Zanka

Türker Ertürk

Twitter Instagram


Türker Ertürk

Esasında bugün (18 Mart 2020) Çanakkale’de, Çanakkale Zaferi’ni anlatacaktım. Ama kısmet olmadı. Küresel boyut kazanan ve ülkemizde de halk sağlığını çok ciddi bir biçimde tehdit eden korona virüsü salgını nedeniyle iptal etmek zorunda kaldık. Hatta bu kapsamda; 21 Mart’ta Balçova-İzmir’de gerçekleşmesi planlanan konferansımızı ve 4 Nisan için Londra’da yapılması planlanan, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri anlatacağımız konferansımızı da iptal ederek daha sonra belirleyeceğimiz ileri bir tarihte yapma kararı aldık.

Bugün bu yazımda size Çanakkale Zaferi’ni hamasete ve savaşlara girmeden, ana hatları ile nedensellik kavramı içinde irdeleyerek, küresel büyük resmin içinde analiz etmeye çalışacağım.

Hem Düşünce Evrimini, Hem Sanayi Devrimini Iskalamıştı!

Tam tamına 105 yıl önce bugün (18 Mart 1915), Çanakkale Deniz Zaferi’ni kazandık. Esasında; Çanakkale Savaşları I. Dünya Harbi (1914-1918) içindeki cephelerden sadece birisiydi. Avrupa merkezli emperyalist güçlerin kendi arasındaki bir paylaşım savaşı olan I. Dünya Harbi’ne 29 Ekim 1914’de, gönderlerine ay yıldızlı bayrak çekilmiş ve personeline fes giydirilmiş Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) harp gemilerinin bulunduğu ve Alman Amiral Wilhelm Anton Souchon’un (1864-1946) komutasındaki bir filonun, Karadeniz’de Rus limanlarını bombardıman etmesi sonucunda girdik. Sonrasında; İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı’ya savaş ilan ettiler.

Osmanlı’nın bu harbin dışında kalması gerçekten çok zordu. Çünkü emperyalist güçler tarafından paylaşılmak istenen coğrafyanın tam üzerinde oturuyordu. Hastaydı, üretemiyordu, sorunlarını çözemiyordu ve yarı sömürge durumundaydı. Ayrıca; Avrupa’yı Avrupa yapan ve farkı yaratan akılcı ve bilimsel düşünce dönemine geçememiş ve bunun tabii sonucu olarak, Sanayi Devrimi’ni yaşayamamış ve ıskalamıştı.

İslam Aleminin Koruyucusuyum!

Almanya, birliğini geç kurduğundan (1871), Avrupa merkezli emperyalizmin küresel paylaşımında geri kalmıştı. Bu nedenle dikkatini ve ilgisini henüz fiili olarak paylaşılmayan Osmanlı coğrafyasına yoğunlaştırdı. Bu nedenle Alman İmparatoru II. Wilhelm tahta çıktıktan bir yıl sonra İstanbul’a geldi ve II. Abdülhamit’i ziyaret etti. Wilhelm 1898’de İstanbul’a yine geldi, arkasından Kudüs’e gitti, “İslam Aleminin ve Halifenin koruyucusuyum” mesajını vermeye çalıştı. Bu maksatla II. Abdülhamit’le kol kola girmiş fotoğrafları dağıtıldı. Fotoğrafta II. Abdülhamit, Wilhelm’in sanki eşiymiş gibi koluna girmişti. Bu fotoğrafta verilen mesaj çok netti; “Koruyucunuz ve haminiz biziz”. Wilhelm son İstanbul ziyaretini ise Sultan Reşat döneminde, 1917’de yaptı. 

Almanya, zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu anlaşılan Ortadoğu ile Mısır ve Hindistan’a göz dikmişti. Rakipleri; Mısır’ı ve Hindistan’ı elinde tutan İngiltere, İngiltere’den yana olarak Ortadoğu’daki paylaşımda söz sahibi olmaya çalışan Fransa ve Anadolu üzerinden sıcak denizlere inmeye çalışan Rusya idi.

Alman Cihadı 

Osmanlı’nın savaşa girmesinin üzerinden henüz 15 gün geçmişti ki; 14 Kasım 1914’de, Padişah Fermanı ile “Kutsal Cihad” ilan edildi. Buna “Alman Cihadı” da denir. Fikir babası; Alman diplomatik çevrelerinde “Ebu Cihad” takma adıyla anılan, anadan Alman ve babadan Yahudi olan diplomat, tarihçi ve arkeolog Max von Oppenheim idi. Almanlar için Cihad, kendi ifadeleri ile “Vahşi İslam İsyanı” öncelikle İngilizler olmak üzere, Ruslara ve Fransızlara karşı kullanmak içindi. 

Pan-İslamizm Almanların üretimiydi, Osmanlı veya İslam coğrafyasının bir ürünü değildi. Amaç; İslam’ı emperyalist hedefler için bir silah olarak kullanmak, Müslümanları ise bu silahın kolayca sarf edilebilir cephanesi yapmaktı. Almanlar, bu silahı Türkiye hariç, II. Dünya Savaşı’nda da kullandılar. İngilizler de! Ama II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Soğuk Savaş (1946-1990) dönemi dahil bugün de  ağırlıklı olarak Amerikalılar kullandı ve hala kullanıyor. “Siyasal İslam” veya günümüzdeki pazarlama adıyla “Ilımlı İslam”, bunun adıdır.

Almanların Çıkarlarının Gereğiydi

Osmanlıların savaştığı tüm cepheler; kendi çıkarlarının ve güvenliğinin gereği olarak değil, Almanların çıkarlarının gerektirdiği cephelerdi ve Berlin tarafından dikte ettirildi. Zaten Osmanlı, Alman Genelkurmay Başkanı ve Donanma Komutanı ile Berlin’in ve onun çıkarlarının emrindeydi. On binlerce vatan evladı Sarıkamış, Kanal ve Galiçya gibi cephelere Almanların isteği ile sürüldü, yaşamını kaybetti ve şehit oldu. Tabii ki kahramanlarımız, vatanları için mücadele ettiklerini düşünüyorlardı ve gerçekten de her cephede adeta destan yazdılar.

Çanakkale cephesi ise farklıydı.  İtilaf devletleri artık Osmanlı’ya son darbeyi vurmak, Ruslara yardım götürmek, Osmanlı’nın kalbi olan İstanbul’u ele geçirerek Almanya ile Osmanlı’nın coğrafi bağını koparabilmek ve savaştan önce yaptıkları gizli paylaşım antlaşmalarına göre Osmanlı’yı paylaşmak için İngiltere’nin liderliğinde Çanakkale cephesini açtılar.

Çanakkale Cephesinde İki Savaş Yapıldı

Çanakkale cephesinde esasında iki savaş oldu. Birincisinde İtilaf Devletleri muazzam bir donanma ile 19 Şubat 1915’de Çanakkale Boğazı’na saldırdılar. Hedef; boğazı zorlayarak geçmek ve İstanbul’a girmekti. Yaklaşık bir ay sürdü ve 18 Mart 1915’de, yani 105 yıl önce bugün ağır kayıplar vererek ve yenilerek geri çekildiler. Ama pes etmediler!

İkinci savaş; Gelibolu Yarımadası’nda, tarihin ilk ve en büyük amfibi harekâtı olarak 25 Nisan 1915’de başladı, yaklaşık 8 ay 13 gün sürdü ve 8-9 Ocak 1916 gecesi ağır yenilgi alan İtilaf Devletleri’nin geri çekilmesi ile son buldu. Tarih bu savaş kadar kanlı, destansı ve kahramanca bir mücadeleye tanıklık etmedi. Üzerine binlerce kitap yazıldı, Türküler yakıldı, ağıtlar söylendi, şiirler yazıldı ve tiyatro eserleri sahneye kondu.

Ege Adalarını Niçin Kaybettik?

İstiklal Marşımızın da şairi olan Mehmet Akif Ersoy “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde, içinde Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in bulunduğu Çanakkale Savaşı’nı  Bedir Savaşı ile kıyaslıyor ve dizelerinde “Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi” diyerek, Çanakkale Savaşı’nı zirveye koyuyor. Bu nedenle Çanakkale’yi başka bir savaşla, hele hele İdlib ile kıyaslamak nafile ve kötü maksatlı bir gayretkeşlikten ibarettir.

Çanakkale Savaşları’nın ilk bölümü deniz savaşıydı. Denizciler bir şekilde savaş sahnesinde vardı ama Osmanlı Donanması ortada yoktu! Çünkü büyük resmi göremeyen örümcek kafalı Siyasal İslamcılarımızın yere göğe koyamadığı II. Abdülhamit, korkuları ve vesveseleri yüzünden Osmanlı Donanması’nı Haliç’e kapatarak yok etmişti. Bu yüzden Osmanlı Donanması sadece Çanakkale’de değil, 1897 Osmanlı-Yunan, 1911 Trablusgarp, 1912 Balkan ve 1919-1922 İstiklal Savaşları’nda da yoktu. Ege Adaları’nın tamamını donanmamız olmadığı için kaybetmiştik.

Çanakkale’nin Sonuçları

Çanakkale’de hem tarih yazıldı, hem de tarihin akışı değiştirildi. Ruslara yardım gidemeyince, 1917 Ekim Devrimi’nin önü açıldı. Ruslar emperyalist şer cephesinden çekildi, gizli bölüşüm anlaşmalarını açıkladı ve daha sonra yaptığımız İstiklal Savaşı’nda, emperyalizme karşı mücadele adına bize destek verdiler.

Ayrıca Çanakkale Savaşı, Balkan Savaşları ile moral motivasyonu iyice düşen ordunun kendine güvenini geri getirdi, Kurtuluş Savaşı’na ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna önderlik edecek liderin ortaya çıkmasına neden oldu. Bununla beraber; savaşın 3 yıl daha uzamasını sağlayarak, emperyalizmin ve özellikle de İngiltere’nin çok yıpranmasına, Kurtuluş Savaşı mücadelemiz sırasında daha güçlü olarak karşımıza çıkamamasına ve direnememesine neden oldu. Birinci Dünya Savaşı, aynı zamanda “Güneş Batmayan İmparatorluğun” bir anlamda sonunu da getirdi.

Kahramanlarımızı, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bir kez daha saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şâd olsun.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver