Zanka

Sedat Peker'in milyonlarca izleyici toplayan arkası yarın misali videolarının ardından, ilk zamanlar kıyametler kopmuş, ağır ithamlarda bulunduğu kimi siyasiler kendilerini iddialara karşı cevap vermek mecburiyetinde hissetmişlerdi.

Bu curcunada siyasilerin sırf konuşup hepsi yalan diyerek aklandıklarını düşündükleri ve böylelikle bir köşeye çekildikleri safhasının tamamlandığını görüyoruz. Çünkü artık daha çok AKP taraftarı programcılar, gazeteciler gündemde, daha çok onlar göz önünde.

FETÖ'nün ihtilale yeltenmesinin ardından öğretmen, polis, fırıncı, lokantacının içeri atılması fakat bu örgütün siyasi ayağının bir türlü tespit edilemeyip ensesi kalın, koltuk mevkii sahibi insanların yerli yerinde durması, en ufak bir hesap vermemesi misali, Sedat Peker'in iddiaları da daha çok gazeteciler, iş adamları etrafında dönüp duracak, siyasi ayağa temas etmeyecek gibi.

Çünkü Erdoğan, Süleyman Soylu'nun arkasındayız, dedikten sonra, Sayın Bakan TV karşısına çıkıp birçok şey anlatıp hiçbir şey söylemeyerek, pek soru yöneltilmesine izin vermeyip sorulanları da cevapsız bırakarak sırasını savmıştı. Benim işim bitti, der gibi bir köşeye çekilmişti. Şimdi ise oturup kalkıp AKP il, ilçe teşkilatı gibi çalışan, güya gazeteci ve programcıları konuşuyoruz. Sedat Peker adeta bunu münasip gördü, alın bunlarla idare edin, zaman doldurun, dedi. Tüm bu karmaşada, bulanık havada Sayın Süleyman Soylu'nun parti içinde ayrı bir partiymişçesine şahsına taraftarlar topladığını, medyadan, şuradan buradan yandaşlar temin ettiğini, AKP için değil de sadece kendisi için güçlü bir konum amaçladığını ve amacı için epey çalışıp çabaladığını anladım.

Geçmişte Susurluk kamyonu nasıl simge olduysa Paramount Otel de Sedat Peker'in iddiaları doğrusunda çarpık ilişkilerin simgesi oldu. Elbette ekranda esip gürleyen, ergen tavırlarla zekâsından, ilişkilerinden, ne kadar önemli bir insan olduğundan bahseden Peker, video çekmeye başlamadan önce, bugün sayıp döktüğü, açık ettiği şeylerin tamamını bilmiyordu. Videoları yayınladıktan sonra inanılmaz bir ilgi görünce, gerek AKP içinden, gerek başka taraflardan bilgi yağmuruna tutuldu. AKP içinde kuyruk acısı olan, parti ve Erdoğan'ın gözünden düşmüş birçok AKP'linin Peker'i ihbar hattı gibi kullandığı, jurnalcilik için sıraya girdiği, şu da vardı bunu da söyle diye onlarca konuyu ifşa ettiği su götürmez. Bu zamana kadar gerçekleşen olayları ve bu ihtimali göz önünde bulundurarak düşünecek olursak, evine yapılan baskın ve küçük kızına travma yaşatan polis, dolayısıyla Soylu'dan hesap sormak için çıktığı yolda Sedat Peker şimdi nerede, diye sormak gerekiyor. Evdeki hesabın çarşıya uymadığı ortada. Ve şu günlerde önemli insanlardan öç almak için çıktığı serüvende, kontrolünü kaybedip söz konusu ifşaları kendi elleriyle kazdığı derin çukurlara gömüp hızla üstünü örtmeye çalıştığı da ortada. Çünkü bakın, dikkatler siyasilerden gazetecilere kaydı. Kaç gündür Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeniyken, medya piramidinde inanılmaz bir hızla en tepeye ulaşan ve ısrarla gazeteciyim programcıyım, diyen Veyis Ateş'i konuşuyoruz. Eminim bu durumdan Sayın Soylu, Binali Yıldırım ve Erdoğan oldukça memnundur.

Birtakım gazeteciler birtakım gazetecileri programlara çıkarıp halk mahkemeleri kuruyor. İnsanlar TV programlarında servis edilen gazeteci yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor, şuna ne cevap verecek, kaşı mı oynadı, gözünü mü kırptı diye pür dikkat kesilip ekrana kilitlenirken, asıl meseleyi, bu gazetecilerin neye, kime, nasıl, niçin hizmet ettiklerini, onların sadece küçük birer maşa olduklarını unutuyor, konunun asıl kaynağından uzaklaşıyorlar.

Bu düşüncelere sahip olsam da İsmail Saymaz'ın Veyis Ateş ile ilgili yaptığı programdan da bahsetmek istiyorum. Artık her şey sosyal medya popülerliği üzerinden ve bu mecradan ilerliyor. Kişinin kendini tanıtması, reklamını yapması, siyasilerin taraftar toplaması gibi sosyal medyadan takipçi toplaması, özellikle gazetecilerin ve programcıların yaptıkları işlerde var olabilmesi için hayati öneme sahip. Bu mecralarda biraz sivrilen, popülerleşen gazeteciler her işi yapmaya kalkışıyorlar. İsmail Saymaz’ın kirli, paslı bir ses tonu var. Diksiyonu bozuk, kelimeleri yutuyor, çoğu kez ne dediğini anlayamıyorum. Doğru zamanlarda doğru soruları soramıyor, kamburunu çıkarıp ne desem ne sorsam diye düşünürken karşısındaki kişinin onu manipüle etmesi birkaç saniyesini alıyor. Veyis Ateş’le yaptığı programda ise değil soru sorup bir şeyleri açıklığa kavuşturmak, ahbabına, gel kardeşim, mekân benim mekânım, dükkân benim dükkânım; ye, iç, gül, eğlen, rol kes, poz kes… Canın ne istiyorsa yap, benim sana bir ikramım olsun demiş de ahbabı da mekânın tadını çıkarmış gibiydi.

Herkes her işi yapmak zorunda değil. Herkes bildiği işi yaparsa ancak bir arpa boyu yol kat ederiz, düşünün ki herkes bilmediği işi yapmaya kalkar, her şeye burnunu sokarsa ne kadar geri gitmekteyiz.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver