Geçtiğimiz Pazartesi günü (7 Eki 2019) ABD Başkanı Trump, sosyal medya hesabı üzerinden Türkiye’yi tehdit etti ve “Sınırların aşılması durumunda Türkiye’nin ekonomisini yok edeceğim” dedi. Halbuki Trump, Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde Suriye’nin kuzeyindeki harekât için yeşil ışık yakmıştı. Gerçekte bu yeşil ışık, Trump’ın derin devleti arkasına almaya yönelik bir iç politika manevrasıydı. Çünkü ABD derin devletinin bunu kabul etmeyeceği biliniyordu.
Trump aynı şeyi geçen sene (Aralık 2018) de denemiş, Suriye’nin kuzeyinden ABD askerlerini çekmeye kalkmış, yer yerinden oynamış, Savunma Bakanı James Mattis tepki olarak istifa etmiş ve Trump geri adım atmak zorunda kalmıştı. Şimdi de çok tepki geldi. Daha önceden Güney Carolina Valiliği ve ABD’nin Birleşmiş Milletler eski Daimî Temsilciliğini yapan Nikki Haley, Trump’ın Suriye’nin kuzeyinden asker çekmesini sert bir dille eleştirdi ve “Türkiye dostumuz değil, Suriyeli Kürtleri desteklemeliyiz, onları ölüme terk etmek büyük hata olur” dedi.
Trump’ın Boyunu Aşar!
Dışişleri eski Bakanı Hillary Clinton, “Trump Türkiye’nin otoriter liderinden yana tavır alarak, Suriye’deki Kürt müttefiklerimize ve Amerikan çıkarlarına ihanet ediyor” açıklamasını yaptı. Daha geçen hafta, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey “Washington SDF’yi (Suriye Demokratik Güçleri) desteklemeye devam edecek” açıklamasını yapmıştı. SDF denen, esasında PYD’nin Türkiye’yi kandırmak için konan diğer adıydı. Buradan anlayacağımız üzere; ABD’nin Suriye’de Kürtleri destekleme politikasından vazgeçmesi mümkün değil. Bu, Trump’ın boyunu aşar! O da bunu bildiğinden, hemen Türkiye’yi tehdit ederek içeriye “Sorun yok” demek istedi.
Trump bu tehditle; “Benim tanıdığım limitler içinde, kendi iç politika ihtiyaçların için operasyon yapabilirsin. Dışına çıkar da müttefikim olan PYD’ye zarar verirsen, daha önce papaz krizinde yaptığım gibi ekonomini perişan ederim” demek istedi. Mesaj piyasalar tarafından hemen alındı ve Türk Lirası, Amerikan Dolarına karşı hemen düşüşe geçti. Bakın Trump’ın sosyal medya mesajı nelere kadir oluyor! Burada esas sorun; iktidarın 17 yıldır hiçbir sınırlama olmadan yönettiği ekonomimizin bu kadar kolay manipüle edilir hale getirilmiş olmasıdır.
“Demokrasi Getireceğiz” Gizli Amacı Örtmek İçindi!
Bu tehditle Trump’ın telefonla verdiği sınırlı müsaade, karşı tarafta yanlış anlaşılmayı engellemek maksadıyla yazılı hale getiriliyor, kayıt altına alınıyor, iç ve dünya kamuoyuna deklare ediliyor. Bunu yapmasaydı; Trump ile Erdoğan arasındaki bu konuşma iki kişi ve iki devlet arasında gizli kalacaktı. Demem o ki; bu tehdidin arkasında ABD’nin devlet aklı vardı!
ABD’nin Suriye politikasında hala bir değişiklik yok. Mart 2011’de, Türkiye’nin de içinde olduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Suriye bacağı kapsamında bu ülkede vekâlet savaş başlatıldı. “Demokrasi, Esad halkını eziyor, diktatör Esad, insan hak ve özgürlükleri” söylemleri, tamamen gizli amaçlarını örtmek için palavraydı. Hem de ne palavra! Amaç; Suriye’yi bölüp parçalamak ve Kürt Devleti’nin Suriye parçasını inşa etmekti. Düşünebiliyor musunuz; demokrasi ve insan hakları açısından 22 Arap ülkesi içinde en iyi durumda olan Suriye’ye, bu konularda en kepaze durumda olan Suudi Arabistan ile demokrasi getirilmeye çalışıldığını!
