Dün (2 Şubat 2021) İstanbul Anadolu Adliyesi’nde, Hulusi Akar’ın 28 Nisan 2017 tarihinde yazdığım “Deklanşöre Kim Bastı?” başlıklı yazımla ilgili olarak Askeri Ceza Kanunu 95/4 gereğince hakkımda açtırdığı davada Savcı beraat istemesine rağmen ceza aldım.
Normalde beraat etmem lazımdı! Ortada suçun zerresi bile yoktu! Fakat yargının üzerinde çok ama çok ağır vesayet vardı.
Yazımda astlık ve üstlük münasebetlerini zedelemek ve kendisine karşı güven hissini sarsmak söz konusu değildi ve böyle bir amacım da olamazdı. Sanırım bunu müktesebatı itibarıyla en iyi bilenlerden biriyim. Esas astlık-üstlük münasebetini bozan, kendisine karşı güven hissini zedeleyen gelişme; 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız darbe girişimi ve o girişim sırasında Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar da dâhil olmak üzere komutanlara FETÖ’cülerin yaptıkları utanç duyulacak onur kırıcı muamelelerdi. Ayrıca ben, darbe girişimi öncesinde darbe olacağını, buna hazırlandıklarını söyleyerek ve yazarak uyarmıştım. Aynı sorumluluğuma 15 Temmuz 2016 sonrasında da devam ettim ve hala devam ediyorum. Söz konusu yazım da bu kapsamdaydı. Amacım; medyada yazan, konuşan ve siyaset yapan bir yurttaş olarak halkın merak ettiklerini sadece sormaktan ibaretti. Yaklaşık olarak 4 yıl önce yazdığım bu yazımı sizlerin görüşlerinize ve vicdanlarınıza sunuyorum:
DEKLANŞÖRE KİM BASTI?
Medyada, geçmişten bugüne çokça yer alan bir fotoğraf var. Fotoğraf karesinde yer alanlar, bugün kamuoyunun çok iyi bildiği üç isim. Bunlar; soldan sağa doğru Fehmi Koru, Abdullah Gül ve Şükrü Karatepe’dir. Her üç isim de İngiltere’nin güneybatısında yer alan Exeter kentinde bulunan Exeter Üniversitesi’nde, 1976-1978 yılları arasında eğitim almaya gitmişler.
Birleşik Krallık üniversiteleri arasında “Kürt Araştırmaları Enstitüsü” olan tek eğitim kurumu Exeter Üniversitesi! Ayrıca, bu üniversitede “Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüsü” de bulunuyor.
Arap-İslam Dünyası ve Kürtler hakkında uzmanlaşması istenenler, Ortadoğu’da görev yapacak olan MI-6 ajanları ve İngiliz subayları, icra edecekleri görevin önemine binaen değişen sürelerde bu üniversitede eğitim ve öğretim görürler. İşte Fehmi Koru, Abdullah Gül ve Şükrü Karatepe bu üniversitenin rahle-i tedrisatından geçmek üzere Milli Kültür Vakfı’nın bursu, Nevzat Yalçıntaş ve Sabahattin Zaim gibi hocaların teşviki ile buralara gelmişlerdir.
Bu üçlünün, Türkiye’den Üsteğmen rütbesinde asker bir misafirleri vardır. Esasında ev sahibi konumunda olan, Abdullah Gül’dür. Tanışıklıkları Kayseri Lisesi’ne dayanır. Üsteğmenimiz, 42 gün izin alarak İngiltere’ye gelmiştir. Bu kadar uzun bir süre çok pahalı bir ülke olan İngiltere’de tatil yapmak, hele hele bir Üsteğmen geliri ile neredeyse imkansızdır. Sanırım, Üsteğmenimizi Abdullah Gül misafir etmiştir.
O hafta sonu, Exeter’de yaşayan üçlü aralarına misafir gelen Üsteğmeni de alarak, 3,5 saat mesafedeki Londra’ya geldiler. Amaçları hem Londra’da gezmek, hem de Üsteğmenin izin kâğıdını Londra’da bulunan Askeri Ataşeliğe onaylatmaktı!
Önce, Belgrave Square 43 Numarada bulunan Türk Büyükelçiliği’nin ikinci katındaki Askeri Ataşeliğe gittiler. Daha sonra buradan çıkarak, yaklaşık 250 metre mesafede bulunan Hyde Park’a girdiler. Biraz dolaştılar, yorulunca birer pound vererek şezlong kiraladılar ve oturup sohbet ettiler. Hava güzel ve güneşli bir gün olduğu için ceketlerini çıkarıp, şezlongların arkasına astılar ve günün anısına bir de fotoğraf çektirdiler.
İşte yukarıda gördüğünüz üçlünün fotoğrafı bu! Bu kareyi, fotoğraf makinesinin deklanşörüne basarak tespit eden ise; o gün Üsteğmen, bugün ise Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hulusi Akar’dı!
