Barış Pınarı Harekâtı, 9 Ekim 2019’da başladı ve 17 Ekim 2019’da durduruldu. Harekâtın başlamasına ABD Başkanı Trump müsaade verdi. Bu müsaade, hem coğrafi hem de zaman olarak sınırlıydı. Ayrıca; müttefik olarak gördüğü PYD’ye dokunma ve zarar verme yasağı da vardı. Ama ABD, Türkiye’deki iktidarın aklından geçenleri bildiği için, verdiği müsaadenin sınırı aşılmasın diye biraz seven, biraz döven, biraz da hakaret eden mektuplarla, mesajlarla ve açıklamalarla Türkiye’deki iktidara balans ayarı vermeye devam etti.
Harekâtın başladığı gün Trump; Türkiye’ye tehdit ve hakaret içeren, yenilir yutulur olmayan bir mektup gönderdi. Fakat iktidar bu mektubu yedi, yuttu, sineye çekti ve halktan gizledi. Hâlbuki yapılması gereken; mektubun içeriğini halka açıklamak ve gerekli reaksiyonları göstermekti. İktidar, Türkiye’nin onurunu korumadı. Tek derdi; iktidarda kalmaya devam edebilmekti.
Tehdit ve Şantaj
Trump’ın Türkiye’ye sınırlı da olsa Suriye’de verdiği destekten memnun olmayan gruplar ayağa kalktı. Kendisine yönelik azil süreci tehlikesi de baş gösterince, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Türkiye’ye gönderildi ve ateşkes anlaşması yapıldı. İktidar bu bir ateşkes değil, harekâtı durdurma dese de muhatap Amerika başta olmak üzere tüm dünya, Türkiye ile PKK’nın uzantısı PYD’nin, diğer adıyla Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ateşkes anlaşması yaptığını söylüyor ve yazıyor. Tüm dünyanın algısı bu!
Lafı dolandırmadan açıkça söylemek gerekirse; ABD tehdit ve şantajlarla harekâtı durdurdu. Bunların içinde en belirleyici olanı ise iktidarın bizatihi kendisine yönelik yapılan tehdit ve şantajdı. New York Güney Bölgesi Savcılığı’nın İran’a yönelik yaptırımların delinmesine yardımcı olunduğu gerekçesi ile hazırladığı Halk Bankası iddianamesi hamlesi, bunun arka planı idi. Ayrıca; bu iddianamenin içinde devlet görevlilerine verilen milyonlarca dolar rüşvet de var. Hakan Atilla’nın İstanbul Borsası’nın başına atanmasının nedeninin bu tehdit algısı içinde gösterilen savunma refleksi olduğu çok kesin.
Yedi Düvel Akılla Yenildi, Meydan Okumalarla Değil!
ABD, AB, Rusya, Çin, Arap Birliği, İslam Âlemi ve hatta bütün dünya karşımızda! Bu başarının mümessili; hiç şüpheniz olmasın ki herkese meydan okuyan, Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliğini merkeze koymayan, Cumhuriyetimizin akılcı ve bilimsel dış politika ilkelerini bir tarafa bırakan, devlet aklını yok eden, “Siyasal İslamcı” ideoloji ve “Yeni Osmanlıcı” hayali peşinde koşan iktidardır. Hâlbuki karşımızdaki geniş cephenin içinde o kadar çok çıkar çatışması vardı ki aynı konuda bir araya gelmeleri mümkün değildi! İktidar, bunu başardı.
Atatürk yedi düvele meydan okurken; akılcı bir dış politika uygulayarak hepsini aynı çuvala koymamaya, aralarındaki çıkar çatışmalarını kullanmaya ve kaşımaya özen gösterdi. Buna uygun hamleler yaptı ve söylemler geliştirdi. Bu sayede İtalyanları, Fransızları karşı cepheden düşürdü, Rusya’nın selefi durumundaki Sovyetler Birliği’nin desteğini aldı ve savaşı kazandı. Savaşlar ve mücadeleler akılla ve bilgiyle kazanılır!
Başarı, Siyasi Hedefin Ele Geçirilmesidir
Bugün geldiğimiz yer itibarıyla iktidar, Türkiye’nin yumuşak karnı olmuş ve yaptığı çok ama çok yanlış işler nedeniyle, tehdide ve şantaja çok açık ve kolaylıkla Türkiye aleyhine taviz verdirilebilir duruma düşmüştür. Bugün iktidar için iyi olan her şey Türkiye için kötüdür, Türkiye için iyi olan her şey iktidar için kötüdür.
