Yaklaşık iki ay önce, 17 Temmuz 2021 tarihinde şu satırları kaleme aldım:
Siyaset, sen ne kadar kirli bir şeysin. Erdoğan HDP'ye kapatma davası açılır açılmaz Diyarbakır'a koştu. MHP ile kol kola yürüse de çözüm sürecine sahip çıkmakta bir sakınca görmedi. Biz samimiydik, çözüm sürecini HDP bitirdi, dedi. Malum önceden çözüm sürecini Ahmet Davutoğlu’na ait hatalı bir proje olarak sunuyorlardı.
Şüphesiz HDP de AKP de Kürt seçmen ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor. HDP Kürtleri istismar ediyor ve aynı zamanda da AKP'nin istismarına maruz kalıyor.
HDP, PKK'nın siyasi ayağıdır, dağ kadrosunun emrinden çıkamaz dediğimde kimi HDP'li seçmenin kalbi kırılıyor, şiddetle buna karşı çıkıyor. Oysa partinin kendisi bu duruma karşı çıkmak şöyle dursun gurur duyuyor, her fırsatta lider Öcalan diyor, evet, bizim yol haritamız PKK'nın yol haritasıyla birdir mesajları veriyor.
Seçim yaklaşıp oy hesapları yapılmaya başlandığında yine en çok kullanılan parti de kendileri oluyor. Çözüm sürecinde AKP'nin getir götür işlerini yaptılar. Terörist başıyla görüşmelerde, mesaj iletme konularında büyük bir şirket yöneticisinin sekreteri misali oradan oraya koşuşturdular. Çözüm süreci sebebiyle AKP'nin oyları düşünce bir kenara itilip illegal muamelesi gördüler. Aslında hep illegaldiler, hiçbir zaman seçmenlerinin menfaatini ön planda tutmadılar. Hazır olda Öcalan'ın ve Kandil’in işaretini beklediler. Hem AKP eliyle, hem de PKK eliyle kullanıldılar. Şimdi oylar hesap kitap edildikten sonra tekrar masaya sürüldüler.
***
Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmesinin ardından ittifak kurmak zorunluluk oldu. Başkanlık sistemi siyasal partileri bu oyunu oynamaya mecbur bıraktı. Erdoğan’dan sonra sıra Kemal Kılıçdaroğlu’ndaydı, o da hamlesini yaptı.
AKP, Kürt seçmenin oyunu HDP üzerinden değil de direk talep ederken, Millet İttifakı HDP’yi kendi bünyesine, ittifaka dâhil ederek Kürt seçmenin oyuna talip. Siyasetin kıvrak oyunları bir bir sahnelenmeye başlandı.
Benim aklıma takılan Kürt meselesi denince kimin ne anladığı, hangi tarafın bu iki kelimeyi nereye çekip ne şekilde algıladığı?
Kürt meselesi var mıdır yok mudur tartışmalarında, kimileri bunun var olduğunu ispatlamak üzere devletin Kürtleri durup dururken, haksız yere tutukladığını, Kürtlere zulmettiğini, Kürt çocukları öldürdüğünü, bölgeye baskı yaptığını yazıyor, anlatıyor.
Öyle bir hava yaratıyorlar ki güneydoğuda, cadde ve sokaklarda askerler alev silahıyla, omuzlarında karaok füzesiyle yirmi dört saat devriye geziyor, bölge halkına kan kusturuyor vesaire...
Klavye başında atıp tutmamak için Güneydoğu Anadolu bölgesindeki hemen hemen her ile gittim. Eli silahlı Türk askerinin şehirlerin cadde ve sokaklarında Kürt avına çıktığını görmedim. Bu şehirler öylesine güzel ve her bakımdan gelişmeye açık ki…
İkinci bir grup, Kürt sorununu yine bu minvalde ele alıyor ve ek olarak, Kürt halkı kimliğini özgürce yaşayamıyor, dilini konuşamıyor, anadilde eğitim şart, diyor. Diyarbakır gezimde Şeyh Said Meydanında birkaç gencin gitar çalıp Kürtçe şarkılar söylediğini ve durup bu gençleri izlediğimi hatırlıyorum. Halk Kürtçe konuşuyordu fakat Kürtçe konuşan bu insanların ensesine dipçikle vurup kelepçeleyip götüren asker-polis görmedim. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı ve ulus devlet kimliği tek dilde eğitim verilmesini gerektirir. Anayasanın üçüncü maddesi şöyle der:
Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır. “Milli marşı İstiklal Marşıdır.”
Anayasanın 42. Maddesi ise şöyle der:
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz öğretilemez.
Siz hiç canı sıkıldıkça anayasasının ilk maddelerini değiştiren, kendi bütünlüğüne zarar veren ülke gördünüz mü? Bugün Kürtçe eğitim verildiğini düşünün. Yarın Suriyeliler biz de Arapça eğitim istiyoruz, anadilimiz Arapça deseler…
Kürt sorunu deyip ardından anadilde eğitim türküsünü söyleyenlerin derdinin dil olmadığını gayet iyi biliyoruz. Bu insanlar Kürt sorununu bölgede özerklik şeklinde algılıyorlar. Sadece cesaret edip açık ve net şekilde dile getiremiyorlar. Önce federasyon olarak bir zaman sırtınızdan geçinelim, ardından tam olarak ayrılalım diyemiyorlar. Bunun yerine, efendim bölge halkının hakkı hukuku, Kürtçe eğitim şeklinde cümleler kuruyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesi çıkışından sonra HDP’liler, HDP’nin bir siyasi parti değil de terörün meclisteki ayağı olduğunu haykıran beyanatlar verdiler. Çözüm İmralı’da dediler. Kılıçdaroğlu ise “Çözüm parlamentoda ve üniter yapı içinde olacaktır. Tanımlamak gerekirse, çerçeve elbette anayasanın ilk dört maddesidir. Vatanın bölünmezliği, üniter yapısı, bayrağı, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri çerçeveyi oluşturur. Bütün sorunlar gibi bu sorun da bu çerçeve içinde çözülecektir.” Şeklinde açıklama yaptı.
Fakat ben hâlâ Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki Kürt sorunun ne olduğunu anlayabilmiş değilim. Galiba ne pahasına olursa olsun tek mevzu oy mevzusu.