazırlığı yoktu. Hatta 16 milyon nüfusu olan İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanının bile haberi yoktu! O da bizim gibi TV haberlerinden öğrendi sokağa çıkma yasağının kısa bir süre sonra başlayacağını! Böyle bir şey dünyanın hangi çağdaş ülkesinde olmuştur veya olabilir? İktidara bağlı olarak çalışan ve iktidar tarafından atanan Bilim Kurulunun bile haberi yoktu! Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü de isyan etti ve “Çok üzgünüm, bunun bedeli olacak” dedi.
Sorun sadece Korona Virüsü salgını olsa, eyvallah! Ortadoğu bataklığına batışımızdan Moskova’daki aşağılanmamıza, geçmediğimiz ve kullanmadığımız Yap-İşlet-Devret projelerinde her yıl kaptırdığımız kaynaklarımıza, ekonomik iflasımıza, Cumhuriyetin oluşturduğu ve bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz ama yok edilen kurumlarına, ekonomik değerlerine ve sosyal devlet ilkesinin tamamen yok edilmesine kadar her şeyden sorumludur iktidar.
İktidar Bu Kavramlara Düşman
Bugün Türkiye’nin her zamankinden daha çok demokrasiye, çok sesliliğe, ortak akla, sorunlarımızın çözümünü sağlayacak yetkin birleşik akla ihtiyacı var. Ama iktidar, insanlığın yarattığı düşünsel evrimin ürünü olan bu kavramların tamamına açıkça söyleyemese de düşmandır.
Bu zor süreçte her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki, birlik ve beraberliğimizin önündeki en büyük engel iktidarın bizatihi kendisidir. İktidar, her vesile ile ayrımcılık ve partizanlık yapıyor ve kendisi gibi düşünmeyen, Korona Virüsü salgınından ülke olarak asgari can ve ekonomik kayıpla çıkmak için fikir üreten ve yol gösterenlere düşmanlık ediyor.
Zihinsel Temizlik, Fiziksel Temizlikten Daha Önemli!
Daha da kötüsü; aynı 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde olduğu gibi, halen içinde yaşadığımız bu zor durumu fırsata çevirmeye, halkın iktidara yönelik oldukça azalan, hatta yerlerde sürünen desteğini tersine çevirmeye çalışıyor ve bu maksatla muhalefet partilerine ait belediyeleri başarısız göstermek için operasyonlar yapıyor, oy verenleri cezalandırmaya gayret ediyor. Bildiğiniz gibi Korona Virüsü ile mücadelede en önemli iki şey; sosyal izolasyon ve hijyen yani fiziksel temizlik. Hatta bunlardan da daha önemlisi zihinsel temizlik ama bu da iktidarda yok.
21. Yüzyılın önümüze koyduğu karmaşık sorunları çözebilmek, her gün hızla gelişen dünyada var olabilmek, özellikle Korona Krizi sonrasında oluşacak radikal değişikliklere ayak uydurabilmek için hem kişisel hem de devlet olarak büyük bir akıl çapına ihtiyacımız var.
Biyolojik Olarak Gelişmez
Günümüzde esas sorun; biraz da akıl çapı sorunudur. Bireysel olarak akıl çapı durup dururken, yaş ilerledikçe ve biyolojik olarak gelişmez. Hatta, bireysel aklın içine ne kadar çok bilgi doldurursanız doldurun, çapı büyümez. Bireysel olarak akıl çapının gelişimi, küçük yaştan itibaren bireye yatırım yapmayı gerektirir.
İnsan spor yaparsa vücudu ve adaleleri gelişir. Bir insana baktığınızda vücudunun, adalelerinin geliştiğini ve fiziksel olarak güçlü olduğunu ilk anda bile gözlemleyebilir ve anlayabilirsiniz. Ama bir insanın akıl çapının büyük olup olmadığını ilk bakışta anlayamazsınız.
Bilim Egemen Kafa, Sorgulayıcı Akıl
İnsan beyni; ortalama 1,5 kg ağırlığında, 1260 cm³ hacminde ve yaklaşık olarak 86 milyar nörona sahiptir. Doğuştan ve genetik farklılıkları saymazsanız, üç aşağı beş yukarı tüm insanlardaki biyolojik beyin kapasitesi birbirine yakındır. Ama gelin görün ki, zaman içinde farklılıklar oluşmaya başlar. 21. Yüzyılda bu farklılığı yaratan en büyük etmen; beyne küçükken erken yaşlarda -aynı bilgisayarlarda olduğu gibi- doğru işletim sistemini kurabilmektir.
Bu işletim sistemine “bilim egemen sorgulayıcı akıl” diyebiliriz. Bu işletim sisteminin telif hakkı yoktur, insanlığın tümüne aittir ve açık kaynaktır. Herkes kullanabilir. Ama ne yazık ki gerçekte bu böyle olmuyor.
Ezberciden Mucit Çıkmaz!
Eğer genç bir beyne 21. Yüzyılın çağdaş işletim sistemi yerine sorgulamama, biat etme, koşullandırma ve ezber odaklı eğitim verirseniz; o beynin zaman içinde akıl çapını geliştirebilecek imkânını yok edersiniz. Ezber, doğruluğuna dair kuşku duyulmaksızın bilginin kabullenilmesidir. Akılda tutulan bilginin doğruluğuna dair kuşku yoksa bu ezberdir ve bu akıl bakış açısını değiştiremez, donuktur, analiz-sentez yapma yeteneği çok sınırlıdır ve problem çözme kabiliyeti neredeyse yok gibidir. Ezberciden mucit de çıkmaz. Eğer bir toplumun bireyleri ağırlıklı olarak ezberci eğitimden geçirilmişse o toplumun sorun çözme kapasitesi de çok düşük olur. Daha da önemlisi; sorunlarını çözemeyen toplumlar, sorunlarını çözen çağdaş toplumlar tarafından çözemediği sorunları üzerinden istismar edilir, sömürülür ve yönetilir.
Bilim egemen kafalı ve sorgulayıcı akla sahip bir birey, eski bilgilerini yeni ve bilimsel bilgilerle değiştirmeye her zaman hazırdır. Bildiklerine bile kuşku ile bakabilme yetisine sahiptir. Akıl çapını geliştiren diğer önemli husus ise diyalektik (zıt fikirlerin çatışması) okuma, öğrenme ve düşünmedir. O zaman beyinde bulunan 86 milyar nöronun çok büyük bir çoğunluğu devreye giriyor. Aksi takdirde, nöronların çoğu kullanım dışında kalıyor. Beyinde zıt fikirleri çatıştırarak düşünmek, kullanım dışı nöronları devreye sokuyor.
Demem O ki;
Bireysel akıl çapının gelişmesi oldukça uzun solukludur ve bugünden yarına büyük değişiklikler göstermez. Ama devletlerin akıl çapını toplumun ortalamasının üstüne taşımak ve daha kısa dönemlerde büyüme sağlamak mümkündür. Bunun için toplumda akıl çapını büyütebilmiş bireyleri liyakat esaslı olarak sistemin içine almak ve egemen kılmak gerekir.
Demem o ki; halen Türkiye’yi yöneten iktidarın çekirdek kadrosu ezberci ve biat kültüründen geliyor ve diyalektik okuma, öğrenme ve düşünme beceresine sahip değil. Doğruluğundan asla şüphe etmediği “Siyasal İslamcı” bir ideolojinin ve “Yeni Osmanlı” denen geçmişin aklını temsil eden bir hayalin peşinden gidiyor. Ayrıca; devlet aklının içine zıt fikirleri temsil eden insanları almayarak ve mevcutları da tasfiye ederek devlet aklının içindeki diyalektik düşünme, analiz yapma, problem çözme ve doğru karar verme sürecini de olumsuz yönde etkiliyor.