Sevgili İnsan,
Dün sabah kıyamet kopuyor sandım, dehşet verici bir gürültüyle uyandım. Öyle bir gürültü ki korkudan neredeyse dallarımı düşürecektim. Üstümdeki, civardaki tüm hayvanlar hatta karıncalar bile kaçıştı.
Kusura bakmayın ama insan denen aklı evvel bu gürültüyü çıkaran şeylere iş makinası der, biz ise bunlara bir ad koymayıp kötülüğü çağrıştıran tüm kelimeleri sayarız.
Katil, cani, kıyıcı, şeytan... Düşünsenize, elektrikli testere böğrünüzü boydan boya kesip bedeninizi toprağa vururken, devasa bir yara kabuğunu kavlatıp kanatır misali köklerinizi topraktan çıkarsa, o can havliyle ne diyeceksiniz, bu şeyi ortak bir isimle mi anacaksınız?
Bugün yarın sıra bana da gelecek.
Niçin düşünsenize diyorum ki mavi kubbeli gezegende tek düşünen varlık siz değil misiniz, her fırsatta bununla övünmez misiniz?
“Biz ki düşünen, yargıya varan, üreten insanoğlu nice medeniyetler kurup icatlar gerçekleştirdik” demez misiniz?
Sizin dışınızdaki diğer her şeyden daha akıllı olduğunuz, alet yapabildiğiniz için böbürlenmez misiniz?
Yani size göre canlı olmanın tek ölçüsü üstün bir akla sahip olmak. Akıl yoksa yaşam hakkı da yok.
Öyleyse niçin canlıları türlerine göre sınıflandırıyorsunuz ki? Nasıl olsa o türlerine ayırdığınız canlıları kafanıza göre kesip biçiyor, öldürüyor, katletmiyor musunuz?
Yani onlara canlıymış gibi muamele etmiyorsunuz, birer eşya gibi davranıyorsunuz.
Peki, soruyorum size hangi hakla! “Yeryüzündeki en zeki varlık olmanın sağladığı hak hukukla” diyeceksiniz.
Kim veriyor bu hakkı size? Ben sordum ben söyleyeyim, kendiniz.
Eğer düzen, dünyada sadece sizin yaşamanızı öngörseydi sadece siz olurdunuz. Üstünlük tasladığınız, öve öve bitiremediğiniz aklınızdan daha üstün bir akıl olmalı ki buraya bizi de yerleştirmiş.
Sizden başka kimse olmasa, hani irade sahibisiniz ya ne bileyim kollarıyla gölge yapan zeki insanlar, bal yapan zeki insanlar, eti sütü verimli zeki insanlar olurdunuz belki.
Hayır, saçmalamıyorum. Beni anlayamazsınız, acımı hissedemezsiniz. Gerçi size göre insan değilsek acı da hissedemeyiz.
Acı dediğin, yaşam hakkı dediğin nedir ki! Var derseniz var olur, yok derseniz esamesi okunmaz. Siz ki bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz. Gerçekleri görmezden gelecek kadar bencilsiniz. Zeki olsanız ne yazar.
İnsanlar için faydalıymışız da biz olmasak doğanın dengesi bozulurmuş da. Yani var olmama izin verilirse yine insanın yararına olduğum için verilecek öyle mi?
İnsandan bana ne, ona sağladığım yarardan bana ne!
Yaşadığınız toplum içinde, politikacılar çok faydalı. Bizi yönetiyor paramızı toplayıp birtakım hizmetler sunarak düzen içinde yaşamamızı sağlıyor onları öldürmemeliyiz…
Doktorlar olmazsa olmaz, hastalandığımızda bizi iyileştiriyorlar, hayır, onları öldürmemeliyiz…
Çocuklar gözümüzün süsü, neşe kaynağı, hem onlar olmasa türümüzün geleceği tehlikeye düşer, onları öldürmemeliyiz diyor musunuz?
O zaman güya bizim hakkımızı savunan hatta bu uğurda kendini bir yerlere zincirleyen, göğüslerini açarak çıplak bir şekilde protestoya girişen insanların acaba yüzde kaçı canlı olduğumuz için yaşam hakkımız olduğunu düşünüyor. Bizden yana olanlar bile aslında önce kendi menfaatini, insanın geleceğini düşünüyor.
Oysa ben bir canlıyım ve sadece bunun için yaşam hakkım olmalı. Her sabah kuşlar gelip dallarıma konarak beni uyandırmalı. Yapraklarımı titreten tatlı rüzgâr az ötede yeni filizlenmiş iğdenin kokusunu getirmeli. Kuşlar dallarıma yuva yapmalı. Yumurtalarından yeni çıkmış yavrularını bağrıma basmalı, gün biterken yüce başımı gökyüzüne dikmeli batan güneşi izlemeliyim. Şimdi soruyorum size, ne hakkınız var!