Geçen gün kendisine yöneltilen “Türkiye Suriye’den ne zaman çıkacak?” sorusuna Hulusi Akar; “Anayasa yapılacak, meşru bir seçim yapılacak, meşru bir yönetim olacak, demokratik bir devlet olacak, herkes yerini alacak, biz de yerimizi alacağız” şeklinde cevap verdi. Yani “İpe un seriyoruz, çıkmaya niyetimiz yok!” demek istedi. Bunun üzerine ayrıca; “Soçi Mutabakatının arkasındayız, taraflar Soçi Mutabakatına uysun” diyebilme cesaretini de gösterdi.
Siz bu söylenenlere güler misiniz, yoksa ağlar mısınız bilemem ama bu ifadeler; Türkiye’nin güvenliğini, çıkarlarını ve kurucu ilkelerini esas almayan iktidarın çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisini merkeze alan, her konuda sıkışmışlığını ve tükenmişliğini aşabilmek için ülkemizi hiç çekinmeden felakete taşıma cüreti gösteren maceracı ve gayrimeşru girişiminin şifreli anlatımıdır.
Soçi Mutabakatı
Öncelikle söylemeliyiz ki; “Soçi Mutabakatının arkasındayız” sözleri doğru değil. Mutabakat gereğince iktidar;
- Radikal terörist grupları bölgeden çıkaracaktı,
- Tank, Top, ÇNR (Çok Namlulu Roketatar), Havan olmak üzere bölgeyi ağır silahlardan arındıracaktı,
- M-4 (Halep-Lazkiye) ve M-5 (Halep-Hama) otoyollarının güvenliğini sağlayacaktı.
İktidar bu taahhütlerden ilk ikisini Ekim 2019, üçüncüsünü ise Aralık 2019 sonuna kadar yerine getirecekti ama verdiği bu taahhütlerin hiçbirini değil Aralık 2019 sonu, günümüze kadar bile yerine getirmedi. Zaten niyeti de yoktu. Hatta İdlib’deki yapıya kol kanat gerdi. Diğer taraftan; Soçi Mutabakatı ile belirlenen çatışmazlık, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından terör listesine alınmış örgütleri kapsamıyordu.
Heyet Tahrir el-Şam
Yaklaşık iki yıl önce BM tarafından terörist örgütler listesinde olan ve bu yüzden Türkiye tarafından da terörist örgütler listesine dâhil edilen selefi cihatçı “Heyet Tahrir el-Şam” İdlib’in yaklaşık olarak yüzde 50’sini kontrol ediyorken, bugün yüzde 90’ını kontrol ediyor. Daha açık söylemek gerekirse; iktidarın kontrol ettiği bölgede terörist örgüt güç kazanmış.
Birleşmiş Milletler tarafından meşru olarak tanınan Beşar Esad hükümeti, Suriye’de bir anlamda iç güvenlik harekâtı yapıyor, ülkesini emperyalizmin vekâlet savaşçılarından, selefi ve cihatçı ruh hastası terörist örgütlerden temizlemeye ve ülkesinin her tarafını kontrol etmeye çalışıyor. Beşar Esad, beş yıl önce Suriye’nin yaklaşık olarak yüzde 18’ini kontrol ediyordu. Ama Rusya’nın Suriye’de topa girmesi ile birlikte her şey tersine döndü ve İran’ın da yardımıyla bugün Esad, ülkesinin yüzde 90’a yakın bir bölümünü kontrol ediyor. Yalnız İdlib bölgesi kaldı ve tüm teröristler de buraya toplandı. Suriye, bu bölgeye operasyon yapmak ve teröristlerden temizlemek istiyor, en tabii ve meşru hakkı olarak. Ülkemizi yöneten iktidar ise Suriye’nin İdlib’e operasyon yapmasını istemiyor. Bir anlamda askerimizi, Mehmetçiğimizi İdlib’deki yapıya kalkan yapıyor!
Ne Yapmalıyız?
Hâlbuki; İdlib’deki yapı ülkemizin güvenliği ve çıkarları açısından büyük tehlike arz ediyor. Suriye’nin istikrarı ve toprak bütünlüğü, ülkemizin istikrarı ve toprak bütünlüğü açısından çok ama çok önemli. Ama iktidar, maalesef ülkemizin güvenliği ve çıkarları ile çelişen işler peşinde!