Gelelim, iktidarın tehdit ve şantajla durdurmak zorunda kaldığı “Barış Pınarı Harekâtı başarılı olmuş mudur?” konusuna! Bir harekâtın ve savaşın başarılı olup olmaması, vazifenin başarılması ve siyasi hedefin ele geçirilip geçirilmediği ile ilgilidir. Yani asker savaşta başarılı olsa da siyasi hedef ele geçirilmemişse; başarısız olunmuş demektir.
Vazife Başarılamamıştır!
Evet, mazisi şan ve şerefle dolu Türk Silahlı Kuvvetleri kahramanlar gibi savaştı ve cengâverler gibi mücadele etti. Zaten, bundan şüphemiz yoktu. Ama Barış Pınarı Harekâtı başarıya ulaşmadı. Bu harekâtı yapmamızın nedeni; Türkiye’nin güneyden PKK’nın uzantısı PYD tarafından kuşatılmış olmasıydı. Şimdi soruyorum; bu kuşatma bitirildi mi? PYD silah bıraktı mı? Tabii ki hayır! Kuşatmanın bir miktar (30 km) aşağıya taşınması sizin kuşatılmadığınız anlamına gelmez. Ayrıca iktidar farklı söylemler içinde olsa da ateşkes anlaşması ile Türkiye’ye verilen; Tel Abyad-Resulayn arasında, 120 km genişliğinde, 30 km derinliğinde bir cep! Yani vazife başarılamamıştır!
Artık harekâtı tekrar başlatmak da imkânsız duruma geldi ve Türkiye kaybetti! Bunun böyle olacağını testi kırılmadan yazmış ve anlatmıştık. Bu aşamada Suriye’deki Kürt hareketi daha çok siyasi kimlik kazandı, ateşkes ile Türkiye’nin karşısında eşit kimlik haline getirildi ve dünya kamuoyunun dikkatini üzerine çekti. Hâlbuki yapılması gereken; Suriye’nin bölünmez bütünlüğü içinde hareket etmek ve Beşar Esad’la masaya oturmaktı.
İktidar da Kısmen Kazandı
Türkiye kaybetti ama Türkiye dışında az veya çok herkes kazandı. Rusya kazandı ve Suriye’de daha güçlü konuma geldi. Suriye, Rusya’nın sayesinde kazandı; PYD ile anlaştı, Rakka, Menbiç ve Kobani’ye girdi. İran kazandı ve Suriye’deki etki alanını genişletti. PYD kazandı; kendini uluslararası kamuoyuna daha çok tanıttı ve siyaseten Türkiye ile eşit statüye geldi. ABD kazandı; Türkiye’deki iktidarı kontrol edebiliyor olması, izin verdiği 120 km’lik cep ve kendi elinde tutmaya devam ettiği Kamışlı zengin petrol bölgesi sayesinde siyasi çözüm öncesi pazarlık gücünü arttırdı.
İktidar da kısmen kazandı ve iç politikada kendisi aleyhine gelişen olumsuz havayı harekât nedeniyle doğal olarak artan ve arttırılan milliyetçi duygularla bir nebze dağıttı. İhvan’ın Rabia selamından asker selamına dönüşün arkasında bu motivasyon var. Ama bu uzun sürmez!
Artık Eski Suriye Olmayacak!
Artık Suriye, eski Suriye olmayacak. Suriye’yi isteseniz de istemeseniz de farklı isimlerde ve şekillerde de olsa genel anlamıyla federatif bir yapı bekliyor ve bu yapı içinde Kürtler, Suriye’nin kuzeyinde bir oyuncu olacak. Bunun en büyük nedeni; iktidarın Suriye’de, Mart 2011’de başlatılan vekâlet savaşının ateşine odun taşımasıdır. Dört milyon Suriyeli sığınmacıyı kucağımızda bulmamızın nedeni de budur.
Artık Suriye köprüsünün altından çok sular aktığına ve eski duruma tekrar dönmek mümkün olmadığına göre, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği paralelinde, yeni duruma göre pozisyon almamız ivedilikle gerekiyor; yoksa daha fazla zarar göreceğiz.
Bugün için hem bölgenin istikrarı ve hem Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği için en iyi Suriye çözümü; Beşar Esad’lı, laik, güçlü merkezi hükümetin olduğu federatif bir yapıdır. İktidar, bir önce bu yola dönmelidir. Aksinde ısrar; yıkımdır, istikrarsızlıktır, daha fazla kaybetmektir ve bugünlerin bile aranmasına neden olmaktır.