Rusya Topa Girince, ABD Planını Revize Etti
ABD 2015’den sonra, Rusya’nın Suriye’de topa girmesinin ardından yaşanan gelişmeler nedeniyle, Suriye’yi parçalama hedefini kuzeyde aynen Irak’ta olduğu gibi güçlü bir Kürt otonomi yapının bulunacağı federatif bir Suriye olarak değiştirdi. Yani ABD, BOP’un Suriye bacağının realizasyonunu bir miktar revize etti ve zaman olarak öteledi. Tabii ki nihai hedefi değişmedi. Görünen o ki -daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi- Suriye konusunda Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği, ABD’nin yapmak istedikleri ile taban tabana çelişiyor. Yapılması gereken; Suriye merkezi hükümeti başta olmak üzere, bölge güçleri ile işbirliği yapmaktır. Ama iktidar en başından beri hep yanlış işlerin içinde oldu ve hala da doğruya gelmiş değil.
Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın uzantısı bir yapının egemen olmasının ülkemizin çıkarları ve güvenliği ile çelişmekte olduğunu artık iktidar da söylüyor. Bunu engellemenin yolu ise Suriye ile işbirliğinden geçmekte. Ama iktidar başka şeyler peşinde olduğundan, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği için adeta şart olan Suriye ile işbirliğine yanaşmıyor. Egemen bir ülkenin topraklarına kaymakamlar, emniyet müdürleri, jandarma komutanları atıyor ve fakülteler kuruyor. Bunlar, doğru işler değil! İleride başımızı çok ağrıtacak.
Kimse Yanımızda Olmaz!
ABD, Türkiye’yi ikili seçeneğe mahkûm ediyor. Birincisi; oyalama taktiği ile Suriye için kurguladığı mevcut durumu kabule zorlamak ki şimdiye kadar bunu başarı ile götürdüler. İkincisi ise; kışkırtarak, gel gel yaparak ve tuzak kurarak Türkiye’yi Suriye’nin kuzeyine sokup, ağzına kadar bataklığa girmesini sağlamak. Türkiye’nin bütün dünyayı karşısına alarak Suriye’ye girmesi çok yanlış olur ve uluslararası hukuk açısından meşruiyeti de olmaz. Kimse yanımızda da olmaz.
Sovyetler Birliği, 1979’da Afganistan hükümetinin daveti üzerine bu ülkeye girdi. Burada 9 yıl savaştıktan sonra 1988’de, 15 bin insanını kaybederek geri çekildi. Sovyetler Birliği bu süre içinde Afganistan’da, gerçekte ABD’nin verdiği imkânlarla donatılmış vekilleriyle savaştı.
Kızıl Ordu’nun Durumuna Düşeriz
Yenilmez denilen Kızıl Ordu yenildi, arkasından Sovyetler Birliği çöktü ve dağıldı. Çünkü Kızıl Ordu’ya karşı savaşan, uzaktan bakıldığında ve Moskova’dan değerlendirildiğinde çapulcu gibi gözüken bu Afgan savaşçıların, radikal İslami örgütlerin ve Taliban’ın arkasında ABD’nin sınırsız desteği, lojistiği ve teknolojik imkânları vardı.
Tüm dünyayı karşımıza alarak Suriye’ye girersek; başımıza çok ama çok büyük bela alırız ve işin içinden çıkamayız. Karşımızda yalnızca yaklaşık 80 bin kişilik PYD kuvvetleri olmayacak. Aynen Afganistan örneğinde olduğu gibi olacak. Rusya’nın desteği bile şartlı ve sınırlı. Burada yapmamız gereken; Suriye ile anlaşmak ve Suriye ile beraber hareket etmektir. Küresel emperyalist dayatmaya karşı ancak bölgesel dayanışma içinde direnebiliriz. ABD’nin Suriye’ye ve bölgeye yönelik planını ancak bu şekilde değiştirebiliriz. Mücadeleler hamasetle değil, akılla kazanılır. Suriye konusunda bugüne dek akılsızca işler yaptık, umarım bundan sonra aklımızı başımıza devşiririz.