Daha sonra kalktılar, ceketlerini ve safarilerini giydiler, kuzeye doğru yürüdüler, Hyde Park’ın Marble Arch kapısından çıktılar ve sağa dönerek Oxford Street’e girdiler. Bu sefer de fotoğraf makinesinin arkasına Fehmi Koru geçti, şimdiye kadar hiç medyada görmediğiniz Hulusi Akar, Abdullah Gül ve Şükrü Karatepe’nin fotoğrafını çekti.
2010’da İstifa ederek mesleğimden ayrıldım. Çünkü iki yıl yaptığım Deniz Harp Okulu Komutanlığım sırasında, Gülen Cemaatinin akla hayale gelmeyecek saldırılarına maruz kaldığım, cansiperane bir şekilde mücadele ettiğim halde hem komutanlarım tarafından takdir edilmemiş, hem de onların dost ateşine maruz kalmıştım. Komutanlarımın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik asimetrik psikolojik savaşı yönetemedikleri iddiasında bulunarak üniformamı çıkardım ama hala mücadeleye devam ediyorum.
Balyoz operasyonu ile muvazzaf askerler içeri atıldığında, görev başındaydım. Daha ilk günden itibaren sahip çıktım. Sanırım üzerinde üniforması ile Hasdal’a, Ankara’dan emir ve amirinden izin almadan giden ilk askerim. Ve hep gitmeye devam ettim.
İstifa ettiğim günün hemen ertesinde de bu sefer sivil elbisem ile Hasdal’a, silah arkadaşlarımı ziyarete gittim. Ziyareti tamamladıktan sonra, Hasdal Cezaevi Komutanına teşekkür için odasına yöneldim. Kapıda emir subayı “İçeride Kolordu Komutanı var” dedi. İçeri girmemi istemiyordu! Ama umursamadım ve derhal, biraz da hışımla kapıyı açarak, içeriye yöneldim. O güne kadar Hulusi Akar ile hiç karşılaşmamıştık, beni tanımazdı!
İçeri girer girmez, Hulusi Akar hemen ayağa kalktı, “Türker ne haber, hayırlı olsun” diyerek, güleç ve sevecen bir yüzle beni karşıladı ve kucakladı. Açtım ağzımı, yumdum gözümü! Balyoz’un hukuk görünümlü bir operasyon olduğunu, Cumhurbaşkanı Gül’ün ve iktidarın işin içinde olduğunu söyledim. Ayrıca; bu operasyonla mücadelenin yargıya saygı duyarak değil, yok sayılarak yapılabileceğini anlattım.
Ne dersem beni destekledi ve katıldığını beyan etti. Belli ki; gerginliği arttırırım diye alttan almaya, gazımı almaya çalıştı ve kendini sakladı! Daha sonra emir subayını çağırdı; “Amiralimin emrindesin, kolordu alarak ev taşıma ve yeni evini hazırlama dahil ne isterse yapılacaktır” diye önümde direktif verdi.
Böyle davranarak, o an için gazımı aldı ve kendini sakladı. Meğerse ben, kimi kime şikâyet ediyormuşum! Ben “Abdullah Gül de TSK’ya karşı yürütülen operasyonun arkasında” diyorum; meğerse Hulusi Akar, Abdullah Gül’ün kankasıymış.
Şimdi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a sormak istiyorum;
- Size niçin hukuk görünümlü operasyonlar ve itibarsızlaştırma saldırıları yapılmadı? Yoksa sizi oraya getirmek için muhtemel rakiplerinize karşı mıntıka temizliği mi yapıyorlardı?
- Kontrollü darbe girişiminin neresindesiniz?
- TSK’nın komuta birliği gayri anayasal bir biçimde tahrip edilmiş durumda, bunu işgal döneminde bile yaşamadık, itirazınız yok mu?
- TSK’nın moral ve motivasyonu yerlerde, dayanışma ruhu zayıflamış, bunun için hangi tedbirleri aldınız?
- Askeri Liseleri niye kapattınız, buralarda okumadığınız için bir düşmanlığınız mı var?
- Harp Okullarının, Harp Akademilerinin durumu ve bağlantı yapısı dünyanın hiçbir yerinde eşi ve benzeri görülmeyecek şekilde, adeta garabet bir yapıya geçirildi. “Hayır, böyle olmaz” diyemiyor musunuz?
- MSB Üniversitesi denen ucube yapının başına Süleymancı birisini getirdiler, “Hayır” diyemediniz mi?
- GATA için yaşanan rezilliğe muhalefetiniz yok mu?
- Sizi yaver gibi yanında taşıyor, “Olmaz” diyemiyor musunuz?
- Siyasi mitinglerin enstrümanı olmayı içinize sindirebiliyor musunuz?
- Ülkemiz koşar adım felakete sürükleniyor, farkında değil misiniz?
Bu sorulara verecek yanıtınız yok mu? Varsa da yoksa da bunun gereğini yapın!