Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı askeri operasyonun 34’üncü günündeyiz. İlk bakışta görünen durum; Rusya’nın zorda olduğu, harekâtın planladıkları gibi gitmediği ve bu yüzden de planlarında devamlı değişiklik yapmak zorunda kaldıklarıdır.
Ruslar, Zelenski’nin en geç bir hafta içinde düşeceğini değerlendirmişlerdi ama bu bir yanılgıydı. Ukrayna, halen sürdürdüğü Beşinci Nesil Savaşa iyi hazırlanmış, daha doğrusu hazırlanması sağlanmıştı. Bu yüzden, sınırlardan giren Rus ordusuna karşı başlangıçta bir savunma cephesi bile kurmadılar. Rusların bunu öngörmeleri gerekirdi! Demek ki; yeterli istihbarat yapılamamış ve düşmanın imkân ve kabiliyeti doğru tespit edilememiş.
Ortak Kimlik Yaratamadılar
Rusya, Ukrayna halkı tarafından misafir gibi de karşılanmadı. Çünkü, Sovyetler Birliği döneminde aynı çatı altında aynı yurttaşlık kimliği ile yaşanmasına, aynı etnik, aynı din ve benzer dillere sahip olunmasına rağmen ortak kimlik yaratamamışlardı. İşte sert güç ve yumuşak güç farkı bu! Moskova’nın sert gücü azalınca, nüfuz bölgesi ve etki alanı içindeki akrabaları bile hızla Rusya’dan uzaklaştı. Bu yüzden Varşova Paktı üyeleri ve hatta Sovyetler Birliğine dâhil olan Baltık Cumhuriyetleri bile önce yumuşak güç tarafına, Batı’ya dâhil oldular ve sonra NATO’ya girdiler.
Aynı durum Osmanlı’da da olmuştu. Değişen dünyaya ayak uyduramayan, değişemeyen ve sert gücü de azalan Osmanlı’dan bir bir kopuşlar oldu ve kopan parçalar da karşı cepheye geçip Osmanlı’ya ve onun halefi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne açık veya gizli düşmanlıklar yapar hale geldiler. Egemenliğe, nüfuz bölgesine ve etki alanına sahip olmak için sadece sert güç yetmez, yumuşak güç de gereklidir. Örneğin Büyük Britanya İmparatorluğu; değişmesi, zamana ayak uydurması ve tabii ki yumuşak gücü sayesinde İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) olarak bir şekilde nüfuz bölgesini farklı kültürlere ve dinlere sahip olmalarına rağmen koruyor.
Sadece Sopayla Olmaz
Geçen yazımda yumuşak gücün ne olduğunu teknik olarak anlatmıştım. Daha basit olarak ifade etmek gerekirse; yumuşak güç için zenginlik diyebiliriz. İnsani ilişkilerde de böyledir. Zengin olursanız, etki alanınız artar ve cazibe merkezi olursunuz. Fakir olursanız, akrabalarınız ve dostlarınız bile -çok yakın olanlar hariç- sizden uzaklaşırlar. Yani sadece sopayla olmaz, olamaz.
20 yıldır iktidarda bulunan Putin, Ukrayna’daki gibi bir riske girmeseydi, belki de ömrünün sonuna kadar Rusya’nın lideri olabilirdi. Bugünlerde Putin, ülkesi için olduğu kadar kendisi için de hayat memat meselesi olan çok zorlu bir sınavdan geçiyor. Önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmeler ve özellikle de ekonomik durum, Putin’i çok zorlayacak. Sovyetler Birliği de ekonomik nedenlerle çözülmüştü. Yoksa herhangi bir savaşta yenilmiş, Versay veya Sevr gibi kayıtsız şartsız bir teslim antlaşması da imzalamış değildi.
Bu Savaş Engellenebilirdi
Bu savaşın çıkması engellenebilir, Rusya’nın güvenlik endişeleri asgari seviyede karşılanabilir ve sorun diplomasi masasında çözülebilirdi. Ama ABD, savaşın çıkmasını, Rusya’nın tasarlanan ve hazırlanan Ukrayna bataklığına girmesini istedi, aynen Afganistan’daki gibi uzun soluklu bir vekâlet savaşı planladı ama kendisi Rusya ile direkt olarak savaşmayı planlamadı. Yani ABD, küresel planları için Ukraynalıları feda etti, Avrupa ve Türkiye’nin dâhil olduğu bölgeyi, belki de tüm yerküreyi çok tehlikeli bir sürecin içine soktu.
Rusya bu tuzağa düşmemeli ve Donbas’ın ötesinde bir kara harekâtına soyunmamalıydı ama güvenlik endişelerinin giderilmesi hedefine ulaşabileceği tüm diplomatik, operatif ve askeri zorlayıcı girişimleri tüketmeden Ukrayna’nın içine daldı. Putin, Ukrayna müdahalesinin Çeçenistan ve Gürcistan’daki gibi kolay olacağını sandı ve bu hamlenin ayrışma sürecinde olan, hatta “Beyin ölümü gerçekleşmiştir” teşhisi konulan NATO’yu birleştirebilecek ve yaşama döndürebilecek bir elektroşok etkisi yapabileceğini göremedi.
Rusya Yalnız Ukrayna’yla Savaşmıyor
Rusya için 34 günlük Ukrayna Savaşının maliyeti ve askeri kayıplar beklenenin epey üzerinde görünüyor. Rusya sadece Ukrayna ile savaşmıyor, ABD’nin, Avrupa’nın ve NATO’nun tüm imkân ve kabiliyetleri ile de savaşıyor. Rusya 43 milyon nüfusa sahip. Ukrayna’yı tamamen ele geçirebilir, Zelenski de düşebilir, kaçabilir ve yerine Rusya yanlısı bir iktidar da getirilebilir. Esas soru; bu yaşananlardan sonra böyle bir ülkeyi halkın direncine rağmen ne kadar süreyle ve hangi maliyetle elde tutabileceğidir.
Bu çok tehlikeli bir süreç. Rusya zorluklarla karşılaştıkça, ister istemez geri adım atamayacağı için daha da sertleşecek ve nükleer silah kullanma eşiğine bile gelebilecek durumda. Umarız olmaz! Gelişmeler ve zorluklar Rusya ve Çin mihverinin daha da kader birliği yapmasına neden olacak ve İkinci Soğuk Savaşı tırmandıracak gibi görünüyor.
Küba Füze Krizi
ABD bu savaşın ilk bölümünü kazandı ve hedeflerine ulaştı ama gelecek kurgusunun planladığı şekilde gelişmesi zor gibi. Yaptırımlar bumerang gibi Batı’yı da vuracak, en başta Almanya olmak üzere Avrupa da çok etkilenecek. Hatta bu durum, yakın bir gelecekte yeniden NATO içinde ayrışmalara bile neden olabilir. ABD’nin Rusya’da rejim değişikliği veya daha doğru bir ifade ile Putin’e yönelik lider değişikliği hedefi de yanlış. Rusya, Irak değil, daha otoriter bir lider gelebilir ve iklim buna müsait.
Küba Füze Krizi sırasında ABD Başkanı John F. Kennedy, Pentagon’un Küba’yı işgal etme isteğine direndi. Kriz; ABD’nin SSCB’nin Küba’ya nükleer başlıklı füze yerleştirdiğini saptamasıyla başlayan, Ekim 1962’de iki süper gücü karşı karşıya getiren ve yerküremizi nükleer savaş tehdidi altında bırakan korkunç bir bunalımdı ve bu krizi tetikleyen esas neden ABD’nin Küba’da hüküm süren Fidel Castro rejimini devirmek istemesiydi. Sonunda her iki taraf da geri adım attı ve krize diplomatik pazarlıkla son verildi. Küba’daki füzelerin çekilmesi karşılığında ABD de 1961’de Türkiye’ye yerleştirilen füzeleri geri çekti. Ama bu durum Türk Halkına 40 yıl sonra açıklandı.
ABD Frene Basmak Zorundadır
Eğer 1962’de Başkan Kennedy Pentagon’un isteğine uyarak Küba’nın işgali için emir verseydi, nükleer silahların ateşlendiği bir dünya savaşı çıkacaktı. Çünkü Küba’daki nükleer başlıklı füzeler için “işgal başlarsa ateşle” emri verilmişti. Şimdi yine sağduyuya, diplomasi masasına oturmaya ihtiyaç var. Bu masada pazarlık için bulunması gerekenler ise Biden ve Putin’dir. Artık bu sorun Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Lavrov ve Kuleba’nın veya Putin ile Zelenski’nin çözebileceği bir sorun olmaktan çıkmıştır.
Geçen hafta yaşamını kaybeden ve ABD’nin 1997-2001 yılları arasındaki Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright bir söyleşisinde; “Rusya’nın bir imparatorluktan normal bir ulusa dönüşmesini yönetmek zorundaydık” demiştir. Yardımcısı ise daha açık konuşmuş ve “Rusya, başarısız olmayacak kadar büyük ve nükleer bir güç” demiştir. Günümüzde de öyle! Bu nedenle bu işin şakası yok. ABD frene basıp, Rusya’yı daha fazla sıkıştırmaktan, bölgeyi ve yerküremizi daha fazla tehlikeye atmaktan kaçınmak zorundadır.
E. Amiral Osman Nadir Kınay’ın Nemesis Kitap’tan çıkan “Hereke’den Amiralliğe Giden Yol” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.