Zanka

Birleşmiş Milletlerin tanımı ile mülteci: ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişidir.

Sığınmacı: mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvurusu sonuçlanmamış kişidir. Mülteci sığınma başvurusu kabul edilmiş kişi iken, sığınmacı mülteci adayıdır.

Göçmen ise ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerden ötürü gönüllü olarak ayrılan kişidir.

Her ne kadar kavramlar arasındaki bu ayrımı yapmaya çalışsam da ülkemizdeki Suriyelilere, Afganlara ve diğer Ortadoğu ülkelerinden topraklarımıza gelenlerin hepsine mülteci diyoruz. Çünkü milyonlarla ifade edilen bu insanların ne kadarının mülteci başvurusu yaptığını ne kadarının bu başvurusunun kabul edildiğini, ne kadarının savaştan ya da savaşmaktan kaçtığını, ne kadarının ekonomik ve diğer nedenlerle yollara düştüğünü bilmiyoruz. Bu insanlara hangi hakların tanındığı ne kadarının kayıtlı olduğu ne kadarına vatandaşlık verildiğini de tam olarak bilmiyoruz. Müthiş bir keşmekeş hâkim.

Şimdi kısaca günümüz dünyasında siyasetin nasıl yapıldığını, seçimlerde neler vaat edildiğini yazmak istiyorum.

ABD’de 2016 başkanlık seçimlerinde, Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump’ın vaatleri arasında şunlar bulunuyordu:

*Tüm Müslümanların ABD’ye girişi, kontrolleri kapsamlı şekilde tamamlanana kadar yasaklanacak.

*Sınıra maliyetini Meksika’nın karşılayacağı büyük bir duvar örülecek.

*Tüm yasadışı göçmenler sınır dışı edilecek.

Bu vaatler ABD halkını cezbetmiş olmalı ki Trump seçimi kazanmış, başkanlık koltuğuna oturmuştu. Bunların kaçını gerçekleştirdi diyebilirsiniz. Önemli olan bu değil, önemli olan hangi vaadin oy getirdiği, seçim kazandırdığı, ülke halkının yabancılara karşı eğilimi, onlarla kaynaklarını ve düzenli örgütsel yapıyı paylaşmak isteyip istemediği.

Bir kısmınızın “Efendim, pek tabii paylaşmalıyız, çiçekler böcekler…” dediğinizi duyar gibiyim. Biz doğru ile yanlışı tartışmıyoruz. Söz konusu olan demokratik düzen, yani çoğunluğun ne istediği. Daha da doğrusu dünya siyasetinin ve toplumların ne yöne doğru ilerlediği.

Gelelim İngiltere’ye. İngiltere’nin yeni başbakanı Liz Truss’un seçim vaatleri arasında, sığınmacıları Ruanda’ya gönderme ile yine Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerle anlaşma yaparak, ülkedeki sığınmacıları bu ülkelere aktarmak vardı. Seçimi kazanan Truss’un ne zaman harekete geçeceğini, seçim vaadini gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini görmek için henüz erken. Fakat bu vaatler ona oy olarak geri dönmüş.

Fransa’da 2017 yılı cumhurbaşkanlığı seçiminde, Emmanuel Macron’un, aşırı sağcı Marie Le Pen karşısında kazandığı zafer, “yabancı düşmanlığına karşı kazanılmış bir zafer” olarak nitelendirilmişti. Ne var ki Macron göreve başlar başlamaz mülteciler ile ilgili sert tedbirler almıştı. Demek ki onlarda ülke menfaatleri söz konusu olunca, sağcılık solculuk bir kenara itiliyor.

Ve Almanya. 2015-2017 yılları arasında Almanya’ya 474 bin Suriyeli mülteci, iltica talebinde bulunmuştu. Yüzde doksanı savaş bitene değin geçici kalma hakkı kazanmıştı. Angela Merker “Başarabiliriz” sloganıyla göçmenlere ve mültecilere daha ılımlı yaklaşmıştı. Fakat Korona salgını ve artan işsizlik mültecilere karşı seslerin yükselmesine neden oldu. Almanya’da güzel bir gelecek hayal eden mültecilerin de pek çoğu işsiz kaldı. Dil öğrenme, ehliyet alma gibi konularda, yani uyum sürecinde sorunlar yaşadı. Avrupa’daki diğer ülkeler, Almanya’nın yabancılara kucak açmasına tepki göstermeye başlayınca, 2016 yılında Merker’in mimarı olduğu “AB-Türkiye Mülteci Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşmayla ipini koparan Avrupa’ya akın edemeyecek, ülke olarak havuz işlevi görecektik ve görmeye de devam ediyoruz. Anlaşma kabaca şu hükümleri kapsıyor:

*Türkiye, Türkiye’den AB’ye yasadışı göçe yönelik yeni deniz ve kara güzergahlarını önlemek için gerekli tedbiri alacak ve bu amaç doğrultusunda AB’nin yanı sıra komşu devletlerle de iş birliği yapacak.

*20 Mart 2016 tarihi itibarıyla Türkiye’den Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye’ye iade edilecek. İade işlemi, AB hukukuna ve uluslararası hukuka tam olarak uygun şekilde gerçekleştirilecek hiçbir surette toplu sınır dışı etme işlemi olmayacak.

*AB, Türkiye ile yakın iş birliği içerisinde, Türkiye için “Sığınmacı Mali İmkânı” kapsamında başlangıç olarak tahsis edilen 3 milyar euronun ödenmesini hızlandıracak.

Taraflar koca koca devletler olduğundan, içimden bu anlaşmaya yasal görünümlü insan ticareti demek geliyor. Bugün bu anlaşma beşinci yılını doldurdu, altıncı yılına girdi. Avrupa Birliği anlaşmanın işe yaradığını, yürürlükte kalmaya devam etmesini hatta yenilenmesi gerektiğini konuşuyor. Ayrıca bu anlaşma Avrupa Birliği ülkelerinin “sen sınırını açtın ben kapattım” kavgasını da hafifletmiş oldu.

Olan biteni gözler önüne sermem için yazı biraz uzadı. Şimdi başa dönüp gelişmiş ülke siyasetçilerinin seçim vaatlerini bir kez dada hatırlayın ve mülteci konusu ile ilgili Türkiye siyasetinde gelinen noktaya bakın. Her konuda gelişmiş ülkeleri çok ama çok geriden takip ettiğimiz su götürmez bir gerçek. Bu geri kalma mülteci konusu için de geçerli. Avrupa bizim üzerimizden önlem alırken, daha yeni yeni “Ne oluyor, üç milyon- beş milyon mülteci normal bir şey mi?” demeye başladık.

Halk söylenip şikâyet edince, daha önce bu insanların entegrasyonu için kafa yoran, onlara kucak açan muhalif partiler, CHP ve İYİ Parti ağız değiştirip mülteciler gitmeli, dediler. Ciddiye alınmayan, aşırı ve hırçın bulunan Zafer Partisi’nin mültecilerle ilgili politikasını adım adım benimsedikleri ortada.

Bu partiler ülke menfaati için değil, oy potansiyeli bulunduğu için Zafer Partisi’nin politikasını dillendirdiler. Bizde siyaset sadece oy kazanmak için yapılır, oysa gelişmiş ülkelerde ülke geleceği, ülke kaynakları düşünülür. Macron’un U dönüşünü hatırlayın. Anladığım kadarıyla Zafer Partisi özgür bir şekilde, oy kaygısı gütmeden inandığı siyaseti güdüyor. Bugünlerde çok itilip kakılsa, burjuva solu tarafından aşağılansa da yine burjuva solunun konforunu tehdit eden Suriyeliler sebebiyle yükselişe geçeceğe benziyor.

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver