Zanka

Eşimin tavsiyeleri kısa ve nettir. Her zaman derin bilgisine, keskin zekâsına güvenmişimdir. Öngörülerinde pek şaşmaz, zaten öngörü dediğimiz şey de bilgiyle aklı uygun oranlarda harmanlayıp isabetli tahminler yapmak değil midir?

Yazmaya başladığımda tarikat meselelerine girme, bu konuyu kurcalama, dedi. O zamanlar dilim çok daha sert, üslubum çok daha saldırgan, tavrım sinir bozucu derecede küstah, cümlelerim fütursuzdu. Onca köşe yazısı içinde Cüppeli lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü ve mensubu olduğu tarikat ile ilgili bir yazım vardır.

Romanlarda da bu konuya girmedim fakat Kasaba'yı yazarken aklım tarikatlardaydı, Eşikte'yi yazarken yine öyle. Henüz basıma göndermeye cesaret edemediğim Uykuda Yaşam'ı yazarken, keşke bir köşesinden girsem diye büyük bir istek duymuştum ama yine de elim gitmemişti.

Galiba yıllar geçmeli, biraz daha pişmeliymişim. Kısmet bugüneymiş. On Ekim 2019'da yazmaya başladığım, tarikatlardaki düzeni, menfaat hiyerarşisini, bu yapının içindeki insanların ulaşmaya çalıştıkları hedefleri, kavgaları, hayalleri ve yaşam şekillerini konu alan Kesit, Sonçağ Yayınları’ndan çıktı.

Yazarın pazarcı esnafı gibi sürekli kitabının reklamını yapmasına, tanıtım işini abartmasına karşıyım. Söz konusu zerzevat değil kitap ve kitabın da yazarının da bir ağırlığı asaleti olmalı. Son romanım hemen hemen tüm kitap sitelerinde satışa sunuldu diye haber vermek istedim.

Bir de insanın kendi kitabına methiyeler düzmesi de pek tuhaf hatta karakterindeki zafiyeti bağıra çağıra ilan etmesi demek. Kitap iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum, buna okuyucu karar verecek. Gönül rahatlığıyla ince ince dokuyup çok emek verdiğimi, ömrümün bir yılını askıya alıp kendi yarattığım hayal dünyasında gerçeklikten uzak şekilde yaşadığımı söyleyebilirim.

Uzun bir hikâye kurgulanıp yazılırken karakterler, olaylar tıpkı bir film şeridi gibi kalem sahibinin gözünün önünden akıp gider. Tren vagonları gibi ardı ardına kaleme dökülen cümlelerle yavaş yavaş bina edilen kitap bitip okuyucuya sunulduğunda, hikâye tekrar canlanır. Film tekrar akmaya başlar. Bir hikâye birçok okuyucunun beyninde çeşit çeşit şekillere bürünür. Bir hikâye bin farklı hikâye olur, bin kez dirilir. İşte bu insan algısının olağanüstülüğüdür.

Kitabın tarikatların masaya yatırıldı şu günlere denk gelmesi hoş bir tesadüf oldu. Benim için pek tavsiye edilmeyen ama hep yazmak için istek duyduğum konuda yazıp nihai hedefime ulaştım. Bundan sonra aklında ne var derseniz, hiçbir fikrim yok. Nasıl olsa insanlığın kurduğu çarpık düzen bir şeylere itiraz edip isyan içinde haykırmam için bol bol malzeme verir, mesele sadece zaman meselesidir.

 

KESİT’TEN KISA BİR KESİT

Nefes, yaşlı kadına: ‘’Artık beni içine hevesle çekmiyorsun, üzerinde hep bir ağırlık var. Yorgunluk mu hastalık mı bilemedim? Beni iyi karşılamıyor, gönülsüz misafir ediyorsun.’’ dedi.

Yaşlı kadın derin bir nefes aldıktan sonra gülümseyerek: ‘’ Hem hastayım, hem yorgunum. Hepsinden önemlisi çok ama çok yaşlıyım. Dile kolay doksan beş yaşındayım. Ellerim ayaklarım eskisi gibi tutmaz. Yediğim yemekten bile tat alamam. Yaşamaktan öyle yorgun, öyle bitkinim ki… Bir de bana sitem edip niye beni hoş karşılayıp misafir etmiyorsun, diyorsun. Artık bana eziyet etme!’’

Nefes: ‘’Ben yaşlanmam, yaşlanan bedeni de sevmem. Bana eziyet etme, ellerim ayaklarım tutmuyor diyorsun ama olmaz, kabul edemem. Gayret et biraz. Kalk bahçeye çık. Otuz sene önce kendi elinle diktiğin dut ağacının altında bir çay iç. Canlanacak, beni reddetmekten vazgeçeceksin.’’