Türkiye olarak yapmamız gereken;
- Derhal Suriye’nin uluslararası hukuk açısından meşru olan ve Birleşmiş Milletler nezdinde tanınan Beşar Esad hükümeti ile masaya oturmak ve barışmak,
- Suriye ile birlikte İdlib’deki terörist yapıya beraberce operasyon yapmak,
- Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sınırlarımıza çekmek ve sınırlarımızın güvenliğini sağlamak,
- İdlib’den Türkiye’ye yönelen sığınmacı akımını Suriye ile koordineli olarak engellemek, Suriye’nin kuzeyinde ve sınırlarımızın güneyinde güvenli bölgeler oluşturarak sığınmacıları buralarda tutmak, insani yardım sağlamak ve uluslararası kuruluşları harekete geçirmek,
- En önemlisi ise Suriye’de bir an önce barış ve istikrarın gelmesini sağlayacak girişimlerin içinde olarak, halen Türkiye’de bulunan 4 milyon Suriyeli sığınmacının vatanlarına dönüşü için elverişli koşulları yaratmaktır.
İktidar Suriyelileri Göndermek İstemiyor
İktidar ise Suriye’de istikrar istemiyor, aksine İdlib’deki yapının devam etmesini istiyor ve İdlib’in teröristlerden temizlenmesi durumunda Afrin’de tutunamayacağını da çok iyi biliyor. Çünkü iktidar; Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın batısında, Afrin ve İdlib’i içine alacak bölgede bir “İhvan Devletçiği” peşinde. Son ana kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni orada tutarak, gelişen duruma göre bu bölgeyi ya Suriye’den koparmak ya da pazarlık masasında güçlü olarak muhtemelen Suriye’de oluşacak federatif bir yapının içine monte etmek istiyor.
Şurası muhakkak ki; iktidarın planladığı Afrin-İdlib merkezli bu yapı hem Türkiye, hem Suriye, hem de bölge için kanserdir, tehdittir ve istikrarsızlık kaynağıdır. Ayrıca iktidar, 4 milyon Suriyeli sığınmacıyı geri göndermek de istememektedir. Bu nüfusu, ulus devlet olan Türkiye’nin demografik yapısını tahrip etmek ve kendi bekası için silah olarak kullanmayı planlamaktadır.
Tuvalet Kâğıdı
ABD ise iktidara gaz vererek; Türkiye’yi Suriye’de hem kendi hem de İsrail’in çıkarları için kullanmak ve Türkiye’yi Rusya ile çatıştırarak işin nerelere kadar tırmanacağını ve Rusya’nın neler yapabileceğini Suriye ortamında görmek istemektedir. Bu rotada ilerlersek, sonumuz tuvalet kâğıdının sonuna benzer.
İdlib için istenen Patriot’lar NATO kapsamında değil de ABD tarafından gönderilecekse, biliniz ki bu durum iktidarın ülkemizi tamamen ve iliklerine kadar ABD’nin Suriye’deki taşeronu yaptığının açık delilidir. Ne yapacağız? İç güvenlik harekâtı yapan Suriye rejim güçlerine yakın hava desteği veren Rus savaş uçaklarını ve silahlı helikopterlerini mi düşüreceğiz? Sonra işlerin nerelere evirileceğini hesapladınız mı?
Önce Kendine Bakacaksın!
Ömrü savaşlarla geçmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir” diyor. Evet, Suriye’de de Libya’da da Türk Milleti’nin hayatı tehlikeye girmemiştir, aksine buralara asker göndermek ülkemizin çıkarları ve güvenliği ile taban tabana zıttır.
Ayrıca Akar’ın Suriye için sarf ettiği anayasa, meşru seçim, demokratik devlet sözleri de pek komik olmuş. İnsan önce kendine ve mensubu bulunduğu yapıya bakar. İçinde bulunduğu AKP iktidarları; Türkiye’de gayri anayasal girişimlerin, demokratik kazanımları katledişin, baskıcı ve otoriter tasarrufların, insan hak ve özgürlüklerini ve hukuku tahrip edişin, Fethullah Gülen’in koordinesinde ölülerin verdiği oylarla ve imzasız, mühürsüz oy pusulaları ile becerilen rejim değişikliğinin, seçimi kazanamayınca iptal edişlerin merkezidir.
Yurtsever ve cesur gazeteci Murat Ağırel’in Kırmızı Kedi Kitabevi’nden piyasaya yeni çıkan “Sarmal” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.