Türkiye’de servise sokulan, ağırlıklı olarak geçen yıl başlatılan ve içinde bulunduğumuz bu yıl artarak devam eden iki büyük iddia var. Birincisi; ABD Türkiye’yi kuşatıyor, ikincisi ise; Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ABD desteğinde silahlanıyor, adalar silahlandırılıyor, Türkiye’ye ve KKTC’ye karşı askeri bir macera peşinde fırsat kolluyorlar.
Bu iddiaları desteklemek için; ABD’nin Yunanistan ile 14 Ekim 2021’de karşılıklı olarak imzaladığı Savunma İşbirliği Anlaşmasını, Dedeağaç başta olmak üzere Yunanistan’da kurulan ABD üslerini, bu üslerdeki ABD askeri varlığını ve hareketliliğini, ABD’nin bu yıl olduğu gibi 2023 için de GKRY’ye yönelik olarak silah ambargosunu kaldırmış olduğunu ve bazı Doğu Ege Adalarına Yunanistan’ın ABD’den hibe olarak aldığı zırhlı araçları intikal ettirdiğinin hava fotoğraflarını gösteriyorlar.
İddianın sahiplerine göre kuşatmanın gerekçesi çok açık; Türkiye’nin yükselişini durdurmak, Erdoğan’ın Karadeniz, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştiren, oyun kuran ve emperyalizme kafa tutan politikalarını engellemektir.
Türkiye’ye Yönelik Gerçek Tehdit Nedir?
Bu iddiaların ipe sapa gelir hiçbir yanı, hiçbir doğruluğu yok. İddialar; seçimlere doğru giderken ağır bir dış tehdit algısı yaratarak, dikkatleri gerçek ve somut tehditlerden uzaklaştırabilmek ve halk iradesini sandıkta iktidara yöneltmek için bir operasyon olarak planlanmış ve iktidara çok yakın kalemler ve askerler tarafından başlatılmıştır. Ancak maalesef ki; bu konunun milliyetçi, ulusalcı, yurtsever ve Kemalist çevrelerde alıcısı çok olduğu için büyük resmi görmeden, arkasında iktidarın olduğu bu operasyonun değirmenine su taşınıyor ve iyi niyetle de olsa iktidarın ekmeğine yağ sürülüyor.
Bugün Türkiye’ye yönelik bir numaralı tehdit; kontrolsüz kitlesel göç ve bu kapsamda gerçek sayılarını bilemediğimiz sığınmacılardır. Bu tehdit sadece günümüzü değil, çocuklarımızı, torunlarımızı, yani geleceğimizi de tehdit etmektedir. İkinci büyük tehdit ise; iflas etmiş ekonomi, Türk parasının değerinin aşırı düşüşü, Merkez Bankası rezervlerinin ekside olması, savaşlar ve tabii afetler için planlı olan ihtiyat akçesinin dahi sıfırlanmış ve halkın ezici bir çoğunluğunun fakruzaruret içine düşürülmüş olmasıdır. Ekonominin bu durumu aynı zamanda Türkiye için güvenlik sorunudur. Sabah akşam bu iki tehdidi konuşmamız ve önlemleri üzerinde tartışmamız gerekirken, iktidar bunu istemiyor. Bu nedenle olmayan bir sanal tehdit yaratılıyor.
Siyasi İki Yüzlülüktür!
Arkasında ABD’nin olduğu Büyük Ortadoğu Projesi’ne eş başkanlık yapmış, bu proje kapsamında Suriye’deki vekalet savaşının ateşine odun taşımış bir irade için “emperyalizme kafa tutuyor, bu nedenle kuşatılıyoruz” değerlendirmesi yapmak; olsa olsa siyasi ikiyüzlülüktür. Ayrıca; İncirlik ve Kürecik gibi Türkiye’deki NATO üs ve tesislerinin sayısı, imkan ve kabiliyetleri Yunanistan’daki üs ve tesislerden katbekat fazla iken şikayet etmek siyasi ikiyüzlülüğün daniskası değil de nedir? Türkiye’de bir de üstüne ABD’nin nükleer silahları var. Eğer ABD Türkiye’yi kuşatıyor ve tehditse gereğini yapın; Türkiye’deki üsleri kapatın ve Amerikalı askerleri sınır dışı edin. Eğer yapmıyorsanız; bu söylemlerin ve değerlendirmelerin amacı halkı kandırmaktır. Ayrıca; bugüne kadar Erdoğan ve Akar’dan ABD bizi kuşatıyor, bize saldırmaya niyeti var gibi açıklama duydunuz mu? Tek şikayetleri var; “Türkiye varken niçin Yunanistan’a üs yapıyorsunuz?”
O zaman; ABD ne yapmak istiyor, büyük resme bakmak lazım. ABD; tek kutuplu dünya düzenini sürdürmek, hegemonyasına direnenleri ezmek, dünyanın ağırlık merkezinin doğuya, Hint-Pasifik bölgesine kayışını durdurmak, Kuşak-Yol Projesini engellemek maksadıyla Rusya ve Çin’i kuşatmaya çalışıyor. ABD bugün için güç kaybediyor olsa da hala ekonomik, askeri ve siyasi olarak tek küresel güç. Çin ise koşar adım küresel güç olma yolunda. Özellikle askeri kapasitesini hızla arttırmaya çalışıyor. Rusya ise sadece bölgesel güç. Görülebilir bir gelecekte küresel güç olma şansı da yok. Ama bölgesinde ABD’nin planlarına karşı çıkarak ve kendisine biçilen role rıza göstermeyerek kuşatılmayı ve savaşı tetikledi. Rusya’ya ABD tarafından; Batı için enerji ve ham madde sağlayıcısı, Batı malları için pazar, yüzünü Batı’ya sırtını Çin’e dönen, NATO’nun doğuya doğru genişlemesine sesini çıkartmayacak bir rol verildi. Ama bu role Putin ile birlikte itiraz geldi ve kızılca kıyamet Ukrayna üzerinde 2014 Meydan Darbesi sonrasında başladı. Halen devam eden ve bu ayın 24’ünde 8. ayını tamamlayacak olan Ukrayna Savaşı; gerçekte ABD’nin Rusya’ya karşı yaptığı vekalet savaşıdır.
ABD Rusya’yı Kuşatıyor, Türkiye’yi Değil!
Yunanistan’daki ABD üsleri; Rusya’yı kuşatmak için, Türkiye’yi kuşatmak için değil. ABD, kuzeyde Baltık Denizi’nden güneyde Suriye’ye kadar, bir yay biçiminde Rusya’yı kuşatmaya çalışıyor. NATO’nun doğuya doğru büyütülmesi, Üç Deniz Girişimi (Baltık-Karadeniz-Adriyatik), İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınacak olması, Ukrayna Savaşı, Kıbrıs’a silah ambargosunun kaldırılması bu kapsamdadır. Bu kuşatma, aynı zamanda Çin’in Kuşak-Yol Projesine de set çekmek amaçlıdır. ABD; Yunanistan’daki üsler ve Kıbrıs ile Rusya’nın Çanakkale Boğazı çıkışından itibaren Ege ve Doğu Akdeniz’de hareket alanını daraltmak, boğazını sıkmak ve Ortadoğu’ya uzanmasını engellemeye çalışmaktadır
Sınırlarımıza yakın olan Kuzey Ege’deki Dedeağaç Üssü, ABD için Denizlerden Güç İntikali (Power Projection) varış terminal noktasıdır. Buraya deniz yoluyla getirilen güçlerle Bulgaristan, Romanya ve Orta Avrupa desteklenmektedir. Savaş nedeniyle Ukrayna’ya Romanya üzerinden gönderilen silah, mühimmat, araç ve gereç bu yolla ABD’den gelmektedir. Ukrayna’ya diğer destek yolu da kuzeyden Baltık Denizi ve Polonya yoluyla yapılıyor.
Oltadaki Balık! Yemlemeye İhtiyaç Yok!
Akla şu soru gelebilir; Dedeağaç yerine niye terminal limanı olarak imkan ve kabiliyetleri açısından çok iyi durumda olan ve yatırıma bile ihtiyaç duymayan Romanya’nın Köstence Limanı veya Bulgaristan’ın Varna ve Burgaz Limanları değil? Sorun; Montrö Boğazlar Sözleşmesi! Bu sözleşmeye göre ABD’nin donanma güçlerini Karadeniz’e geçirmede ve bulundurmada kısıtları var. Rusya’nın yakın keşif gözetimindeki ve denizaltı tehdidindeki Karadeniz’deki limanlar yerine, Rusya’nın gözetiminden ve tehdidinden uzak, kısıtsız bir deniz gücüyle koruduğu ve desteklediği bir bölgede terminal limanı kurmak deniz askeri stratejisinin gereği.
Diğer bir neden bu üslerle ve Kıbrıs’a yönelik hamlelerle ABD’nin Yunanistan’ı ve GKRY’yi kontrol altında tutuyor olmasıdır. Bu şekilde Rusya tarafına savrulmasını, en azından tarafsız kalmasını engellemiş oluyor. Çünkü Yunanistan’ın Rusya ile tarihi bağları ve Ortodoks dayanışması var. Mora İsyanında ve Yunanistan’ın bağımsızlığına giden yolda belirleyici güç; Çarlık Rusya’sı idi. ABD, geçmişteki Türkiye-Yunanistan dengesi politikasından da artık vaz geçmiş görünüyor. Çünkü Türkiye’yi, özellikle AKP iktidarı döneminde iyice kendisine mecbur görüyor. Rockefeller’in Başkan Eisenhower’a yazdığı mektupta yazdığı gibi Türkiye’yi “oltadaki balık” olarak görüyor ve yemlenmeye ihtiyacının olmadığını değerlendiriyor.
Türkiye’nin Emlak Değeri Çok Yüksek
ABD’nin Türkiye’den vazgeçmesi, söz konusu bile değil. Çünkü Türkiye’nin jeopolitik önemi yani emlak değeri çok yüksek. ABD’nin uzun soluklu küresel hedefleri kapsamında; Rusya’nın kuşatılmasında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Türkiye’ye ihtiyacı var. ABD’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kışkırttığı ve bir Türk-Yunan savaşını istediği de doğru değil. Beyin ölümü gerçekleştiği söylenen NATO’yu 24 Şubat’ta başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ile tam canlandırmışken ve yeni katılımlar için cazibe merkezi yapmışken böyle bir savaş; NATO’nun sonunu getirir ve Türkiye’yi Batı’dan koparır.
Yunanistan’ın adaların Lozan ve Paris Antlaşmalarıyla belirlenen gayri askeri statülerini ihlal ettiği doğru ama bu yeni bir şey değil ve AKP iktidarı döneminde bu ihlal tavan yaptı. Seçim sürecine girdiğimiz bugüne kadar iktidarın bu konuda -bizim uyarılarımıza rağmen- pek de itirazı yoktu. Yunanistan; Türkiye için bir tehdit değil, görünebilir bir gelecekte olmasına da imkan ve ihtimal yok. Yunanistan; iktidar nedeniyle Türkiye’nin içine düşmüş olduğu Cumhuriyet tarihinin en itibarsız, en zayıf, en yalnız ve ekonomik olarak en güçsüz durumunu istismar ediyor ve Türkiye’yi bir yanlış yapmaya zorluyor. İşin içinde aynen Türkiye’de olduğu gibi seçim öncesi siyasi istismar da var. Bu alan Türkiye’de olduğu gibi, Yunanistan’da da çok verimli.
İktidarın Yanlış Ve Sorumsuzca Söylemleri
Diğer taraftan Türkiye’yi yöneten iktidar; yanlış, sorumsuz, iç kamuoyunu kandırmaya yönelik, yayılmacı, tehditkar ve revizyonist söylemleri nedeniyle Yunanistan’ı yöneten siyasilerin eline koz veriyor. “Lozan’ı güncellemek”, “Yeni Osmanlı” hayali, “Selanik’ten girer, Atina’dan çıkarız”, “bir gece, ansızın geliriz” gibi söylemleri Türkiye’nin aleyhine kullanılıyor. Yunanistan ise Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) ve NATO gibi ortamlarda bu söylemleri kullanarak “Türkiye bizi tehdit ediyor” diyerek, adaların gayri askeri statü ihlalleri için gerekçe yaratıyor. Bu söylemler sadece Yunanistan’da değil, Arap dünyasında da tehdit algısına neden oluyor ve düşman kazanıyoruz.
Sonuç olarak; tabii ki Türkiye-ABD arasında ve Türkiye-Yunanistan arasında geçmişten gelen çözülmesi gereken bir dizi sorun var. Ama bu; ABD’nin Türkiye’yi kuşattığı ve Yunanistan’ın ülkemize tehdit olduğu anlamına gelmiyor. Bu söylemlerin orijini iktidardır. Bu gerçeklikten ve nesnellikten uzak söylemler; seçimler öncesinde dış tehdit ve kuşatılmışlık algısı üzerinden halkı sandıkta iktidar lehine oy kullanma psikolojisine itebilmek içindir.