Yaşlı kadın, yattığı yerden bin bir zahmetle kalkıp tıpkı yeni yürümeyi öğrenen bir bebek gibi adımlarını yavaş ve temkinli atarak, duvarlara tutuna tutuna bahçeye otuz adımda ulaştı, her zaman oturduğu eski tahta sandalyesini buldu. Titreyen eliyle sandalyeyi ağacın dibine koyup oturduktan sonra, yorgunlukla derin bir nefes aldı.

Nefes: ‘’Bak! Kıpırdamadan yattığın yerde beni pek gönülsüz karşılıyordun ama biraz hareket edip söylediklerimi yaptığın zaman nasıl da beni hevesle içine çekiyorsun.’’ dedi.

Yaşlı kadın: ‘’Bilirim hiç yaşlanmazsın, sen sonsuz gençliğin coşkusuyla bir ırmak gibi akıp gitmek, bir tarla gibi sürülmek, bir ağaç gibi yaprak açıp toprağa kök salmak istersin. Ama dedim ya! Artık bu beden ne bir ırmak gibi coşabilir, ne bir ağaç gibi yaprak açabilir, ne de toprak gibi hayat saçabilir. Bırak da git artık beni, eziyet etme bana!’’

Nefes yaşlı kadının burnuna doğru yaklaştı. İçine güzel kokan, canlılık veren, sihirli bir havayla dolup yaşlı kadının kulağına: ‘’Bak, bu hem toprağın, hem çimenin, hem de dut ağacının kökünün kokusu. Nasıl canlılık verdi sana değil mi? İnat etme de gönülsüz karşılama beni, hevesle içine çek.’’ diye fısıldadı.

Yaşlı kadın oturduğu tahta sandalyede başını geriye atıp, biraz önceki güzel kokuların etkisiyle derin bir nefes aldı. Gözlerini ağacın koca yapraklarına dikerek, yeni yeni çıkmaya başlayan dutlara baktı. ‘’Ah! Rahmetli kocam hayatta olsaydı, benim hâlimden bir o anlardı. Sen istediğin kadar üstele, beni hevesle içine çekip güzel karşıla de. Olmaz olur mu, ölen dirilir mi, bu beden her nefeste gençleşir mi? Bırak artık yakamı.’’ dedi.

Yaşlı kadının bahçeye indiğini gören torunu, hemen çay getirip babaannesinin eline tutuşturuverdi. Asma ağacına, dut ağacına, fındık ağacına son kez bakıp yapraklarını gözüyle sevdi. Çayını yudumlarken yüzünü okşayan ılık rüzgârı olabildiğince çok hissetmeye çalışarak isteksiz isteksiz nefes alıp verdi.

İçeri geçip uzandığında nefesi yanına çağırdı. Nefes şımarık bir edayla hızla eserek kadının başucuna geldi.‘’ Haydi, söyle bakalım, beni hakkıyla karşılayıp içine çekeceğini söyle. Sürekli şikâyet etmeyeceğini söyle.’’ dedi.

Yaşlı kadın feri sönmüş gözlerini tavana dikti: ‘’Altı çocuk doğurdum, on bir torunum var. Yedim, içtim, gezdim, gördüm, söyledim, dinledim artık yoruldum. De bana hele, artık benden ne istersin.’’

Nefes bunları duyar duymaz arkasını dönüp usul usul esip uzaklaştı. Ve yaşlı kadın nefes gider gitmez, tüm ihtişamıyla karşısına dikilen ölümü kollarını açarak mutlulukla kucakladı.

 

ARKA KAPAK ELEŞTİRİ TANITIM YAZISI

Hikâye, roman, senaryo yazarları yaşadıkları dönemin toplumsal yapısını gözlemleyerek izlenimlerini edebî bir form içinde kurgulayıp anlatırlar. Okuyucu; bu hikâyeleri, toplumun aksayan yanını, acılara sebep olan yanlışlarını görünce irkilir. Böyle şey mi olur?

Evet, hoşumuza gitmese de içinde yaşadığımız toplumda damar damar, katman katman, yer yer böylesi sakat yapılar var. Mine Bay bu sorunları çarpıcı bir üslup ile dile getirmeye devam ediyor. Bir önceki romanında Eşikte duran bir sorunu anlatmıştı; bu kez de toplumda karşılaşılan başka problemli Kesit’leri okuyucuya sunmaktadır. Bu romanı okuyunca, senarist merhume Ayşe Şasa’nın, Dergâh’ta yayımlanan bir hatıram münasebetiyle bana yazdığı, “Hasan Bey, âlem içinde âlem varmış” sözünü hatırladım. Evet, Mine Bay’ın bu romanını okuyunca siz de çok etkilenecek ve “âlem içinde âlem varmış!” diyeceksiniz.

Prof. Dr. Hasan Yüksel

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver