Tüm dünya Erdoğan'ın politikasını çözmüş olmalı. ABD isteklerini karşılamadığında Rusya'ya, Rusya karşılamadığında ABD' ye yanaşıyor fakat onun için pek küçük olsa da önemli bir ayrıntı var ki insan görmezden gelemiyor. Hiçbir isteği yerine getirilmiyor.
Dış siyasette salıncak misali bir Rusya'nın eşiğindeyiz bir ABD'nin. Yandaş medyada Erdoğan'ı övmekle görevli, kendilerine analist diyen insanlar bile ne diyeceğini şaşırdı. Artık analiz yapamaz hâle geldiler. Bir hafta cilalı sözcüklerle, seslerini ilahiyatçılar gibi bir alçaltıp bir yükselterek: "Efendim, dikkat edin, Türkiye doğuya yaklaşıyor, batı telaşta, ABD süt dökmüş kedi gibi kapımızda" derken, bir hafta: "Putin çirkin bir siyaset uyguluyor, bizi batıya itiyor, kendisi bilir, yapacak bir şey yok" diyorlar. Onlar bile bıktılar.
Hep denge siyasetinden bahsedilir, aslında bundan kasıt komşularımızla ve diğer ülkelerle yürütülecek makul ilişkilerdir. Fakat bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan Allah için hak geçirmiyor, bir Rusya ile temaslarda bir ABD ile. Dengeli bir şekilde aralarında mekik dokuyor.
Hiçbir ülke hiçbir ülkenin dostu ya da düşmanı değildir. Her ülke kendi menfaatlerini güder. Şu çağda, Hungtungton'un Medeniyetler Çatışması adlı kitabında öngördüğü, aynı kültüre ve dine sahip ülkelerin birbirini desteklediğine, kültürler ve dinler savaşının hüküm sürebileceğine ya da gelecekte bunun gerçekleşebileceği fikrine de inanmıyorum. Gerçek ve geçerli olan ülkelerin menfaatleridir ve bu menfaatler güdülürken kimi ülkelerle ilişkileriniz gerilir, kimileriyle iyileşir.
Şimdi düşünüyorum da Suriye politikamızda Beşşar Esad'ın düşmesi için elimizden gelen her şeyi yapıp iç savaşı körükleyerek, ülke içindeki radikalleri destekleyerek hangi menfaatleri güttük, Suriye'nin parçalanmasıyla hangi büyük kazanımları elde edecektik?
O kadar uzun zaman geçti ki hafızamı zorlayıp hatırlamaya çalışıyorum. Bizimkiler Beşşar Esad inince ne olacağını sandılar, neyi hayal edip ellerini ovuşturdular. Konu Neo Osmanlıydı değil mi?
Beşşar Esad gidince bu bölgede öylesine güçlü olacaktık ki eski zamanlardaki gibi hükmümüz sürecek, bölgede bizden habersiz kuş uçmayacaktı. Atlarımızı dörtnala sürüp eski topraklarımızı yeniden fethedecektik. Küçük ABD misali buralarda astığımız astık kestiğimiz kestik olacaktı. Neo Osmanlılar olarak bölgedeki Gayrimüslimlerden cizye Müslümanlardan öşür toplayacaktık...
Güç, hâkimiyet denilince bu çağda ülke kaynaklarının sömürülmesinden başka ne anlaşılır? Fakat AKP, tabanına alttan alta yukarıdaki paragrafta yazdığım absürt manzarayı pompalayarak destek aldı.
Gerçekte beklentimiz neydi, ABD gibi bu toprakların kaynaklarını talan mı edecektik? Ne umarken ne bulduk. Mülteci olup olmadığı da belli değil, milyonlarca Suriyeli göçmenimiz oldu. Bu milyonlar içinde IŞİD militanları ve pek çok aşırı gruplara mensup olanlar var.
İç savaşa, kardeşin kardeşi vurduğu, kanın oluk oluk aktığı bu oyuna dâhil olmasaydık şimdi bir ABD'nin kapısında bir Rusya'nın kapısında olur muyduk?
Irak savaşının ardından on yedi yıl geçti. Bu ülkeye bunca seneden sonra hâlâ kaos hakim, Suriye'de de böyle olacak. Niçin buna çanak tuttuk, kim sınırlarının hemen ötesinde dinmek bilmeyen karışıklık, bitmek bilmeyen savaş ister? Cevap tek: Neo Osmanlılar, yirmi birinci yüzyılda, uzay çağında cihana nizam verme hayali kuranlar... Ekonomik krizden, sosyal adaletsizlikten kurtulamayanlar... İktidarın üstünlüğünü hukukun üstünlüğüne tercih edenler... Yolsuzlukları Çin'deki korona virüsünden daha hızlı yayılan, yardım kuruluşlarına kadar sızanlar...