Kıytırık, öznesi yüklemi yerli yerinde olmayan bozuk bir cümle kurup sonuna üç nokta ekliyorsunuz. Sonra paragraf yapıp alta geçiyorsunuz.
Ağız mahalle ağzı. Her kelamın paçasından terbiyesizlik, seviyesizlik akıyor. Hani yolda yürürken birbirine omuz atıp kavgaya tutuşan adamların ellerini kaldırarak birbirlerine sen kim oluyorsun demesi misali alt alta yazılmış, birer cümleden oluşan, toplasan bir paragraf etmeyecek türde köşe yazıları vardır. Son dönemde bu tarzda ki yazılar çok moda. Çünkü yazmak kolay, derin bir bilgi birikimi gerektirmiyor, fikir barındırmıyor ve hatta belirli bir seviyede bile olsa edep, efendilik, hanımefendilik istemiyor. Bu yazıyı kaleme alabilmek uğruna bu tür bir yazıyı okumak durumunda kaldım. Yüzümde tiksinen bir ifade ile büyük bir sabırla yazı diyemeyeceğim alt alta dizilmiş bağıran, ağzından tükürükler saçan, hakaret eden; yeşil takkeli, sakallı, kindar, aşağılık kompleksine sahip cümleleri sonuna dek okuyup bitirdim.
Bahsettiğim yazı Ali Karahasanoğlu’nun Akit’teki yirmi Nisan iki bin yirmi bir tarihli yazısı. Beyefendi düzgün cümle kurmaktan, noktayı virgülü doğru yerlere koymaktan aciz olsa da çalışmış çabalamış, yaşım gelince köşe yazarı olacağım diyen bir sabi misali bu yazısında kendince emekli Amirallere verip veriştirmiş, hakaretler yağdırmış, güya aklınca onları alt etmiş, rezil rüsva etmiş vesaire. İstiflediği cümleleri bitirip onlara karşıdan baktığında eminim gururla göğsü kabarmış, mutmain olmuş, görevini paşa paşa yerine getirmiş olmanın verdiği haz ile kendini göklere sığdıramamış, nerelere koyacağını şaşırmıştır.
Sağ ve dahi sol omuzuna kalıcı olarak yerleşmiş, gece gündüz altın kaplamalı, varaklı kelimeler fısıldayan ilham perilerine sahip üstün zekâlı büyük yazar demiş ki:
“Şimdi emekli amiraller, ayaklarına takılan bu bilekliği dert edinmişler..
Atalarımız, “Merhametten maraz hasıl olur” demişler..
Bunlarınki de, o hesap..
Merhamet edilmiş.. Tutuklanmamışsınız..
Cezaevine konulmamışsınız..
Gözaltında verilen yemeklerin protein değerlerini hesaplarken, bir de cezaevinde benzer duruma düşürülmemişsiniz..
Daha hâlâ, utanmadan ayağınızdaki bilekliğin hesabını mı yapıyorsunuz?”
Bakınız, yukarıda genel hatlarını verdiğim şekilde yazmış. Üç nokta yerine benim okuyucumun profiline bu yeter, ne gerek var dercesine iki nokta koymuş. Diğer hataları bir bir yazıp sizi sıkmak istemiyorum. Fakat şunu çok merak ediyorum, emekli Amirallere kim merhamet etmiş kim tutuklamamış? Yazının şu kısmına da bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Beyefendi sonuna iki nokta koyduğu cümle silsilelerine şöyle devam etmiş:
“Tutuklansaydınız, ne yapacaktınız?
Ne yapabilirdiniz, söyler misiniz?
Ama kabahat onlarda değil, bizim yufka yüreğimizde..”
Amirallerin davası henüz sonuçlanmamış, onları yargılayan yufka yürekli olanlar ve biz diye bahsettikleri kim? Belli ki beyefendi Amiralleri kendisi ile birlikte birkaç arkadaşının yargıladığı sanrısına kapılmış. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yargısı bağımsız değil mi? Yargı Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı sakallı, yobaz gazeteci bozuntularından emir alıyor da haberimiz mi yok? Yoksa iktidarda İslamcı bir parti olduğu için Sayın Karahasanoğlu Cumhuriyeti Osmanlı, kendini de şerri mahkemelerdeki Kadılardan biri mi sanıyor? Beyefendinin nasıl bir hayal dünyası var, nasıl bir hülya görüyor? Bunca yıllık romancıyım böylesine rayından çıkmış kurgulara girişip kendimi de bu kurguya dâhil ederek hikâyede şurada yer alacağım demedim. Ne yiyor ne içiyor, beyninde gözlerinden alevler saçarak şahsının bizzat Amiralleri yargılarlarken ki görüntüleri mi patlıyor?
Pek tabii bu elektronik kelepçeleri gereksiz bulup şikâyet edecekler. Bir yere kaçacak değiller. Yıllarca ülkesine hizmet etmiş bu insanlara yapılan bu muamele yazıklar olsun dedirtiyor. Şunu unutmayın ki insanların ellerini bağlayabilir, ayaklarına pranga vurabilirsiniz fakat düşüncelerini asla tutsak edemezsiniz.