Zanka

Bendeniz barlarda, kafelerde gitar çalıp geçimini sağlayan kırk beş yaşında bir müzisyendim. Şimdi ölü olduğuma göre rahatça konuşabilir, sözümü sakınmadan içimi dökebilirim.

Nasıl öldüğümü tahmin edersiniz, ayrıntıya girmeyeceğim. Her ne kadar ölü olsam da toplumun psikolojisini bozacak, yaptığım işi övecek, özendirecek bir tutum içine girmemeliyim. İnsan ölü olduğunda bile sorumluluk sahibi olmalı. Ben ölü hâlimle sorumluluklarımı düşünürken başınızdakiler bunu düşünüyor mu şüphedeyim.

Dikkat ettiniz mi, başınızdakiler diyorum, kendimi ayrı tutuyorum. Meraklanmayın burada keyfim yerinde, her yeri kolayca gözetleyebileceğim güney cepheden bir bulutu mesken tutup kucağıma gitarımı aldım, bağdaş kurdum. Yukarıdan size bakıp canım sıkıldıkça bir şeyler çalıyorum. Yanımda kuruyemiş kâsem, olan biteni izleyip ara sıra aşağıya beyaz leblebi fırlatıyorum.

Nasıl öldüğümü söylemeyeceğim demiştim değil mi? Ölü olsam da sorumluluk güdüyordum hani. Sağlık Bakanınızın geçenlerde yaptığı açıklamayı duyunca ne kadar yüksek erdemlere sahip cansız bir gitarist olduğumu anladım. Ruhum bedenimi terk ettikten sonra bile aman ha nasıl öldüğüm konusuna girmeyeyim, mesuliyetim var, diye düşünürken, beyefendi tuttu “Vakaların artmasından hepimiz sorumluyuz, seksen dört milyon” dedi.

Hepimiz derken aslında otorite olarak bizim bir kabahatimiz yok, halk deliler gibi birbirine sokulup virüsü bulaştırıyor demeye getirdi. Hepimiz kelimesini kullanıp genelleme yaparak güya az da olsa kibarlık ediyor.

Benim bir başım vardı, öldüm kurtuldum fakat sizin kalbiniz atmaya, kanınız damarlarınızda dolaşmaya devam etmekte. Siz bilirsiniz ama bu hepimiz sorumluyuz beyanlarının üzerinde durun derim. Çünkü kapanma kararı alınmadan hemen önce hepimiz sorumluyuz diyen bakanın partisi kongreler tertip ediyor, halkı otobüslerle bu kongrelere taşıyordu. Bir düşünün bakalım, hepiniz mi sorumlusunuz kongreciler mi? Bana göre hava hoş, ölmüş bulutuma yerleşmişim. En fazla akşam yediden sonra canım sıkılıyor, tenhalaşan boş sokaklara bakmaktan bıkınca semada iki tur atıp geliyorum, zaman uçup gidiyor, hemencecik sabah oluveriyor. Sonra siz yüzlerinizde maskelerinizle kovandaki arılar gibi sokaklara üşüşüyor, ekmek parası için evinizi geçindirmek için çırpınıp duruyorsunuz.

Ekmek deyince ölmeden önce uzunca bir süre ağzıma bir lokmasını bile atmadığım aklıma geldi. Biliyor musunuz, bazı şeyler hiç değişmiyor. Karanlık çökünce rengârenk yanıp sönen şehir ışıkları, otobüs durakları, metrolar, devasa alışveriş merkezleri, içinde kuş sütü eksik yetmiş kasalı marketler, süslü kaldırımlar, bakımlı refüjler... Zenginliği ve medeniyeti simgeleyen onca şatafatın içinde açlık ve acından ölen insanlar var olmaya devam ediyor. Adaletsizlik, vurgun, talan ezelden gelip ebediyete doğru yol alıyor. Önceden hükümdarın atlarının ayaklarında ezilen, inim inim inleyen halkın kaderi şimdilerde kravatlı adamların bir sözü bir imzası ile belirleniyor.

Çok insanın canı yandı çok! Bunlardan biri de bendim. Eskiler “Allah gördüğünden geri koymasın” derler. Bu söz yüzlerce sayfa yazılacak bilgi ve felsefe içerir. Hiç yokluk görmemiştim. Çevremde hoş sohbet, eğitimli insanların olduğu tatlı bir yaşam sürmüştüm. Çalışıp çabalayıp bu hayatı hak etmiştim ama şimdi düşünüyorum da acaba gençken açlığın pis kokusunu bilseydim, sefaleti iliklerime kadar hissetseydim şimdi yerleştiğim buluttan sizleri izliyor olur muydum?

Hayır hayır, seksen dört milyon suçluyuz, diyen Sağlık Bakanınızı haklı çıkarıp kendimi acımasızca eleştirmeyeceğim. Seksen dört milyon sorumlu değil, kendi koyduğu kuralları kanunları çiğneyenler suçlu. Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmayanlar suçlu. Sizlerin vergileriyle alınan aşıları dış siyasete malzeme yapıp sağa sola dağıtanlar, miras yiyen hayırsız evlatlar gibi tutum sergileyenler suçlu.

Beni tanıyanlar olabilir. Geçmişte, sözlerimi kulağına fısıldadığım kadının romanı Kesit'teki pis bir kafede, kucağındaki gitara gömülmüş ara sıra bir şeyler tıngırdatan gençtim.  Bu kitapta yaşardım. Çoğu zaman hiçbir şey çalmaz, gitarıma kapanır, uzun saçlarımın ardına saklanır saatlerce öylece beklerdim. Yine de ödememi tost ve çay olarak yaparlardı.

Koydukları kuralları herkesten önce kendileri çiğneyenler, siz işsiz ve çaresiz kaldığınızda ödemenizi ne şekilde yapacaklar. Ya da şöyle söyleyeyim: Seksen dört milyon sorumlu deyip size sırtlarını mı dönecekler? Her koyun kendi bacağından asılır deyip koltuk ve mevkilerinin sefasını mı sürecekler? Bir düşünün derim.

Memleketime nazır bulutumdan selamlar ve sevgilerimle…

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver