Zanka

“Siyaset dünyada ne yöne doğru gidiyor, post-modern siyaset nedir, popülist söylevlerle kitleleri peşinden sürükleyip çok şey yapıyormuş gibi gözükerek hiçbir şey yapmamak, sadece sosyal ve görsel medyayı etkin şekilde kullanmak demek midir?

Yükselen değer milliyetçilik midir, sol ideoloji midir? Duydunuz mu, duydunuz mu? Zaten dünyayı da büyük şirketler yönetiyormuş.” Klişelerini ağzıma sakız edecek değilim. Ben kendime, yaşadığım ülkenin siyaseti ne yöne doğru gidiyor ona bakarım.

Kimse inkâr edemez, siyasete girecekler, milletin iradesiyle meclise gireyim de vatana hizmet edeyim, her şey ülkem için demiyor. Hiç kuşkusuz bu nutku oy toplamak üzere gittiği her kahvehanede, her meydanda, her pazarda belki bin kez tekrarlıyor. Beş yaşındaki çocuklar bile biliyor ki amaç vatanın, milletin hizmetkârı olmak değil. Türk siyaseti artık bir mıknatıs gibi karanlık insanları kendine çekiyor.

Ve diyor ki: “Gelin, cazibe merkeziniz benim, nihai hedefiniz, en başarılı kabul edildiğiniz son basamak addedilen yüce mevkii benim. Burada rahat rahat at oynatın, kirli işlerinizi sorgusuz sualsiz yapın, beni kullanarak daha da büyüyüp güçlenin, benim kolum kanadım altında legal, saygın insan muamelesi görün hatta başınız sıkıştıysa tüm imkânlarınızı benim çatım altına girmek için kullanın.”

Bu tür insanlar siyasetin koruyucu kalkanını sonuna dek kullanıp en müstesna, en güçlü olmak için özellikle iktidar partisini seçiyor. O iktidar partisi ki burada tüm kararları bir kişi alıyor, senin hizmetine, senin aklına, senin birikimine ihtiyaç duymuyor. Onun tek istediği sadakatin. Zaten meclise girip koltuğunu saksı gibi süslemek dışında başka bir işin, idealin olmayacak.

İşte böyle bir konumu birkaç dil bilen, iyi üniversitelerden mezun, paraya pula tamah etmeyen, kirli işlerden tiksinen, tüm yaşamı boyunca başarılı olmuş, bazı şeyleri hazmetmiş, yüksek karakterli, yüksek zekâ düzeyine sahip ahlaklı insanlar talep eder, ben meclise girip saksı olacağım der mi? “Saksılık şaibeli bir konum olduğu için isteyenleri, meraklıları da şaibeli olsa gerek.”

Siyaseti çamura buladılar, bu kurumun işleyişi adeta mafya vâri. Siyaset demokrasi ve halkın egemenliğinin tesis edilmesi yolunda en önemli araç değil miydi? Şimdi şapkanızı önünüze koyup düşünün. Bugünlerde daha çok neye, hangi tür insanların hangi emellerine hizmet ediyor?

Siyasetin kendi içindeki işleyişinde demokrasi var mı ki halkın egemenliğini, insan hakkını hukukunu, temel hak ve özgürlükleri gözetsin? Bir milletvekili nasıl seçilip meclise giriyor. Sanki vekili halk mı seçiyor, pek tabii parti başkanının mübarek işaret parmağı seçiyor. Parmak önce dudağa gidiyor, orada bir müddet kalıp düşünüyor, alıp veriyor, ölçüp biçiyor. Ardından kimi münasip görürse, kimi varlığına tehdit orak algılamazsa ona doğru uzanıp “Sen, seçimden sonra gel, mecliste işbaşı yap, şehrini, sıranı garantili mevkiden ayarladım.” diyor. Evet evet, aklımıza durgunluk veren böylesine karmaşık böylesine devasa bir yapıyı işaret parmakları dizayn edip devamlılığını sağlıyor.

Öyle bir dibe vurduk ki bugün tek kurtuluşumuz o parti bu parti değil, siyaset kurumunu akil, güç ve para tutkusu olmayan, sicili gerçek manada temiz insanlar için cazip hâle getirmek olacak. Fakat bu yapı tepeden tırnağa girift menfaatler üzerine inşa edildi. Birkaç devrimci, yenilikçi, gözü kara lider bile bir araya gelse hâle yola koyamaz.

Köhne, duvarları küf bağlamış, kapısı penceresi gıcırdayan, en alt katından en üst katına kadar lağım kokan bir apartmanı yıkmadığınız müddetçe temeline yuva yapmış farelerden kurtulamazsınız. Yoksa Avrupa’yı bin yıl daha geriden takip edip bin yıl boyunca gelişmiş ve medenileşmiş olmayı bekleyeceğiz.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver