Zanka

Kanepede oturmuş hiçbir şeyle ilgilenmemeye hiçbir şey düşünmemeye çalışıyorum. Gün bitti, güneş battı sen de artık yavaşlamalısın dercesine

Deprem oluyor diyorlar, bakıyorum, sehpanın üzerindeki kitap titreyerek ilerliyor, televizyon bir sağa bir sola sallanıyor. Bu sallanmalar titremeler devam edip bitmeyince dışarı çıkmaya karar veriyoruz. Apartmandaki herkes evini terk ediyor, bir yandan da asansörlere binmeyin diye birbirini uyarıyor. Sokağa çıkıyoruz, her yer insan.  Nedense sokak lambaları yanmıyor, zifiri karanlık, hava buz gibi yaklaşık eksi on derece olmalı. Çocuklar tedirgin, babasının elinden tutmuş küçük bir kız çocuğu: “Ne oldu baba?” diyor. Adam korkmuş fakat sakin gözükmeye çalışarak: “Deprem oldu kızım” diyor. Çocuk: “Niye deprem oldu?” diyor. Bu soruya gülümsüyoruz, arabaya doğru ilerliyoruz. Aslında aklımızda asıl deprem nerde oldu sorusu var. “Yoksa Erzincan mı?” diyoruz. Biz hafif hafif sallanırken birilerinin evi başına yıkıldı, biz sapasağlam evlerimizden dışarı çıkıp beş-on dakika vakit geçirmeye çalışırken birileri gecenin kör karanlığında buz gibi havada can pazarında... İçim yanıyor. Arabaya binip radyoyu açıyoruz, TRT kanalını buluyoruz. Elazığ diyor, altı nokta sekiz. “Elazığ” deyip susuyoruz, bu suskunlukta altı nokta sekiz rakamını düşünüyoruz. Cevabını bildiğim bir soruyu soruyorum. “Altı nokta sekiz şiddetli bir deprem sayılmaz değil mi?” diyorum. Şiddetli olduğunu biliyorum ama birilerinin hafif şiddetli bir deprem, kimseciklere bir şey olmamıştır demesine ihtiyacım var, birkaç dakika kendimi kandırıp rahatlatacağım. Cevap gelmeyince bu işi kendim yapıyorum. “Deprem uzun sürdü, herkes kaçıp canını kurtarmıştır Mine” diyorum. O an niye deprem oldu, diyen çocuktan daha çocuğum. Spiker altı nokta beşin üzerindeki depremler şiddetli, yıkıcı depremler oluyor, diyor. Pek çok şey daha söylüyor. Ne olmuş, şehir harabeye dönmüş mü, ölü yaralı var mı bilgi vermiyor. Belli ki Elazığ'dan haber gelene dek vakit dolduruyor. Biraz sonra, “Şimdi Elazığ'a bağlanıyoruz, bilmem kim bize bilgi verecek” diyor. Bilmem kim, uzun uzun konuşuyor fakat hiç bir bilgi vermiyor. Arabadan inip eve girmeye karar veriyoruz. TRT’den ümidi kestiğimiz için sosyal medyadan haber alabileceğimizi düşünüyoruz. Tivitırda Elazığ etiketinin altında yüzlerce ileti. Yavaş yavaş fotoğraflar yükleniyor. Moloz yığınına dönmüş binaları görünce çok merak ettiğim sorunun cevabını alıyorum. Ölü de var yaralı da. TRT'den hâlâ haber yok. En çok diyorlar, köyler müşkül durumda, kimse oralara ulaşamadı. Elektrikler kesik, hava soğuk. Bir tivit gözüme çarpıyor. Tunceli Belediye Başkanı’na biri “Abi bizim köy Alevi, ne olur yardım edin, hepimiz dışardayız, evlerimiz yıkıldı, karanlıkta soğukta bekliyoruz” yazmış. Bir kez daha içim yanıyor, demek ki Alevi köyü oldukları için yardımın geç geleceğini düşünüyor, diyorum. Sabah oldu, şimdi elim Elazığ etiketine gitmiyor. Açıp da son haberleri görmek istemiyorum.

Çok duygusal, vicdanlı insanlarız. Oraya yardım yağacak bundan eminim fakat bir o kadar da organizasyondan, planlamadan bihaberiz. Sadece biraz akıl, soğukkanlılık, disiplin, sağduyu… Bunu da atlatmayı biliriz.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver